
Son dönemde yaşananlar tesadüf değil. İsrail, bugün Türkiye’ye karşı askerî olmayan ama topyekûn bir saldırı yürütüyor. Bu saldırı tankla, uçakla değil; algıyla, akademiyle, medya diliyle, diplomatik baskıyla ve istihbarat aparatlarıyla yapılıyor. Açık konuşalım: İsrail şu an bütün kurumlarıyla Türkiye’yi hedef almış durumda. Peki neden? Çünkü Türkiye artık İsrail’in alışık olduğu ülkelerden biri değil.
SİSTEMATİK VE UZUN VADELİ
İsrail’in güvenlik doktrini nettir: Bölgede kendisinden başka bağımsız ve güçlü bir devlet istemez. Hele ki bu devlet hem askerî kapasiteye hem tarihsel derinliğe hem de ahlaki iddiaya sahipse… Türkiye bugün tam da budur. Kendi savunma sanayiini kurmuş, NATO içinde ama Batı’ya mahkûm olmayan, Orta Ddoğu’dan Afrika’ya, Kafkasya’dan Balkanlar’a kadar oyun kurabilen, Filistin meselesinde susmayan bir Türkiye var. Bu durum İsrail açısından stratejik bir alarmdır. İsrail’in bölgesel çıkarı istikrarsız, parçalanmış, birbirine düşman devletlerdir. Etnik fay hatları, mezhepsel çatışmalar, terör örgütleri ve zayıf merkezî yapılar İsrail’in kendini güvende hissettiği ortamlardır. Türkiye ise tam tersini savunuyor: Üniter devlet yapısı, terörle tavizsiz mücadele, güçlü devlet refleksi ve bölgesel düzen arayışı. Bu yaklaşım İsrail’in kaosla beslenen güvenlik mimarisini doğrudan bozmaktadır. Gazze süreci İsrail için ciddi bir kırılma noktasıdır. Askerî üstünlük hâlâ ellerinde olabilir; ancak ahlaki üstünlüklerini kaybetmişlerdir. Türkiye bu noktada susmadı, Batı’nın ikiyüzlülüğünü açık etti, hukuku ve vicdanı hatırlattı. İşte bu yüzden İsrail’in saldırısı askerî değil, doğrudan değil; ama sistematik ve uzun vadelidir. Amaç, Türkiye’yi “istikrarsızlaştırıcı aktör” gibi göstermek ve Batı kamuoyunda bir “Türkiye korkusu” inşa etmektir.
PLAN BAŞARILI OLUR MU?
Peki bu plan başarılı olabilir mi? Kısa ve net cevap: Hayır. Rahatsız edebilirler, gürültü çıkarabilirler, algı üretebilirler; fakat sonuç alamazlar. Çünkü Türkiye sadece masada değil sahadadır. Sadece Batı’ya değil dünyaya açıktır. Devleti olan, hafızası olan bir ülkedir. İsrail’in en büyük zaafı ise artık fazla görünür olmasıdır. Gazze sonrası İsrail, Batı’da bile sorgulanır hâle gelmiştir. Asıl tehlike dışarıda değildir. Asıl risk, içeride bu algıya hizmet edenlerdir. Türkiye’yi Batı’ya şikâyet edenler, devlet refleksini “otoriterlik” diye pazarlayanlar, terörle mücadeleyi “hak ihlali” olarak sunanlar… İsrail’in aradığı zemin dışarıda değil, içeridedir. Son söz şudur: İsrail Türkiye’ye saldırıyorsa bu Türkiye’nin zayıfladığını değil, büyüdüğünü gösterir. Bu saldırılar Türkiye’nin artık ciddiye alındığının, hesaba katıldığının ve durdurulmak istendiğinin işaretidir. Tarih şunu defalarca göstermiştir: Türkiye’yi durdurmak isteyen çok olmuştur, başaran olmamıştır.









