|
Dışa açılmanın yolu

Ankara''dan bir telefon alıyorum. Son zamanlardaki hukuki işleri dışa havale etme eğiliminden konuşuyoruz. Ülkedeki ortamdan bunalan insanımız artık evrensel hukuk normlarının kurtarıcı söylemine kulaklarını alıştırmış bulunuyor. Siyasetin içinde olanlarsa bu işe iyiden iyiye ısınıyor. Ülkeyi kaosa çeviren ve içine kapanmaya zorlayan sözde Kuva-yı Milliyeciler''e karşı, Avrupa başkentlerinde ve ABD''de "ilgili makam" arama rolünü yine hazır bulmuş gibi görünüyoruz. İnsanımızın kendi inisiyatifini kullanarak geldiği bir yer olduğunu söylememiz zor görünüyor. Hele hele daha düne kadar, hatta bugün bile AB kapısında beklemeyi alışkanlık haline getirmiş olanların, umutsuzluk içinde verdiği meydan okuyucu demeçler, zaman çarkını tersine çevirmiş gibi görünüyor. Sanki roller değişiyor veya değiştirilmek isteniyor. Peki bu gelişmeler nasıl değerlendirilmeli ve bize yüklenen rol nasıl bizim inisiyatifimize geçmeli? Resmi milli duyarlığı seslendirenlere karşı uluslar arası kuruluşlara mı sarılmalı, yoksa her şeyin altında bir bit yeniği mi aramalı?

Aslında soruyu şu şekilde sorarsak, araştırmamızı daha sağlam bir zemine oturtabiliriz: 28 Şubat süreci adını verdiğimiz olaya Batı dünyası gerçekten nasıl bakıyor?

İşte bu noktada, tıpkı bizde olduğu gibi resmi ve sivil politikaların iki yüzüyle karşı karşıya olduğumuzu düşünmekte fayda var. Batı dünyasındaki sivil toplum kuruluşları elbette kendi dünyaları içinde siyasilere karşı yaptırım gücü olan çalışmalar yapıyorlar. Hatta siyasi yapının temsil kabiliyetinin yüksek olması nedeniyle bu çalışmalar büyük oranda siyasete yansımanın yolunu buluyor. Fakat bugün Türkiye''de insanımız çektiği sıkıntılardan özellikle Avrupa''daki insan hakları raporlarında ya yer verilmediğini veya ancak genel anlamda yer verilebildiğini görünce, ülkemizde alıştığımız çifte standardın da kökenlerini dışarıda arayabileceğimizi düşünmekten başka bir yol bulamıyoruz. İnsanımızın bugünlerde en çok önem verdiği ve sıkıntısını çektiği konu başörtüsü konusu olduğu halde, Avrupa İnsan Hakları raporlarında ille de "düşünce suçları"na yer verdiklerini bununla da "İslamcı" gazetecileri kastetmediklerini görüyoruz. Haklarını yemeyelim, envanterlerinde yer veriyorlar ama işi çözmek için değil, AB dosyalarında kullanmak için. Şundan emin olabiliriz, bizim önem verdiğimiz şeylere onlar da gerçekten önem verselerdi ülkemizde sıkıntı bu düzeylere asla ulaşamazdı. İçişlerine mi karışacaklardı diye bir soruyu pek kabul edemiyoruz, çünkü gerektiğinde bu işi çok güzel yapıyorlar.

Evrensel çifte standart için elimizde Çeçenistan, Kosova, Doğu Timor gibi yeni örnekler var. Rusya''nın "Kafkaslar''daki fundamentelist teröristler" propagandası nedeniyle Avrupa ciddi bir şekilde tepki göstermiş değil. Adeta Kosova''ya karşılık Kafkaslar''ı Rusya''ya bırakmış bir atmosfer söz konusu.

Fakat Batı dünyasını homojen ve yek vücut bir yapı gibi görmezsek, o zaman iş değişiyor. Nasıl ülke içinde siyasi bir katılım süreci varsa, dış dünyada da lobi faaliyetlerinin yapılabileceği katılım imkanları var. Devletler ve sivil kuruluşlar ayrı ayrı tavır alabiliyor. Baskılar iyi organize olursa sonuç alınabiliyor. Mesela Türk Dışişleri ABD Kongresi nezdindeki lobi faaliyetlerini genellikle Yahudiler''le birlikte yapıyor.

Şimdiye kadar müzmin bir çelişkinin içindeydik. Hem dış güçlerin işleri çevirdiğinden bahsediyorduk, hem de dışa açılmaya pek sıcak bakmıyorduk. Şimdi ise birden boş bir alan bulmuş gibi dış dünyanın nimetleri üzerine tezler ortaya koyuyoruz.

Dışa açılmaya kimsenin bir diyeceği olamaz. Bu geç kalmış bir girişimdir.

Belki de bugünün sıkıntı atmosferi bize bu şekilde bir hayırlı zemin hazırlıyor. Ama içerideki siyah beyaz geleneği dışa taşırsak, beklentileri hayal sükutuna sürebiliriz.

Unutmayalım ki Türkiye''deki siyasi ve toplumsal gelişmelerin her zaman dış dünyaya bakan bir yüzü vardır.


25 yıl önce
Dışa açılmanın yolu
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler