|
“Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın…” Çanakkale şehitlerinin şahidi Akif olmasaydı…

100. yılını idrak etmekte olduğumuz İstiklal Marşı’nın bugün Mehmet Akif Ersoy’un şahsında birçok önemli meselemiz üzerinde durmak, yeniden-düşünmek için vesile oluşturması, kuşkusuz hem Marşın güftesinin gücüyle hem de Akif’in güçlü ve derin şahsiyeti ile yakından ilgisi var.

Hiç kuşkusuz Akif bütün bir şahsiyet olarak bugün Türkiye Müslümanlarına, hatta bütün dünya Müslümanlarına söyleyeceği sözleri olan müstesna bir şahsiyet.
İstiklal Marşı bir milleti küllerinden yeniden ihya edebilecek bir ruhu ve felsefeyi kelimelerle, sözle son derece güçlü bir biçimde işledi ki, o kelimelerin tasavvur ettiğinden farklı bir millet tasavvur etmek imkânsız hale geldi.
Ne de olsa önce söz vardı ve Akif gücünü sözünden aldı, ama bu sözün de arkasında gönüllerin derinlerine işleyen bir samimiyet, bir tutarlılık, bir adanmışlık vardı.
İstiklal Marşı’nın kabulünün 100. yılı sadece İstiklal Marşı Yılı değil, aynı zamanda Akif’i de yeniden düşünme ve anlama yılı olarak idrak edilmeyi fazlasıyla hak ediyor. Bu vesileyle çok sayıda etkinlik yapılıyor, planlanıyor.
Yavuz Bingöl’
ün başrolü oynadığı, benim de bütün aşamalarını ilgiyle takip ettiğim
Akif
filmi tamamlandı, 24 Eylül’de vizyona girmeyi bekliyor mesela.
Çok sayıda dergi de daha şimdiden
Mehmet Akif Özel
sayılarıyla çıktı, çıkmaya hazırlanıyor. Elimde
Umran Dergisi
ve
Sebülurreşad
dergileri var mesela. Her biri çok değerli akademisyen, yazar ve düşünürden çok değerli katkılarla bir Akif fikriyatını usul usul ve özenle işliyorlar. Mehmet Akif üzerinden istiklalimizin mahiyeti, onun kelimelerle ve bilfiil ortaya koyduğu cihaddan sonra bu ülkenin başına gelenler, Müslümanlığın kalitesi, geleneklerle, başka ırklarla, millet mefhumuyla olan ilişkimiz ve tabii ki Kur’an, Sünnet anlayışımız çok verimli tartışmalara konu olabilir ve hiç kuşkusuz bu tartışmaların hepsinde Akif’in duruşu çok sağlam bir referans oluşturabilir. Elbette onun da her zaman ve her vesileyle söylediği gibi ve kendisinin de bütün tutarlı ve sebatkar pratiğiyle gösterdiği gibi ana referans, baş referans her zaman Kur’an’dır.
Ama kendisinin Kur’an’ı, Sünneti merkeze alarak asrın idrakine İslam’ı söyletme yönünde ortaya koyduğu yorum kendi tarihimizde önemli bir referans oluşturuyor.
Umran Dergisi
ndeki yazılardan birinde
Kamil Ergenç,
Akif’i unutarak veya unutturarak İslamcılıktan teberri edenleri ele alıyor.
Akif’in varlığı İslamcılığın türedi, yabancı, gelip geçici bir heves olmadığının en güçlü şahidi. Abdullah Yıldız
ise şiirini dahi Kur’an tercümesi gibi yazdığına işaretle
“Kur’an Şairi”
diye nitelediği Akif’in Kur’an’ın temel kavramalarını doğru anlama ve anlatma çabasını ele alırken,
sabır, tevekkül, kader ve azim
gibi kavramlar üzerinde duruyor.
Tam tamına Müslümanı çağını değiştirmeye azmetmiş bir “Özne” olarak canlandırmanın bütün anahtarlarını veren,
ama bir o kadar da gelenekle birlikte anlamları tersyüz edilmiş, tahrif edilmiş, hurafeleşmiş kavramlar.
Önceki yazımda Akif’in şiirine yönelik bazı eleştirilere değinmiştim. Akif’in kendi şiirini didaktik, öğretici kaygılarının hizmetine fazla sokarak harcıyor olduğu söylenir hep.
Oysa didaktik, öğretici yanına indirgenebilen bir şiirin bu kadar geniş bir estetik kabulü olmaz.
Bu, şiirin ruhuna aykırı bir şey ve diyelim belli bir dönemde böyle bir kabul oluşsa da bu çok dönemsel düzeyde kalır. Oysa Akif’in şiirini bu cihetten küçümseyeler de işin bu kısmını görecek durumda değiller.
Misal, yarın itibariyle 106. yılını idrak ettiğimiz ve Cumhuriyet sonrasında bile bu milletin kuruluş-doğuş-çıkış hadiselerinden biri olan Çanakkale Zaferi.
Üstünden çok ağır bir yenilgi geçmiş, yıkılan bir büyük devlet, toprakları paramparça edilmiş ve Anadolu’su bile dahil olmak üzere çoğunun işgalini yaşamış bir ülkenin ‘Çanakkale’si nasıl bir çıkışın önemli hadiselerinden biri olarak kalabilmiştir?
Çanakkale Kurtuluş Savaşı esnasında kazanılmış bir zafer değil, kazanıldıktan sonra üstünden bu yenilgi ve işgal yaşanmış bir olaydır. Buna rağmen onun bu destansı özelliğiyle anılabiliyor olması üzerinde hiç duruldu mu?

Daha önce de bu soruyu sormuş ve o zaman da net olan cevabımı bugün tekrarlayayım:

Bunda savaşa yürekleriyle koşan o aziz şehitlerimizin büyüklüğü kadar
Mehmet Akif Ersoy
’un şiirinin çok önemli olduğunu düşünmüşümdür hep.
Akif
’in
Çanakkale Şehitleri’
ne adanmış şiiri bu ülkede
Çanakkale
’nin unutulmasını önlemiş olduğu gibi, o savaştaki mücadelenin anlamını inşa ve ihya etmiştir. Bir şiirin gücünü görüp ölçmek isteyenlerin bakabilecekleri muhteşem bir metindir Akif’in Çanakkale Şehitleri.

Savaşta kaç şehit olursa olsun, ne büyük dramlar yaşanmış olursa olsun, bu şiirde ifadesini bulmamış olsa bugün Çanakkale Savaşı’nı millet olarak bu yoğunlukta hissedemezdik.

Şiir, sözün mucizesini bir ayet gibi açmıştır. Gerçeği öyle bir tasvir etmiştir ki, siz gerçeği içinde olsanız da belki o kadar canlı ve hissederek yaşayamazsınız.
Çanakkale şiirinin her kıtası ayrı bir söz mucizesidir. Her kıtasında cepheyi yeniden kurar, şehidi tekrar çıkarır yattığı yerden yeniden şehid kılar.
“Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın … Heyhât”
derken şehitleri kast ediyor kuşkusuz. Ama o şehitler yine kuşkusuz a’sardan taşmak için en iyi yolu
Akif
’in şiirinde bulmuşlardır.
Bu yol gerçekten tam da
Akif
’in resmettiği gibi mucizevî bir yoldur. Çünkü
Akif
, savaş esnasında hiç Çanakkale’de bulunmamıştır bile. Buna rağmen Çanakkale şehitleri
Akif
’in şiirinde kendilerini ifade etmişlerdir.

Buradaki keramet kime ait bilinmez ama bilinen o ki, böylesi bir hadiseyi resmedebilmek, bir işgale karşı çıkabilmek, onun karşısında en güçlü şekliyle saf tutabilmek için hadisenin bize çok yakın olması gerekmiyor. Akif, bize şiiriyle ırağı yakın eden bir şair.

106. yılında Çanakkale şehitlerini rahmet ve minnetle yad ediyor, onları şiiriyle sürekli canlı tutan Akif merhuma da Allah’tan rahmet diliyorum.

#Mehmet Akif Ersoy
3 yıl önce
“Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın…” Çanakkale şehitlerinin şahidi Akif olmasaydı…
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti