|
Yine mi Kabataş?
Kabataş meselesini ilk olarak Avukat Cihad Gökdemir'den duymuştum. Konu henüz basına yansımamıştı. Bu konuyu duyar duymaz Kabataş'ta tacize uğradığı söylenen Zehra Develioğlu'nun ailesinden bir kişiyle temasa geçmiş, durumu teyit etmiş, aynı zamanda Zehra Hanım'ın psikolojik olarak yaşadığı meseleden ağır şekilde etkilenmiş olduğunu, kimseyle konuşmadığını öğrenmişti. Ardından ailenin avukatıyla görüşüp durumun polise bildirildiği ve hukuki sürecin başladığı bilgisini almıştı.

Ben de bunu öğrendikten sonra, acaba bu taciz Gezi eylemcileri arasında da biliniyor mu diye merak ederek, o günlerde hala diyalogumuzun devam ettiği Hayko Bağdat'a böyle bir vakadan haberi olup olmadığını Twitter üzerinden direkt mesaj aracılığıyla sormuştum. Bağdat bana “Biliyorum, daha kötülerini de biliyorum” diye cevap vermişti.

Olay medyaya benim gibi pek çok kişinin duyup öğrenmesinden sonra aksetmişti. Erdoğan'ın bunu zikretmesi, Abdulkadir Selvi'nin Erdoğan'ın söylediklerini yazması ya da Elif Çakır'ın röportajı günler sonra yayınlanmıştı. O günlerde de Elif Çakır, ya da bu konu üzerine yazan ya da bir tweet paylaşan herkes, yoğun bir saldırının altında kalmaktaydı. “İnsanların üzerine portakal gazı atıyorlar”dan tutun, “Gezi Parkı'nda 32 kişi öldü”ye pek çok yalan ve bu yalanlara destek olması için üretilmiş “Toma aracının altından kalan can veren insan” görünümlü fotoşop çalışmalarıyla Suriye'de Beşar Esad'in hedefi olanların Gezi mağduru gibi paylaşıldığı onlarca resmi yayanlar, sadece Zehre Develioğlu'nun ifadelerini değil, o günlerde tacize ve hakarete uğrayan pek çok başörtülünün söylediklerini itibarsızlaştırmaya çalışmaktaydı.

O dönemde pek çok başörtülünün korkup sokağa çıkmaktan çekindiğini hatırlıyorum. Arabalarına saldırılan, sözle ya da başörtüsü çekiştirilmek suretiyle tacize uğrayan onlarca kadının hikayesini duyduk, arkadaşlarımızın yaşadıklarını öğrendik. İki gün önce Selvi'nin de hatırlattığı gibi Ayşe Arman'a röportaj veren ve Gezi sürecinde yaşadığı saldırıyı anlatan Yeşim Sönmez gibi pek çok örnek yaşandı. Gezi'nin coşkulu destekçilerinden Kenan Çamurcu'nun başörtülü kızı dahi sözlü saldırıya uğramıştı, bunu Çamurcu'nun Twitter'daki sert sözlerinden öğrenmiştik.

Kabataş konusu çok konuşulsa da Gezi gündeminin içinden henüz sıyrılmamıştı. Gezi'den arta kalan tek konuymuş gibi yansıtılması, Mehmet Baransu gibi isimlerin 17-25 Aralık darbe girişiminin ardından bu konuyu tekrar ısıtıp dolaşıma sokmalarıyla oldu. 17-25 Aralık'ta amacına ulaşamayan Gülencilerin hem cephe genişletmek için hem de Elif Çakır gibi başörtülü kadın gazeteci ve yazarlara saldırmak ve kitlelerini saldırtmak için kullandıkları bir malzemeydi Kabataş. Yüzlerce tweet'le günlerce aylarca takipçilerini kışkırtıp başörtülü kadın gazetecileri ağza alınmaz sözlü tacize maruz bırakmak için ellerinden geleni yaptılar. Gezi günlerinde Kabataş konusunu mağdurun ifadelerine yer vererek ve bu saldırıyı kınayarak paylaşan Zaman ve Bugün gibi gazetelerin yazarlarının çark etmesi de 17-25 Aralık sonrası oldu. Zaten bitmek tükenmek bilmez saldırılar, “Yargılanacaksınız” türü tehditler ve ağzı dolusu hakaretler de bu çark sonrası başladı ve yayıldı.

“Gezi olaylarına PKK müdahil olsaydı şu an hükümet edenlerin bu makamda oturma imkanları olmayacaktı” diyen Zekeriya Öz'ün yürüttüğü mantığa benzer şekilde, bazılarına göre Kabataş meselesi olmasaydı Gezi kalkışması başarılı olabilir, amacına ulaşabilirdi. 17-25 Aralık'tan MİT tırlarına, CHP-MHP ittifakıyla Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde çatı aday belirlemekten HDP ve hatta PKK'yle işbirliğine, hükümeti devirmek ve Erdoğan'ı indirmek için yaptıkları her hamlesi boşa çıkanların tutunmak için mecbur kaldıkları son dal olarak hala kullanışlılığını sürdürüyor. Ama öte taraftan da, başka kavgalar için raftan indirilip tekrar tekrar dolaşıma sokuluyor.

Star gazetesi yazarı Cem Küçük'ün geçtiğimiz günlerde verdiği bir ifade sırasında “Kabataş kurguydu, iyi yönetilemedi” dediği yönündeki haberlerle konu bir kez daha gündeme geldi. “Neresi kurguydu? Yalan mıydı? İyi yönetilememesinden kasıt ne?” şeklindeki soruların artması üzerine Küçük dün yazdığı yazısında birbiriyle bağlantısını çözemediğim başka konu ve kavgaların yanına bu konuyu da katarak sözlerinin arkasında duruyormuş gibi yaptı ama nihayetinde Zehra Hanım'ın gerçekten taciz edildiğini ve tartaklandığını yazarak “kurgu” iddiasıyla çelişti.

Zehra Hanım, yaşadığı travma sonrası bazı detayları yanlış hatırlıyor olabilir. Örneğin, bira kokusunu bilmeyen başörtülü bir kadın, üzerine dökülen sarı bir sıvıyı pekala idrar sanabilir. Ama bu tür yorumlara biz köşelerimizde girebiliriz, bir haber metninin içerisinde olmamasını bekleriz. Oysa Cem Küçük'ün yine dünkü yazısında “Abdülkadir Selvi gibi gazeteciler ise 80-100 tane üstü çıplak, deri maskeli, deri eldivenli adamlar gibi aptalca kurgular üreterek rezalete imza attılar” dediği kısım ise Elif Çakır'ın Zehra Develioğlu ile yaptığı röportajda mağdurdan alıntıyla şöyle geçiyor: 'Beklerken bir grubun kendisine doğru yaklaştığını söyleyen Z. D., yaşananları şöyle anlattı: “Bir anda 'Bakın Tayyip'in ...... burada gelin onu...' diyen sesler duydum ve arkama baktığımda 25-30 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim kadınların bana karşı öfkeli bakışlarını görünce benden bahsettiklerini anladım. Ne olduğunu anlayamadığım bir anda üzerleri çıplak, elleri deri eldivenli, başlarında tuhaf bantlı 70-100 kadar adamın ortasında kaldım. Bebek arabam elimden gitti.”'

Bu röportaj ne Zehra Hanım ne de ailesi tarafından tekzip edilmediğine, dahası Osman Develioğlu bu hafta bir kez daha yapmak zorunda kaldığı açıklamada “gelininin çirkin ve menfur bir saldırıya maruz kaldığının” aksine bir ifadede bulunmadığına göre, “Kabataş kurguydu” demek de, Zehra Develioğlu'nun kimine abartı gelen açıklamalarını, ekleme çıkarma yapmadan aktaran gazetecilere mal etmek de doğru değil. Tıpkı Ali Bulaç'tan yorum alındı diye Yeni Şafak'ın başlattığı “Başka Türkiye Yok” kampanyasını “FETÖ'yle uzlaşma çağrısı” şeklinde etiketlemek gibi. Ben de gazetemin bu kampanyada Ali Bulaç gibi bir Gülenciden yorum almasını doğru bulmadım ama bunun 17-25 Aralık'ın planlayıcısı korkunç bir örgütle uzlaşma çabası olduğunu söylemek de fazlasıyla uçuk, absürt ve çirkin bir iddia.

Darbelere, terör destekçiliğine ve paralel yapılanmaya karşı durduğu için Ak Parti yandaşı olmakla suçlanan medyanın içinde uzun zamandır bir kavga var. Bu kavganın içine girmek veya kavganın içeriğiyle ilgili bir yorumda bulunmak niyetinde değilim. Zira kavganın ve suçlayıcı tarafların tutumunun, ortak amaca en büyük zararı verdiğini düşünüyorum. Ama Kabataş gibi bir kadına taciz meselesinin, mağdur Zehra Hanım'ın ve diğer mağduru haline gelen Elif Çakır'ın bu kavga için de bir malzemeye dönüştürülmesini içime sindiremedim. Vesselam.
#Star gazetesi
#fetö
#Zehra Develioğlu
#Osman Develioğlu
#Yeni Şafak
#Başka Türkiye Yok
8 yıl önce
Yine mi Kabataş?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle