Bu ezici tesir, dünyevî iktidarların da dikkatinden kaçmamıştır. Hanedan târihleri, kendilerini şu veyâ bu şekilde ilâhi iktidâra yakınlaştırmıştır. Mâlûm, Mısır’da insanların (teb’anın), kendilerini idâre eden firavunların Güneş tanrısı Ra’nın oğlu olduğuna inanmaları mecbûriydi. Mısır’ın binlerce kilometre uzağına düşen ve aralarında hiç bir tarihsel temas bulunmayan Japonya’da imparatorun yine baş tanrı olan Güneş’in oğlu olduğuna inanılması rastlantı olmasa gerekir. Bizde de, sultanların, halifelik üzerinden Zıllullah sıfatı ile anılması bunun daha dolaylı ve yumuşak bir yorumu olarak değerlendirilebilir.
(court society) da, saraylarını belirli bir irtifada yaparak alelâdeliği simgeleyen ufkî eksenin dışında konumlandırmışlardır. Aslında dinlerin
orijinalitesi ile tarihselleşmesi
arasındaki farklılaşmalar irtifa oyunlarında ortaya çıkmıştır. Târihin eşitsiz ilişkileri ister istemez
yansır. Bâzı dinler, meselâ Brahmanizm’de olduğu üzere daha baştan bir kastlaşma üzerinden irtifalaşmayı ve katmanlaşmayı tabiîleştirir.. Ama Budizm bunu reddeder. Semâvî dinler, orijinal olarak eşitlikçidir. Ama, tarihselleştikleri nispette eşitsizliği üreten maddî tarihsel şartlarca dönüştürülüp, onu meşrûlaştıran baskın yorumların konusu edilebilmişlerdir.