|
Beyaz küp

Önceki yazımda, sanat eserlerinin baştan savma sergilenmesine neden olan iğreti alanların, yerlerini Beyaz Küp'e bırakmaları gerektiğini belirtmiştim.



Beyaz Küp'ün ne olduğu birçok okur tarafından sorulunca, bundan yaklaşık beş yıl önce yine bu sütunda yazdığım ilgili bir kitap yazısını, cevabı da içkin olduğundan aynen paylaşmam gerekti:



“Beyaz küp”, İrlandalı heykeltraş, enstalasyon sanatçısı ve eleştirmen Brian O'Doherty'nin 1970'lerde tartışmaya açtığı bir kavram.



Modern teşhir biçimi olan “sanat galerisi”ni simgeliyor, “Beyaz küp.” Kitabın alt başlığı da bunu söylüyor zaten: “Galeri Mekânının İdeolojisi”



Mevcut galeri mekânını “Biraz kilise kutsiyeti, biraz mahkeme salonu resmiyeti, biraz deney laboratuvarı gizemiyle şık bir tasarım hoşluğu” olarak tanımlayan O'Doherty, “Bir ortaçağ kilisesi inşa etmek için uygulanan kurallar ne kadar özenliyse, galeri mekânının inşası için uygulanan kurallar da aynı özene sahiptir. Dış dünyayla her türlü temas engellenmelidir, dolayısıyla pencereler genellikle yok edilir. Duvarlar beyazdır. Ana ışık kaynağı tavandır. Ahşap parkeler kendi ayak seslerinizi duyabileceğiniz kadar cilalıdır ya da sessizce adım atabileceğiniz şekilde halı kaplıdır, gözler duvarlardadır. Sanat, hani derler ya, 'kendi dünyasında' bir olgudur. O mekânda görebileceğiniz tek eşya belki bir masadır. Böyle bir bağlam da ayaklı kültablası bile kutsal bir nesne statüsü kazanır: hani modern müzelerde yangın söndürme cihazlarının bile bazen estetik bir nesne sanılması gibi. Modernizmin yaşamı biçimsel değerlere dönüştüren algısı böylece başarıya ulaşmıştır. Ama tabii ki bu, aynı zamanda, modernizmin o ölümcül hastalıklarındandır. Gölgesiz, beyaz, temiz, yapay galeri mekânı estetiğin teknolojisine adanmıştır” sözleriyle “beyaz küp”ün kapsamını belirler.



Bu kadarcık alıntıdan da hemen anlaşılacağı gibi hınzır, ironik, put kırıcı bir retoriğe sahiptir O'Doherty.



Bunu derken çevirmen Ahu Antmen'in konuya ve dile hakimiyetini de es geçmeyelim. Bana öyle geldi ki, Antmen çoğu cümleleri “anlamına” göre çevirmiş. Böyleyse iyi de etmiş diyeceğim çünkü çeviride asıl maksadı vermek, kelimelere sadık kalmaktan daha iyidir.



“Göz ve izleyici” başlığını taşıyan ikinci metinde zirve yapar O'Doherty'nin söz konusu retoriği. Modernizmi çocuklara bir dizi Ezop masalı gibi anlatmanın sanat sevgisi aşılama konusunda “ağır metinlerden” çok daha faydalı olacağını düşünerek, “Derinlik Yanılsamasını Kim Öldürdü?”; “Resmin Kenarları Resmin Merkezine Nasıl Başkaldırdı?”; “Tuvalin Irzına Geçen Adam”; “Çerçeve de Nereye Gitti?”; “Eriyip Giden Boya Katmanının Şişmanlayarak Geri Dönüşü” gibi masal başlıkları önererek “Peki büyüyüp de fena bir şey haline gelen o küçük Resim Düzlemi'nin masalı nasıl anlatılırdı?” diye sorarak düzlem'den göz'e, gözden izleyici'ye “tembel fiil”, “algısal Adem”, “resmin önünde vekaleten duruş”, “izleyici-göz” “romantik benlik” kavramları çevresinde, kuramcıların, eleştirmenlerin ve ressamların “büyük” laflarını ve işlerini hallaç pamuğu gibi atıp, okurunu biteviye gülümsemeler eşliğinde modern putların harabesi içine oturtuverir.



“İştahı kabarık sanat sistemi”nde, olgudan olaya, ressamdan esere, mekândan zamana yatay ve seri geçişlerle koşar O'Doherty; ilginç olan kendisinin yorulduğuna dair en ufak bir işaret vermezken, ezberini bozarak, hazır bilgisini tahrip ederek, Modernizm algısını yıkarak bitap düşürür okurunu. Ama son tahlilde “haz veren bir bitap düşme”dir bu. Çünkü, 'okur' benim gibi “zorunlu bir modern”se, O'Doherty'nin Beyaz Küp müzakereleriyle, Modernizm'e bir tokat da kendisi atmak için ellerini; yok “gönüllü modernse” onun putları devirişindeki ihtişama daha iyi tanıklık etmek için gözlerini oğuşturur.



O'Doherty, bir mekân olarak galerinin bağlam planında nesneyi nasıl yuttuğunu ve nasıl doğrudan o nesnenin kendisi haline geldiğini; bir “yer” olmaktan çıkarak bir “göstergeye” dönüşmesini ve giderek sanatsal maceranın kendisi oluşunu, örnekleriyle inceler. Bunu teyiden bir küçük alıntı daha yapayım: “Estetik bir tür sosyal elitizme dönüştürülmüştür – galeri mekânı- 'ayrıcalıklı' bir yerdir. (...) estetiğin ticarete dönüştürüldüğü galeri mekânı 'pahalı' bir yerdir. İçlerinde sergilenenlerse, kulübün üyesi değilseniz eğer, resmen anlaşılmazdır– sanat 'zor' bir şeydir. Seçkin izleyiciler ve anlaşılması güç nadide nesneler; bunlar, sınırlı üretim sistemlerimizi, değer biçme biçimlerimizi ve genel olarak sosyal alışkanlıklarımızı yansıtan sosyal, finansal ve entelektüel züppelikler (ya da en azından o züppeliklerin parodisi) değil midir?”



“Beyaz Küpün İçinde”yi okumalısınız. Sel Yayınları arasından Ocak 2010'da çıkmıştı.




#Beyaz küp
#Sel Yayınları
#İştahı kabarık sanat sistemi
#Brian O'Doherty
8 yıl önce
Beyaz küp
Küçük atlar ülkesi
"Beni bırakın arkadaşımı kurtarın, onun karısı hâmile"
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’