|
“28 Şubat söylemleri falan, çok bilmiyorum ben”

O Boğaziçili başörtülü kızın videosunu gördüm göreli kendi kendime “gelme bu tuzağa, belli ki özenle hazırlanmış bir video, yoksa bir başörtülü kız bir yandan ‘28 Şubat söylemleri falan, çok bilmiyorum ben’ derken bir yandan da LGBT üzerinden özgürlük savunuculuğu yapar mı? Bunun anası-babası anlatmıştır elbet” diyorum demesine ama yine de dayanamadım işte. Yazmak zorunda hissettim kendimi.

Sonradan da şunu düşündüm doğal olarak. Anası-babası ne kadar anlatırsa anlatsın 28 Şubat’ta ne olduğunu anlamamış olabilir kızcağız. Anlamamış olabilir, çünkü hâkim kültür endüstrisinin pazarladığı “duyarlılıklara” dâhil değil 28 Şubat.

Hâkim kültür endüstrisi deyip geçmemek gerekir. Çocuklarımızın hangi alanlarda duyarlılık geliştirip hangi alanlara duyarsız kalacağını belirleyen mekanizmanın ta kendisidir “hâkim kültür endüstrisi.”

Sık sık “çocuklarımıza 28 Şubat’ın ne olduğunu anlatamadık”, “gençler eski Türkiye’nin nasıl bir yer olduğunu bilmiyorlar” diye sızlanan insanlar görüyor ve onlara şöyle seslenmek istiyorum: Kültür endüstrisinin ne menem bir şey olduğuna kafa yormadın. Kültürel üretimin nasıl olması gerektiğini planlamadın. “İçerik yönetimi”, “söylem üstünlüğü”, “mesaj kanalları” gibi kavramların ne anlama geldiğine zahmet edip bakmadın bile. Şimdi sızlanmanın, “gençlerimize meselelerimizi anlatamadık” demenin âlemi nedir?

Kültür endüstrisi, tüm dünyada en temelde iki şey gerçekleştirir: “Toplumsal hafıza ve duyarlılık oluşturma.” Bunu da “ben bir toplumsal hafıza oluşturayım, ben bir duyarlılık meydana getireyim” diyerek yapmaz. Zaten bu “yapayım” diyerek yapılabilecek bir şey de değildir. Sen kimsen üretimin ona benzer, ürettiğin başarılı olursa da hem toplumsal hafızayı etkileme hem duyarlılık oluşturma şansı bulabilirsin. Anahtar kavram “üretmek” yani… Üretmezsen maruz kalırsın.

Misalen Türkiye’de aradıkları sınıf çatışmasını “tam olarak bulamayan” sosyalistler, “o çatışmayı” Kürt ağa ile maraba arasında buldular. Böylelikle “ağa” dediğimiz insan modeli canavarlaştırılırken “maraba” dediğimiz insan modeli de “eğitilirse isyan edecek” bir sınıfa dönüştürüldü algısal olarak. Dikkat. Sosyalist yönetmenler tüm bunları “dur da ortalığı karıştırıp toplumu dizayn edelim” diyerek yapmadılar. Fakat yaptıkları şeyin doğal sonucu “ağa”nın toplumsal hafızamıza “lanet bir herif” olarak girmesini temin etti.

Dolayısıyla demek istediğim şudur. “28 Şubat söylemleri falan, çok bilmiyorum ben” diyen kız, doğrudan aslında bize “ne ürettin, dolaşıma ne soktun, 28 Şubat’ı nasıl ve hangi yöntemlerle anlattın da benim bu bilmeme durumuma şaşırıyorsun?” diyor.

Yahu, 28 Şubat’ı anlatamadık, 15 Temmuz’u anlatamadık, eski Türkiye’yi anlatamadık. Çünkü “kültürel üretim” deyince aklımıza bunlar gelmedi. Kültür endüstrisi deyince aklımıza bunlar gelmedi.

Bolca hamaset ürettik mi? Evet tabii ki. Bolca “o dönem üzerinden yeni dönemi anlama dizisi” ürettik mi? Evet tabii ki. Fakat günün sonunda çocuklarımız 28 Şubat’ı, 15 Temmuz’u da, eski Türkiye’yi de bilmeden, tanımadan büyüyorlar.

Çünkü… Çünkü çok temel bir yanlışlık yaptık. Bir kültür endüstrisi inşa etmenin önemine inanmadık. Sonra da “Netflix LGBT propagandası yapıyor” diye mızmızlandık. Ne koyduk çocuklarımızın önüne? Ne sunduk onlara? Gururla taşıyacakları bir toplumsal hafıza inşa etmelerini sağladık mı? Gururla taşıyacakları kimi duyarlılıklar kazandırdık mı onlara?

Sanırım yine “fazla açık” konuştum ben ama “gençlerimize bile 28 Şubat’ı anlatamayıp söylem üstünlüğünü elimize geçiremiyor olmanın” acısına sayın. Adamların Judith Butler’ı devreye sokup “Müslümanlarla LGBT düşman değil” propagandası yaptıklarını görüp “ulan bee, ulan bee,” diyerek masaları yumrukladığıma sayın.

Öfkeme ve hayal kırıklığıma sayın. Bir de yaptığım çağrının önemine tabii.

#Boğaziçi Üniversitesi
#28 Şubat
#Darbe
3 yıl önce
“28 Şubat söylemleri falan, çok bilmiyorum ben”
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi