|
Amerika da konuyu anladı mı?

‘One Minute’ vakası kadar olmasa da, geçtiğimiz Perşembe Prag’da bir araya gelen ‘Avrupa Siyasi Topluluğu’nda yaşanan kimi anlar daha çok tartışılacak…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir Yunun gazetecinin, “bir gece ansızın gelebiliriz’ diyerek, Yunanistan’a saldırabileceğinizi mi söylüyorsunuz” sorusuna, “konuyu anlamışsınız” cevabını vermesinden, ardından da, “sadece sizin için söylemiyorum” diyerek, Suriye’yi, PKK/YPG’yi de-Türkiye için bu manada başka tehdit kim/ne varsa-kattığı yanıttan söz ediyorum…

Bu çıkışın iç siyasette de bir karşılığı var; daha 24 saat evvel önünü arkasını düşünmeden ‘başörtüsü’ üzerinden Erdoğan’a saldırma aklı/planı kuran, devamında gelecek cevap üzerinde hiç düşünmeden hayata geçiren bir çapsızlığın yaşandığı düşünülürse, “Yunan gazetecinin sorusuna muhalefet liderlerinden hangisi bu cevabı verebilir, ulusal güvenlik ve bağımsızlığı koruyabilir” şüphesini Türk kamuoyunun aklına iyice sokmuştur…

Neden biliyor musunuz; Cumhurbaşkanı’nın verdiği cevaplar ister beğenilsin ister beğenilmesin, Ankara aslında Yunanistan’ın şahsında
Türkiye’ye saldıran tüm mahfillere, “arkandakinden de, Amerika’dan da korkmuyorum” demiş oldu.
Muhalefet liderleri içinde Amerika’ya, hele seçime giderken bunu söyleyecek bir isim/söylem göremiyoruz. Tersi var ama; Amerika’yla ‘normalleşecekler’ onlardır…

*

Dönelim Avrupa Siyasi Topluluğu’na ve açtığı sayısız kapıyı çalmaya…

AST nedir şu an kendileri de tam bilmiyor. AB’nin 27 ülkesi artı bölgeyle bağlantılı 17 ülkeyi, toplam 44 ülkeyi bir araya getirdiğinizde bir şey demeniz lazım. Paris’e bakarsanız bu,
“stratejik yakınlaşma arayışlarıdır”!
AB üyesi olmayan Türkiye’yi, İngiltere’yi, Gürcistan’ı, Azerbaycan’ı, Ermenistan’ı kimi Baltık ülkelerini de katarak
bir başka “Avrupa” kartviziti basarsanız, bir, “sizin adres neresi ”, iki, “muradınız ne” diye sorarlar adama…
Önce Türkiye’nin katılımını bir anlayalım; Ankara, AB ile yarım yüzyılı aşkın müktesebatına ve adaylık hedefine halel getirmeyecekse şartıyla AST’na katıldı ama gerçek şu ki,
AB, Türk dış politikasının öncelikli konusu değil.
Hatta şu sıralar ilk beşe girmez. ‘Kazanımları’ korumak adına şerh düşmesi tamamdır ama bir fazlası yoktur. Yani bu açıklamayı AB hedef ve aşkına bağlayacaklara başka gözle bakabilirsiniz. Ama AST, Ankara açısından makuldür, uygundur, zamanı yerindedir…
Böylesi bir kütlenin, jeopolitik tektoniği az-buz iş değildir. Ne kadar ve hangi terazide tartarsınız tartın, iş önünde-sonunda,
“ABD bu işe ne diyor”
gerçeğiyle yüzleşir…

*

Ukrayna savaşı ve Avrupa’ya kâbus gibi çöken ekonomik gerçekler/enerji krizi/tedarik zincirinde kopmalar/faşist akımların yükselişi, ABD’nin ağır baskıları vb., AB’nin yaşamsal bütünlüğüne yönelik yırtılmalar oluşturuyor. Bu da Avrupa içinde, Fransa ve Almanya gibi ülkelerde, daha bağımsız, hatta güvenlik konularında da özerk Avrupa arayışlarını besliyor. Bir an önce Rusya ile ilişkilerini toparlayıp, işlerine-güçlerine bakma arzuları da ortada. Bir tür cendereden kurtulma çırpınışları sayabiliriz. Dramatik bir tablo bu. Acıyarak izleyebilirsiniz. Nihayetinde,
ABD’nin ‘kendi istediği Avrupa’yı’ şekillendirmek adına cari Avrupa’yı öldürüş öyküsüdür.
İkinci bakış, AST’ın bu yolda bir arayış/yoklama olup-olmadığıdır. Bu tezi savunanlar çok. Gelgelelim,
AST’ın da bir ABD projesi olduğu
, yine ‘kendi Avrupasını yenileme girişimi olduğunu iddia edenler de var. Yani,
Avrupa’yı genişleterek ABD’ye direnişi sulandırmayı yeni bir jeopolitik yaratarak sağlamak.

Değişkenleri çoktur. AST haritasına baktığınızda dünya siyasetinde yeni bir rolle dirilmeye çalışan Avrupa’yı da görebilirsiniz, Rusya’yı kuşatan Avrupa’yı da görebilirsiniz, sulandırılmış Avrupa’yı da görebilirsiniz. Hangisinin haklı olduğunu kısa zamanda öğreneceğiz.

Ancak bu gelişmelerin ilk çıktısı,
AB’nin artık ‘çoklu organ yetmezliği’ yaşadığıdır.
Ya ölecek ya ABD’ye direnerek ve ağır kayıplar vererek veya beden
bütünlüğünü kaybederek genişleyecek
. Akromegalidir. İkinci çıktısı ise, Avrupa’da az veya çok ama etkili bir anti-Amerikan aklın mevcudiyetidir.

Üçüncü ve Türkiye açısından en önemli çıktısı ise…

*

Basit bir soruya yaslanır; hangisi çıkarlarımıza uygundur?..

Esasen şu anki muğlaklık Türkiye’ye yarıyor. Özellikle dış politika çıkarlarında. Fakat ilelebet süremez. Ekonomik ve stratejik şartların istikrarlı zemine kavuşması, Türkiye karşıtı eylem ve politikaların sönümlenmesi ile mükemmel zemine kavuşabilir.

‘Atlantik’den Urallara bir Avrupa’ haritası’nın Türkiyesiz kurulması mümkün gözükmüyor
. AST böyle bir harita kuruyor ve bunun içinde AB ve/veya ABD’nin bulunması makro değerlendirmede sonucu değiştirmiyor. Kusursuz değil; Kafkasya, Hazar, Avrasya’ya ABD’nin girişini kolaylaştırabilir ama orası da zaten bir kaç yıldır tahkimatını yapıyor.
Geriye Ukrayna özelinde Rusya-ABD savaşı kalıyor. Hafta içinde İstanbul’da gerçekleşen
Kalın-Sullivan
buluşması ve Cuma günü yapılan
Erdoğan-Putin
görüşmesi, iki süper güç arasında bir arabuluculuğun Türkiye tarafından geliştirilip geliştirilemeyeceğini yokluyordu. Diplomaside en üst seviyedir.
Başkan Biden’ın,
“Rusya’nın nükleer tehdidi en büyük risktir ve Putin’in savaştan çıkış yolunu anlamaya çalışıyoruz”
açıklaması da ilave edildiğinde; bir, Rusya taktik nükleer silah kullandığında ABD’nin karşılık vermeyeceğini, iki, ABD’nin de şu sıralar Ukrayna’dan bir “çıkış yolu” aradığı varsayımını güçlendiriyor…

Türkiye’nin arzın merkeze iyice yerleştiği süreçten geçiyoruz. Bakalım nasıl olacak…

#PKK
#ABD
#AB
2 yıl önce
Amerika da konuyu anladı mı?
Yaralı coğrafyalarımızı konuşmaya daha yeni başlıyoruz
Sosyal Çürüme Yazıları 7: Dedelerden himmet umma cumhuriyeti
Paket iyi de ‘kampanya’ nerede?..
KDV artışının KDV indiriminden daha çok alkış aldığı ülke
Arapça tabelalar ve yeni CHP