|
Libya’yı Ruandalaştıramayan Macron’un suçlu öfkesi

Libya’da dengelerin Ulusal Mutabakat Hükümeti lehine değişmesiyle birlikte bütün tarafların dillerinde bariz bir değişim var. Mevcut durum, şu ana kadar darbeci emekli general Hafter’e destek olan güçler tarafından bile korunması gereken bir kazanım olarak değerlendirilmeye başlandı.

Oysa mevcut durum dediğimiz şeyin Libya halkının tamamı açısından kabul edilebilir bir yanı yok, çünkü bütün Libya halkına ne istikrar ne bağımsızlık ne de toprak bütünlüğü vaat ediyor. Hafter’e destek olan güçlerin bugünkü durumu baz alarak bir müzakere masası oluşturmaya çalışmaları, Berlin anlaşmasına veya Cenevre 5+5 Askeri Komite toplantılarına tekrar gönderme yapmaya çalışmaları barış yanlısı olduklarını değil sadece zaman kazanmaya çalıştıklarını gösteriyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov “Libya hükümetinin ateşkes anlaşmasını imzalamak istemediğini” söyleyerek UMH’ni suçlamış. Oysa hem Cenevre hem de Berlin görüşmelerinde uzlaşılan metin ortadayken Hafter saldırılarına devam etmiş ve Trablus’un içine kadar ilerleyerek UMH hükümetini tamamen imha etmeye yönelmişken ne Rusya ne de bugün ateşkes havarisi kesilmiş taraflardan ateşkes lehine bir ses çıkmıyordu. Şimdi ateşkes çağrısının bir nebze inandırıcı olabilmesi için Hafter’in bu ateşkes çağrılarına rağmen, üstelik ateşkes kararına uyacağını açıkladıktan sonra işgal ettiği bölgelerden, mesela Sirte’den bir çekilmesi lazım.

Aslında her halükarda çekilecek zaten, ancak bunu daha fazla Libyalı kanı dökmeden, Libya halkına daha fazla zarar vermeden yapması kendi suç dosyasının daha fazla kabarmamasını sağlayacaktır.

MISIR’A TEHDİT DOĞUDAN VE GÜNEYDEN GELİR

Hep söylüyoruz, Libya’da bulunanların gerçekten orada ne aradıklarının hem Libya halkına hem de dünyaya makul bir açıklamasını yapmaları gerekiyor.

Mesela Mısır kendi güvenliği için Libya’da bulunduğunu söylüyor. Oysa Mısır’ın ünlü siyaset bilimcisi Seyfuddin Abdülfeattah’ın ifade ettiği gibi Mısır’ın güvenliğinin tarihsel olarak Libya’dan tehdit edildiği bir durum olmamıştır. Mısır’a tehdit hep doğudan ve bugün bilhassa su güvenliği dolayısıyla güneyden gelir. Bugün doğudan gelen bir Siyonizm tehlikesi Mısır’ın geleceği için gerçek bir tehdittir ama Sisi’nin yönettiği Mısır bu tehdide karşı kör ve sağır durumda. Ayın şekilde bugün Mısır’ın hayat kaynağı olan Nil dolayısıyla oluşan kuraklık tehdidine karşı tam bir aymazlık içinde. Etyopyayla sorununu tabi ki barış içinde çözsün, ki zaten su güvenliğini çözmenin yolu Etiyopya’yla veya Sudan’la savaşmak değil, ciddi bir su arzı planlaması yapılsa belki bu tehdidin üstesinden gelinebilir.

Ancak bugün Sisi’de bu tehdidi bertaraf edecek ne bir vizyon ne de bir siyasi kabiliyet var. O, günü kurtarma telaşı içinde BAE’nin kendisine verdiği siparişleri yetiştirmeye çalışıyor. Binlerce yıllık devlet geleneğine sahip büyük Mısır devletini bugünlerde Ortadoğu’nun Hitler’i olmaya aday bir yeni yetmenin peşine takmış olması bir utanç olarak kendine yeter de artar bile.

Tabi işin bir de Libyalıları ilgilendiren yanı var. Sisi’nin yönettiği Mısır komşu ülke halkından ne istiyor, ona ne vaat ediyor? Libya’dan Mısır’a yönelik bir tehdit olduğunu kimseye anlatamaz. Libya şu anda kimseyi tehdit edebilecek durumda bile değil. Tam aksine Libya’ya Mısır’dan yana ciddi bir tehdit var ve bu tehdit bugün farazi değil gerçek bir tehdit.

MACRON’UN HATIRLATTIĞI FRANSIZ SÖMÜRGE TARİHİ

Hadi yine herşeye rağmen Mısır’ı anladık. Libya’yla uzun bir ortak sınırı var. Fransa’nın ne işi var? Fransa Libya’ya ne vaat ediyor? Asırlarca Kuzey Afrika’yı insanlık dışı yollarla sömürmüş olan Fransa’nın burada tekrar bu vahşi sömürü düzenini kurmaya çalışmasını kime nasıl anlatacak?

BM’de Libya ile ilgili son görüşmelerde bütün taraflar Türkiye’nin Libya’daki varlığını, Libya meşru hükümetiyle olan anlaşması çerçevesinde makul ve haklı görmüşler. En azından eskiden konuşanlar da ağızlarını ayarlamış, susmuşlar. Bir tek Fransa Türkiye’nin Libya’daki faaliyetlerinden rahatsızlığını ifade etmiş. Neden?

AK Parti sözcüsü Ömer Çelik sebebini çok güzel ifade etmiş: Türkiye Fransa’nın Libya’yı Ruandalaştırmasına izin vermediği için Macron Türkiye’ye veryansın ediyordur.

Aslında Batılı Aydınlanmanın beşiği, sözümona batılı demokrasinin, çağdaş değerlerin temsilcisi Fransa’nın Libya’ya olan ilgisinin insanlığa hatırlattığı tek şey buralardaki karanlık, vahşi sömürgeci geçmişinden başka bir şey olmaz. Bugün Libya, Tunus, Cezayir, Mali ve bütün Afrika halkları Fransa denilince akıllarına sadece insanlık dışı katliamlar, işkenceler, ırkçılık ve kendilerine dayatılan acılarla dolu despot sömürgeci yönetimlerin tarihi geliyor.

Bugün Macron’un Libya ilgisi ve Türkiye’ye sataşmaları o geçmişi unutturmuyor, bilakis her jestiyle, her hareketiyle o karanlık tarihe götürüp bugüne getiriyor.

Gerçi o tarihi sadece sözleriyle ve ilgisiyle hatırlatmıyor, tekrarlayarak da hatırlatıyor. Destek olduğu Hafter’in ortaya çıkan katliamları tam da Fransa’nın Afrika kıtasındaki katliamlarla dolu geçmişini tekrar hatırlatıyor.

Tarih akıp gidiyor ama huylu huyundan vazgeçmediği için tekrar ede ede akıyor.

#Libya
#Fransa
#Macron
4 yıl önce
Libya’yı Ruandalaştıramayan Macron’un suçlu öfkesi
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset