|

Şükûfe Nihal’e Mektuplar Çamlıbel biyografisini ne derece aydınlatır?

Faruk Nafiz Çamlıbel’in Şükûfe Nihal’e mektupları, aşkın getirdiği ihtirasa mağlup iki genç insanın hayatlarının bir kısmında karşılaşmalarından ibaret. Asıl kıymeti Faruk Nafiz biyografilerini zenginleştirecek olmasından geliyor. Mektuplar, edebiyat üzerine satırlarda gerçek samimiyeti kaydediyor.

Yakup Öztürk
04:00 - 15/08/2021 Pazar
Güncelleme: 00:02 - 15/08/2021 Pazar
Yeni Şafak
​Şükûfe Nihal
​Şükûfe Nihal

Zeynep Kerman Hocanın hazırladığı mektupları okurken ardına düştüğüm bir soru vardı. Bu mektuplar, birkaç yıl önce yayımladığım Çamlıbel monografisinden önce çıksaydı kitabın seyri ne olurdu? Bu soru Çamlıbel’in Nihal’le ilişkisi ya da kadınlara bakışından uzakta şairin biyografisini aydınlatacak malzemenin değerinden ötede bir anlam ifade etmiyor. Çünkü bu aşk uğruna kitapta epey malumat sunmuştum. Asıl önemli olan şairin biyografisine dair ileri sürdüğüm iddia ve tespitlerim, bu mektuplar sayesinde bir tashihe tâbi tutulacak mıydı? Elbette, mektup denen mahrem dünya bir edebiyat araştırmacısının gazete ve dergi sayfalarında hatta hatıratlarda bulamayacağı açıklıkta birtakım bilgiyi muhtevidir. Gölgeden Güneşe de bundan bağımsız bir kitap değil. Üç yılı aşkın bir süre Ankara’da öğretmenlik yapan ve çeşitli dergi yazıhanelerinde mesai tüketen Çamlıbel’in bu şehirdeki hayatını yakından görmek için mektupların dünyasına girmek gerekiyor. Burada kısa bir not: Kitabın adı mektuplardan birinin başındaki hitap cümlesinden geliyor.

Gölgeden Güneşe, şairin Ankara yıllarını bilmek, o yıllarda yayımladığı şiirlerin hikâyesine tanıklık etmek, yönettiği ya da kadrosuna dahil olduğu dergileri tanımak, edebî muhitlerini gözlemlemek için bir imkâna dönüşüyor. Çamlıbel’in bir kitabının adı Çoban Çeşmesi. 1926’da basılıyor. Meşhur “Han Duvarları” şiiri burada yer alıyor. Çoban çeşmeleri, Anadolu’nun dağ başlarındaki çeşmeler olmasının ötesinde Faruk Nafiz için bir başka anlama daha sahip. Kerman’ın notlarından öğreniyoruz ki Şükufe Nihal’le baş başa vakit geçirdikleri Bakırköy taraflarındaki bir çeşme de Çoban Çeşmesi adıyla mektuplara giriyor. Eylül 1928 tarihli mektuplardan birinde yeni harfler için bir koleksiyon olduğundan ve oraya aza seçildiğinden hatta propaganda için seyahate gönderilmesi ihtimalinden bahsediyor. Yusuf Ziya, Ankara’da. Onunla Ankara’nın Sadabad’ı dediği Kayaş’a yaptığı bir gezintiden söz açıyor. Sonra bitip tükenmeyen balolar. Faruk Nafiz’in hem Ayşe’nin Doktoru (1949) hem de Yıldız Yağmuru (1936) romanlarında anlatacağı uzun balo sahneleri bu akşam davetlerinden kalmış olmalı. Faruk Nafiz’in günleri mesaiyle akşamları içki masaları ve pokerle geçiyor. Bunun ne sıklıkta olduğunu şu cümle bize haber verir: “Başımda dünkü içkilerin humarı var, hâlbuki iki saat sonra yine içki masası başındayım.”

WAGONS-LIST’IN BAŞROL OYUNCUSU


Şükûfe Nihal, eski harflerle yazdığı şiirlerini Faruk Nafiz’e gönderiyor. O da yeni harflere aktarıp Hayat’ta yayımlıyor. Neredeyse her haftasonu bir gün süren tren yolculuklarıyla İstanbul’a gidip geliyor. Yalnız Şükûfe Nihal’i görmek için buna katlanıyor. O yıllarda Nihal, evli. Kocası Ankara’ya geldiğinde şair, İstanbul’a gidiyor. Ankara muhitlerinde bir de şaiya çıkıyor. Celal Sahir ve kızı Berin’in Fransızca “Wagons-list’in başrol oyuncusu” anlamına gelen “le jeune premier des Wagons-lits” adını Faruk Nafiz’e bu sebepten taktıklarını görüyoruz.

Mektuplardan biri oldukça ilginç. Şükufe Nihal, bazı cümlelerden sonra çıkmalar yaparak Faruk Nafiz’in yazdıklarını yorumluyor. Burada kullandığı üslup tezyif edici. Mesela şair “Eğer çalışmazsam büsbütün çıldıracağım.” diyor, Nihal’in notu: “Yok canım.”

Bir yerde Talim Terbiye kitaplarına başladığı için İstanbul’a seyahat edemediğinden bahsediyor. Bu kitapların hem kendisine hem de memlekete faydalı olduğunu anlatıyor. Memlekete manen, kendisine madden. Kitapta, Çamlıbel’in birtakım şiirlerinin hikâyesini de okuyoruz. O yıllarda neredeyse her şiirinin Şükûfe Nihal’le bir ilgisi var. Bazılarını hiddetle yazdığını kabul ediyor. Mektupların bir yerinde “Sen bana neşretme demedin ki!” diyerek Nihal’in belli ki yayımlandığı için öfkelendiği şiirlerden de bahisler var.

Faruk Nafiz’in sanat çizgisini sürekli yenilemek, yeni türlerde eserler vermek gibi kaygıları da mektuplara yansıyor. O kadar çok roman yazmaktan bahsediyor ki içinde bir ukde olarak romancılık kalmış olmalı. 1929’un Kasım’ında üç manzum piyes yazıp üçünü de bir arada temsil ettirmek istediğinden, bunun dışında iki uzun şiir yazıp şiire veda edeceğinden söz açıyor. Tek amacı hikâye ve roman yazmak. Öyle zannediyorum ki bir yerlerden Faruk Nafiz’in roman taslakları çıkacaktır.

NAZIM HİKMET’İN FARUK NAFİZ KISKANÇLIĞI

1921 yılı Mart ayının ilk günü Faruk Nafiz’i taşıyan bir otomobil savrularak yağan kar altında Yenişehir’den yola çıkmış Çankaya’ya varmıştı. Dönüşte otomobilin bir hendeğe doğru savrulduğunu gören şair, yaz aylarında tehlikeli yerlerde yaptığı seyahatlerde gözü açıldığı için otomobil kaymaya başladığında kapıyı açıp kendisini dışarı atmıştır. Müthiş bir tipi altında yürüyerek tekrar Yenişehir’e dönmek onu epey sarsmıştır. Ölüm düşüncesi o günlerde zihnini kurcalamış, ölmekten ötede üzerindeki, masasındaki Şükûfe Nihal’in mektuplarının bulunacak olması ihtimali şairi daha çok korkutmuştur. Herhangi bir kazaya karşı biriken mektupları Nihal’e göndermeyi düşünür. Bu sırrın ancak ölümlerinden sonra “hakiki cereyanlarıyla” meydana çıkmasını arzulamaktadır. Gölgeden Güneşe, bu sırrın kitabı.

Faruk Nafiz, neredeyse her mektubuyla birlikte Nihal’e bir de fotoğrafını gönderiyor. Yüz civarında fotoğraf. Bunların da kaybolmadığı ümidiyle yayımlanmasını arzuluyorum.

Mektuplarda, Şükufe Nihal’e muhabbet duyan Nazım Hikmet portresiyle de karşılaşıyoruz. Kitapta zaman zaman Nihal’in mektuplarına da yer veriliyor. Orada Nazım’ın Faruk Nafiz’i deli gibi kıskandığından bahsediyor. Faruk Nafiz’in Nazım Hikmet ve hatta Necip Fazıl’la birlikte Nazım Hikmet değerlendirmeleri de okunabilir: “Nazım’ın sanatta yaptığı inkılap değil, ihtilaldir. Heyecanlı olsa da süreksizdir.” Abdülhak Hâmid’in sekseninci yaşı için doğum günü hazırlığı, belli belirsiz Faruk Nafiz’in kızkardeşinden bahisler, Taşhan’da kaldığı oda, Hayat, kapandıktan sonra Türk Yurdu ve Türk Ocağı neşriyat müdürlüğünü üstlenmesi, vekaletin Halk Mecmuası müdürlüğü, İsmail Habib’in liseler için basılacak edebiyat tarihi içinde Şükûfe Nihal’den etraflı bir surette bahsetmesi için Habib’le yapılan konuşma, Canavar piyesindeki kadını tipinin Nihal’den gelmesi gibi pek çok ayrıntıyla karşılaşıyoruz.

1931’in Ocak ayında “benim büyük mecmuam” dediği bir dergi çıkaracağını, Yahya Kemal’in isim olarak dergiye “Eserler”i teklif ettiğini ancak kendisi bunu “hafif” bularak Ergenekon’u düşündüğünü anlatıyor. Başka birtakım isimler arasında “Çamlıbel” de geçiyor. Henüz soyadı kanunu çıkmamış. Faruk Nafiz’in bu ada önceden karar verdiği görülüyor. Şairin Hayat dergisinden sonra çıkardığı Anayurt’un ilk sayısı 26 Ekim 1933 tarihli. Ancak mektuplarda görüyoruz ki bahsi geçen yayın Mahmut Esat’la çıkaracakları ve adının Kurultay olmasına karar verdikleri haftalık bir gazete. Bu gazetenin çıktığına dair kataloglarda bir işaret yok.

#Faruk Nafiz Çamlıbel
#Şükûfe Nihal
#Dergah Yayınları
3 yıl önce