|

Osmanlı Şiiri’ne algı operasyonu düzenlendi

Klasik Türk edebiyatının önde gelen uzmanlarından Prof. Dr. Ahmet Atillâ Şentürk, Osmanlı Şiiri Kılavuzu’yla bizi eskilerin muhteşem hayal dünyasına davet ediyor. Şentürk, kitabın “okuyucu için eskilerin mesajını çözme ve anlama yolunda önemli bir rehber olacağı kanaatindeyim” diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 11/02/2016 Perşembe
Güncelleme: 21:52 - 10/02/2016 Çarşamba
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Uzun yıllardır Osmanlı edebiyatı dünyasındaki kelime ve kavramlara dair bir sözlük hazırlığında olan Prof. Dr. Ahmet Atillâ Şentürk, nihayet Osmanlı Şiiri Kılavuzu'nun 1. cildini neşretti. Bu vesileyle Şentürk'le kitabını, Cumhuriyet'in eski edebiyata bakışını ve yeni kurduğu Osmanlı Edebiyatı Araştırmaları Merkezi'ni konuştuk.



Genelde Osmanlı kültürüne, özelde eski edebiyata ilginiz nasıl başladı?

Toprakları üzerinde bugün 64 devlet kurulmuş 22 milyon kilometrekarelik bir dünya devletinin kültür dokusunu sadece biz değil bütün insanlar merak ediyor. Batı'da bu sorunun cevabını öğrenmek için yüzlerce yıldır Türk dili, tarihi ve edebiyatı üzerine önemli çalışmalar gerçekleştirilmiş. Aynı soruya cevap arama amacıyla mesela Japonya'da son yıllarda Türk dili ve tarihine karşı akademik seviyede olağanüstü bir ilgi görülüyor. Ben de bu topraklara mensup biri sıfatıyla daha ortaokul-lise yıllarımda bu sorunun cevaplarını aramaya başlamıştım. Aslında o yıllarda cerrah olmak istiyordum. Fen bilimlerine ve özellikle biyolojiye aşırı ilgim vardı, lise fen bölümü mezunuydum.



Edebiyatı neden seçtiniz peki?

Fakat kaderin garip bir cilvesi üniversite tercihlerime sıra geldiğinde en başa İ.Ü. Edebiyat Fakültesi'ni yazdım ve akademisyen olma amacıyla fakülteye kaydoldum. Uzun hikâyedir fakat daha lise birinci sınıf yıllarımda devama başladığım Enderun adında bir sahaf dükkânında ben bu fakültenin hocalarının neredeyse tamamını tanımış, sohbetlerini defalarca dinleme fırsatı bulmuştum. Yalnız fakülteye girdiğim dönemde daha çok yakın tarih ve bu dönemin fikir hareketleriyle ilgileniyordum. Rahmetli hocam Prof. Dr. Mehmet Çavuşoğlu'nun derslerine girince bütün hesaplarım altüst oldu ve rotam değişti. O gün bugün 1976'dan beri tam 40 yıldır eski edebiyatla uğraşıyorum.



Yakın zaman önce Osmanlı Edebiyatı Araştırmaları Merkezi'ni kurdunuz. Nereden çıktı bu merkez fikri?

Eski kitapları toplamaya 1973'te daha liseye adım attığım yıllarda başlamıştım. O zamandan beri bugün ulaşılması ve bulunması oldukça zor birçok kitap edindim. Bu sahada önemli sayılabilecek bir kütüphane kurdum. Rahmetli hocamın derslerindeki telkinleriyle eski edebiyatın yeniden bir sözlüğünün yazılması gerektiğini idrak etmiştim. 2004'te başlattığımız Metinbankası Projesi ile elimde yüz binlerce beyitlik bir dijital arşiv oluşmuştu. Bugün bu sayı 1.5 milyon beyit sayısına ulaştı. Dünyada böyle bir klasik edebiyat arşivi var mı bilmiyorum.



OSMANLI ŞİİRİ TEKNOLOJİYLE BULUŞTU


Diğer hocalarımızdan farklı olarak siz eski edebiyatı anlamak için teknolojiden de istifade ediyorsunuz. Metinbankası projenizden de bahsedebilir misiniz?

Bilgisayarların günlük hayatımıza yoğun olarak girmeye başladığı 1990lı yıllardan itibaren dijital metinleri kullanmanın kolaylıklarını keşfetmeye başladık. Eskiden özellikle doktora tezimi yazarken okuduğum 70 küsur civarında mesnevîyi tek tek notlayarak dağlar gibi fişler ve notlarla boğuşmak zorunda kalmıştım. Kitap üzerinde aldığınız çok önemli notlar zamanla unutulur, yüzlerce kitap arasından bunları tekrar bulmanın yahut bunları indekse geçirmenin zorluğunun ne demek olduğunu çok iyi bilirim. Sonraki yıllarda üniversitelerimizde yüksek lisans ve doktora tezleri artık bilgisayarlarla hazırlanmaya başlandı. Fakat bunlar kütüphanelerde ve tezi hazırlayan adayın bilgisayarında kimseye faydası olmadan beklemeye mahkûm bırakılıyordu. 2004 senesinde dijital eski edebiyat metinlerini bir havuzda toplama düşüncesiyle “Metinbankası” adıyla bir proje başlattık. Bize elindeki bir metni gönderene elimizdeki bütün metinleri sadece kendisi kullanmak kaydıyla gönderiyorduk. Bu sayede akademisyenlerimizin ellerinde büyük bir arşiv oluşacak ve araştırma yapmaları kolaylaşacaktı. İlk başta 40-50 dîvân ve mesnevî derlemeyle başlanan bu çalışma bugün 650 civarında metin sayısına ulaşarak 1.500.000 beyitlik bir Osmanlı şiiri veri tabanına dönüşmüştür. Ben artık sözlük kullanmak yerine bu veritabanında kelimelerin hangi dönemde ne anlamda kullanıldıklarını anlayıp çözmeye çalışıyorum. Bugün eğer tarihî Türkiye Türkçesinin sözlüğü yazılacaksa, bu veritabanını kullanmaktan başka çıkar yol bulunmamaktadır.



Projeye devlet ya da özel kurumlar destek verdiler mi?

Maalesef. Bütün bunlar 2-3 kişinin gayretleriyle gerçekleşti. TÜBİTAK'a bundan yıllar önce projemize destek bulma ümidiyle müracaat ettiğimizde çok ilgisiz bir bahaneyle, veri tabanlarına destek verilmediği gerekçesiyle projemiz reddedildi. Fakat aynı dönemde benzeri bir program için destek çıktığını görünce ciddi bir hayal kırıklığı yaşadım. Böyle bir veritabanı dünyanın bir başka ülkesinde olsaydı herhalde akademik camiada seferberlik ilan edilirdi. Çünkü bu sadece edebiyat araştırmaları için değil dil, tarih, etnografya, Türk kültürü vb. birçok sahada kaynak değerindeki 650 civarında divan ve mesnevîyi tarama programı. Fakat bu gibi heyecan verici şeyler söz konusu olduğunda, ümide kapılmamak ve Türkiye'de yaşadığımızı unutmamak gerekiyor. Sonunda doğru bildiğim yolda yalnız yürümeğe karar verdim. Şimdi Osmanlı Edebiyatı Araştırmaları Merkezi (OSEDAM) olarak kurduğum bu merkezi ileride gerekli destekleri bulabilirsem vakıf haline getirme düşüncesindeyim.



Bu merkezde ne gibi faaliyetler olacak?

Osmanlı edebiyatının temel kaynak eserlerinin yeni neşirlerini hazırlamak ve ciddî akademik araştırmalar yayımlamak öncelikli hedefimiz. Eğer bir destek bulabilirsek elimizdeki 1.5 milyon beyitlik “Metinambarı” adlı bu veri tabanını internet üzerinden bütün araştırmacıların hizmetine sunma niyetindeyim.



KÜLTÜR HASARLARI YAŞANDI


Merkezin adındaki “Osmanlı edebiyatı” ifadesi bilinçli bir tercih zannederim. Divan edebiyatı, klasik edebiyat, eski edebiyat gibi pek çok tabir arasından “Osmanlı edebiyatı”nı seçmenizin sebebi nedir?

Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde Osmanlı'ya ait ne varsa aleyhte bir karalama kampanyası başlatılmıştı. Bunda yeni devleti sağlam temeller üzerine oturtma ve geriye dönme riskini sıfıra indirme gibi endişelerin bulunduğunu tahmin etmek zor değil. O dönemde eskinin yazısından mimarisine, geleneğinden inancına kadar her şeyi kötülenip karalandı. Bu karalama kampanyasından en büyük hisse de galiba eski edebiyata düştü. Özellikle “Divan Edebiyatı” gibi bu edebiyatın güya sadece sarayda okunduğu ve halktan kopuk olduğu intibaını uyandırmaya yönelik ilgisiz ve biraz da aşağılayıcı bir isim takıldı. Çağatay edebiyatı, Azerî edebiyatı denebiliyordu fakat insanlar Osmanlı edebiyatı demeye çekiniyorlardı. Batıdaki araştırmalarda doğru olarak “Ottoman Literature” denebiliyor fakat bizde korkudan bu isim kullanılamıyordu. Osmanlı Devleti'nin kuruluşunun 700. yıldönümü münasebetiyle YKY 1998 yılında benden bir divan şiiri antolojisi hazırlamamı istemişti. İsmini Osmanlı Şiiri Antolojisi koyduğumda yayınevi bunun ismini “Divan Şiiri Antolojisi” olarak değiştirmek istedi. Başıma gelecekleri tahmin ettiğim için önceden sağlam bir sözleşme imzalamıştım. Maddeler arasına müellifin izni olmadan kitap isminin değiştirilemeyeceği gibi bir şart eklemiştim. Enis Batur o zaman çok ısrar etmişti kitap bu isimle satmaz, kimse bunun ne olduğunu anlamaz filan diyerek. Ben ısrarcı oldum ve kitabın önsözünde de bu ismin gerekçelerini ayrıntılı olarak açıkladım; dileyenler oradan okuyabilirler. Neticede aradan geçen 15-16 yılın sonunda görüyoruz ki bugün artık Akademik camiada “Osmanlı Edebiyatı” ismi oldukça yaygın kullanılmaya başlandı. Kitap ilk başta isminden dolayı amatör okuyucu tarafından yeterince anlaşılamadığı için beklenen satış olmadı belki. Fakat kitabın ismi, önemli bir hatanın düzeltilmesine öncü oldu diyebilirim. Bugün artık herkes çekinmeden “Osmanlı Edebiyatı” yahut “Osmanlı Şiiri” ismini telaffuz edebiliyor.



Genellikle “eski edebiyatımızın” zor ve anlaşılmaz olduğu gibi bir kanaat var. Bu ne derece doğru?

Türk toplumunda geçtiğimiz 100-150 yıl zarfında özellikle Batılılaşma cereyanları sonucunda önemli kültür hasarları ve kopuklukları yaşandı. Dilde sadeleşme adı altında insanlar dedesinin konuştuğunu anlayamaz, yazdığını okuyamaz hale geldiler. Bunun sonucunda oldukça ince bir ifade ürünü olan edebî metinlerle toplum arasında ciddî kopukluklar yaşandı. Bir de yıllar boyunca insanlar üzerinde bu edebiyatın toplumdan kopuk, millî olmayan bir yüksek zümre ve saray edebiyatı olduğu yolunda lise ders kitaplarına kadar uzanan sistemli algı operasyonları düzenlendi. Dilde eski kelimeler hızla terk edildiği için insanlar bu edebiyatı zaten artık anlayamıyordu. Millî olmadığı yolundaki beyin yıkama faaliyetleri de bu dede mirasımızı toplum nazarında gereksiz bir konuma düşürdü. Bir de şu var: Günümüz insanı çok farklı şartlarda yaşıyor. O günün edebiyatı o insanların yaşadığı dünyayı yansıtan bir ayna gibi. Dolayısıyla o dönem iyi bilinmedikçe o insanların neden bahsettiklerini anlamak da artık mümkün değil. Bu bakımdan edebiyat okumaları çok yönlü bir bilgi birikimini gerektiriyor. OSEDAM'ın ilk yayını olarak benim yıllardır üzerinde çalıştığım Osmanlı Şiiri Kılavuzu'nun bu şiiri anlama yolunda önemli bir rehber vazifesi göreceği ümidindeyim. Diyelim Fuzûlî'nin bir gazelini okuyup anlamak isteyen biri, beyitte geçen kelimelerin ilgili maddelerini okuyarak, zengin örneklerle açıklaması verilen kavramları çözdüğünde birçok beyti kendi kendine anlayabilecek.



ESKİLERİN MESAJINI ANLAMAK


Siz derslerinizde ve seminerlerinizde “klasik şiirin şifrelerinden” bahsediyorsunuz. Bu şifreleri nasıl çözdünüz?

Kelimeler canlı organizmalar gibidir. Her kelime doğar, büyür, yaşlanır ve bir süre sonra ölür. Bir çocuğun 8 yaşındaki çehresiyle 80 yaşındaki görünüşü nasıl farklıysa kelimelerin yüzyıllar içinde kazandıkları anlamlar da böyledir. Bu sebeple bugün yaşayan bir kelimenin diyelim bundan 300-400 hatta 150-200 sene önceki anlamı günümüzdekinden çok farklı ve hatta taban tabana zıt olabilir. Günümüz insanının eski edebiyatı anlama konusunda en büyük engeli o dönemin sözlüklerine ulaşamamasıdır. Daha doğrusu o dönemde Arapça ve Farsçanın en mükemmel sözlüklerini yazan dedelerimiz Türkçenin sözlüğünü nasıl olsa ana dilimiz deyip hazırlamayı gereksiz görmüşler. Biz bugün bunun sıkıntısını çekiyoruz. Eski şiirin şifreleri biraz da bu kelimelerin şiir dilinde hangi anlamlarda kullanıldığını bilmekle çözülüyor yani. Bu engeli aşmak için yıllar boyunca kelimelerin anlamlarını yine metinlerden yola çıkarak çözmeye gayret ettim. Bugün eski şiiri anlamaya çalışan bir akademisyen eğer Ferid Devellioğlu'nun lügatini yahut Kâmus-i Türkî'yi kullanıyorsa bunlar 19 ve 20. yüzyıl Türkçesinin başarılı sözlükleridir. Fakat bunlarla eski metinler anlaşılmaz, anlaşılamaz hatta yanlış anlaşılır. Bu bakımdan Osmanlı Şiiri Kılavuzu'nun okuyucu için eskilerin mesajını çözme ve anlama yolunda önemli bir rehber olacağı kanaatindeyim.



Hazırladığınız kitap hocaların, öğrencilerin ve Osmanlı kültür tarihi meraklılarının epey zamandır beklediği bir kitaptı. Siz bu kılavuzu hazırlarken nasıl bir yol izlediniz?

Bir metni doğru anlayabilmenin vazgeçilmez yolu yine o metnin kendisini kullanmaktır. Saham değil fakat anladığım kadarıyla Kur'an metni de böyle. Ayetler birbirini açıklayıcı bir yapıya sahip ve Kur'an metni size asla kendi başınıza aklınıza estiği gibi tefsir yazma fırsatı bırakmıyor. Bütün hükümler benzer ayetlerle zapt ü rapt altına alınmış. Bu sebeple Kur'an öyle bazılarının eğip büktüğü gibi üzerinde teviller yorumlar geliştirilebilecek bir metin değildir. Son derece muhkemdir. İlahî kelamla mukayese edilemez tabii fakat her devrin metni de biraz böyledir. Kelimelerin organizmalar gibi yaşadığından bahsetmiştim az önce. Her yüzyılın metni, kendi döneminde yazılmış diğer metinleri açıklayıcı ipuçları verir. Siz bu ipuçlarını bugünün Türkçesinde ararsanız ortaya aslı astarı olmayan anlamsız ve bazen çok gülünç yorumlar çıkar. Rahmetli Hocam Prof. Dr. Mehmet Çavuşoğlu derslerinde zaman zaman bir kelimeye takılır ve “Arkadaşlar bu edebiyat bugünün sözlükleriyle çözülüp anlaşılamaz. Bu şiiri anlamak için kelimenin ait olduğu dönemde hangi anlama geldiğini açıklayıcı bir lügate ihtiyaç var” derdi. Bu gerçek benim zihnime 1976 yılından beri kazınmış ve meslek hayatımın neredeyse temel duruşunu oluşturmuştur. Metinbankası Projesi'nin nihai amacı da buydu zaten. Sonuçta Osmanlı Şiiri Kılavuzu'nu yazarken her madde başı için bu veritabanını tarayıp, dökülen beyitleri birbiriyle mukayese ederek yorumlayıp açıklıyorum. Tabi bu sayede daha önce hiç fark edilmemiş bir sürü yeni kavram ortaya çıkıyor. Eski şiirin anlam dünyası bambaşka bir çehre kazanıyor ve beyitler birbirini açıklamaya başlıyor. Yani bir bakıma şifreler bu veritabanı sayesinde kendiliğinden çözülüyor diyebilirim. Osmanlı Şiiri Kılavuzu eskilerin muhteşem hayal dünyasına girebilmek, onları doğru anlamak ve yeni nesillerin eski kültürümüzle barışıp kaynaşmasını sağlamak adına önemli bir kaynak oluşturuyor bu durumda.









40 yıllık bir emeğin ürünü olan Osmanlı Şiiri Kılavuzu'nun yazarı Prof. Şentürk Türk toplumunda geçtiğimiz 100-150 yıl zarfında özellikle Batılılaşma cereyanları sonucunda önemli kültür hasarları ve kopuklukları yaşandığını, dilde sadeleşme adı altında insanların dedesinin konuştuğunu dili anlayamaz, yazdığını okuyamaz hale geldiğini söylüyor.





• • •


Ahmet Atillâ Şentürk


Osmanlı Şiiri Kılavuzu


OSEDAM Yayınları


2016


#Ahmet Atillâ Şentürk
#Osmanlı Şiiri Kılavuzu
#Osmanlı Şiiri
8 yıl önce