|
ABD ne yapmak istiyor?

Bu soruyu, Başbakan Ecevit''in Washington ziyareti bağlamında, bu ziyaret dolayısıyla Türkiye-ABD ilişkilerini anlamlandırmak için soruyorum.

Bu soru, Ecevit''in ABD ziyaretinden hemen sonra ABD Başkanı Clinton''ın Kasım ayında Türkiye''ye yapacağı ziyaret nedeniyle daha bir anlam kazanıyor.

Her şeyden önce, ABD, dünyanın tek süper gücü ve "merkez"i. Kaostan, düzensizlikten, sanal veya gerçek şekillerde işleyen bir düzen çıkarmaya çalışan bir güç''den, "postmodern bir merkez"den sözediyorum burada.

Zaman ve mekan kavramlarının değişmesi, ABD''nin tek merkezi güç olarak işini hem kolaylaştırıyor; hem de zorlaştırıyor. Jean Baudrillard''dan esinle söylemek gerekirse, kimi zaman sanal, kimi zaman gerçek görünümler alarak aşırı bir şekilde şişen ve büyüyen ABD''nin gücü''nün, dünya üzerinde kurduğu hegemonyanın, aynı zamanda sanal ve kırılgan olması, beklenmedik zamanlarda beklenmedik şekillerde içten içe bir patlama, dağılma ve çözülme ile karşı karşıya kalabilme ihtimalini her zaman artırıyor.

Postmodern Durum: Yapalım Bir "Açık Oturum"

İşte bu postmodern durum, Amerikan dış politikasının, kaçınılmaz olarak biraz "sofistike", kompleks bir görünüm arzetmesini; Amerika''nın ilişki kurduğu ülke veya bölgeler için aynı anda kısa ve uzun vadeli stratejiler ve politikalar geliştirmesini zorunlu kılıyor.

Amerikan hayat tarzını da çok iyi yansıtan Amerikan felsefesindeki, sosyal teorisindeki "pragmatizm"; teorinin pratikten, aksiyondan, dolayısıyla her tür ìaktörîden bağımsız olamayacağı şeklindeki anlayış, doğal olarak Amerikan dış politikasının yapısını da belirliyor. Bu politika, farklı sosyo-kültürel ve jeo-politik koşullara göre farklılık arzediyor. Bunun, hemen her alana uyarlandığı gözlenen çağdaş sosyal teorinin dayandığı ana espri ve ekseni haline gelmesi, doğal olarak hem Batı uygarlığını temelde artık ABD''nin temsil ediyor ve yeniden üretiyor olmasını; hem de küreselleşmenin ABD kaynaklı olmasını da çok iyi açıklıyor. Burada Avrupa bile periferi (çevre) gücü rolü oynamaktan başka pek fazla bir şey yapamıyor.

Totaliter ve Demokratik

ABD''nin bölgemizle, yani İslam coğrafyasıyla kurduğu ilişkilerde iki paradoksal örüntünün (pattern) varolduğunu gözlemliyoruz: ìİstikrarî kavramıyla açıklanabilecek bu iki farklı ilişki biçimi, ülkeden ülkeye farklılık arzediyor; "totaliter istikrar" ve "demokratik istikrar" şeklinde tezahür ediyor.

Yani, ABD, bölgemizdeki çıkarlarını koruyabilmek ve hegemonyasını sürdürebilmek için, totaliter rejimlerin totaliter olarak sürmesini istiyor.

"Demokratik rejimlerîle kurduğu ilişkilerde ise, gerçek toplumsal, siyasi, ekonomik ve kültürel aktörlerin dışındaki bir avuç yönetici elitten oluşan güç odaklarının sahip oldukları gücün, ABD''nin çıkarlarını tehlikeye sokabilecek kadar zayıflayıp zayıflamadığına bakıyor.

Bu nokta özellikle ABD''nin Türkiye ile bugüne kadar kurduğu ve bugünden sonra kuracağı ilişkiler açısından çok önemli. İşte bu noktada ABD, Türkiye ile kurduğu ilişkilerin tehlikeye girmesine yolaçabilecek "sürprizlerîle karşılaşmamak için, Türkiye''de otorite ve meşruiyet krizi yaşadığını çok iyi gözlemlediği sistemin, bir anda ABD açısından her şeyi alt üst edebilecek yanlışlıklar yapmaması için yoğun çaba gösteriyor.

Söylemek istediğim şey şu: ABD, Türkiye''deki seçkinlerin mutlaklaştırarak zorla toplumu tepeden aşağı dizayn etmelerini sağlayan, antikleşen ve arkaikleşen "laik-batıcı" söylemin, Türk toplumuna ortak bir kimlik duygusu, anlam haritaları veremediğini ve müslümanlığın hala topluma dinamizm ve yaratıclık verebilecek kadar (müslümanlıkla sorunlu hatta "kavgalı" olan kimi "kesim"ler de dahil olmak üzere) Türk toplumunun kollektif hafızasını, zihin kalıplarını, anlam haritalarını belirleyebilecek bir "güç", bir "aktörî olarak hayatiyetini sürdürdüğünü; bu hayatiyetin sürgit daha da hayatiyet kazandığını çok iyi görüyor.

ABD, Türkiye''de Demokrasi İstiyor!

O yüzden ABD, Türkiye''de demokrasi istiyor. Ama Türkiye''nin (yani Türk toplumunun) asla kendi haline bırakılmasını istemiyor. Türkiye''nin kendi haline bırakılması halinde, gelecekte Türkiye''nin hinterlandı olan İslam coğrafyasının yeni bir medeniyet sıçraması gerçekleştirebileceğini çok iyi biliyor ve buna asla izin vermek istemiyor. Çünkü böylesi bir şey, Brezinsky''in deyişiyle "dünyanın enerji kaynaklarının % 65''ine sahip olanî İslam coğrafyasının gerçek anlamda bağımsızlığına kavuşması, dolayısıyla en azından bölgenin stratejik haritalarının allak bullak olması ve ABD''nin tüm stratejilerinin ve çıkarlarının alt üst olmasına yol açması demektir.

ABD, işte böylesi bir şeyin olmaması için, Türkiye''deki elitlerden ìmilitan laiklik ve batıcı" söylemlerini terketmelerini ve Türkiye''deki gerçek toplumsal talepleri, ("büyük sürprizler"le karşılaşılmasını önlemek amacıyla) evcilleştirerek kamu alanına yansıtmalarını istiyor.

Başbakan Ecevit''in daha ABD''ye ayak basmasından önce ABD basınında yer alan yazılarda (örneğin New York Times''ın kıdemli yazarlarından Stephen Kinzer''in yazısında olduğu gibi) "Türkiye''de demokrasi sorunu"nun gündeme getirilmesi sanırım söylediklerimi doğruluyor.

25 yıl önce
ABD ne yapmak istiyor?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’