Kaleme aldığı eserlerle ismini geniş kitlelere duyuran Koreli yazar Dr. Ch’oe Yun, 36. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı kapsamında İstanbul’daydı. Eserleri İngilizce, Fransızca, Almanca, Japonca, Çince ve Türkçe’ye çevrilen yazar, Seokang Üniversitesi’nde Fransız Edebiyatı Bölümü’nde akademisyen. Eserlerinde özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Kore halkının yaşadığı dramları kadınların hikayeleri üzerinden kaleme alan yazar, kısa sürede tüm dünyada eserleriyle okurun dikkatini çekmeyi başardı. Pek çok dile çevrilen eserlerinden Gri Kardan Adam adlı öyküsünü Türk okurlarıyla buluşan yazar ile hem kitaplarını konuştuk hem de yazarlık serüvenini dinledik.
Edebiyata olan merakım çok küçük yaşlara dayanıyor. Aslında küçükken hayalim çizgi yazarı olmaktı. Hikaye anlatmayı sevdiğim için çizgi roman yazmayı çok istiyordum. Fakat anne ve babam buna karşı çıktı. Ondan sonra ressam olmaya karar verdim. Ortaokuldayken resim öğretmenim ressam olmamamın daha iyi olacağını söyledi. Çünkü ben ilk romanımı 15 yaşımdayken yazmıştım. Bunu öğretmenimiz de biliyordu ve benim edebiyat alanında kendine geliştirmem gerektiğini söylemişti.
İlk eserim “Bölünme” temasını taşıyordu. Yaşadığım dönemin sosyal çalkantılarını bu eserime de yansıtmıştım. Ayrıca bu eserim küçük öyküler şeklindeydi.
Evet... Ben eserlerimde resmi tarihin dile getirmediği detayları dile getirmeye çalışıyorum. Tarihteki önemli olayları farklı bir bakış açısıyla okurla paylaşıyorum. Kore Savaşı ve 1980’den sonra Kore’de yaşanan Gwangju olayları ele aldığım konulardan birkaçı. Gwangju olayları demoratikleşme sürecinde yaşanan olaylar. “Şuracıkta Sessizce Bir Çiçek Yaprağı Dökülüyor” adlı uzun hikayem işte bu olayı konu ediniyor. Bu türden olayları okuyucuya farklı bir bakış açısıyla anlatmaya çalışıyorum. Bir kadın olarak eserlerimde kadın karakterler önceliğim oluyor. Bir kadının gözünden savaş, bir kadının gözünden önemli olaylar... Kısacası toplumsal sorunları kadın karakterlerle dile getirmeye çalışıyorum.
Kore’de bir dönem kadınlar birliği ve kadın enstitüsü başkanlığı görevlerini yürüttüm. Benim dört kızım var. Bu nedenle kadın sorunlarıyla her zaman çok ilgili oldum. Kadın yazarların ortada alenen görünmeyen gerçekleri bir şekilde yansıtmaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kadınlar aynı olaya erkeklerden daha farklı bir şekilde bakabiliyor. Bu nedenle bilinmeyen kadının gerçekliğini dile getirmeye çalışıyorum. Biçem ve yapı olarak da daha kadınsı biçemleri kullanmayı tercih ediyorum. Bir kadının olan biteni gözlemlemesi çok önemli.
Şiirsel duyarlılık Kore’nin tüm eserlerinde görülen bir şey değil. Fakat kadın yazarlarda özellikle ülkemizdeki kadın duyarlılığından dolayı böyle lirik bir duyarlılık görülebiliyor. Ben de eserlerimde Kore’de yaşanmış olayları, tarihi ve kültürel olayları şiirsel bir yapıda okuyuculara aktarmaya çalışıyorum. Eserlerimde şiirsel olmamın sebebi ise okuyucuları sıkmak istememem. Günümüzde insanlara daha çok sosyal medya yoluyla ulaşılabiliyor. Ama ben insanlara romanla hikayeyle ulaşabilmeyi daha çok önemsiyorum. Böylece başka insanların da hikayesine tanıklık etmiş oluyoruz. Bir de duyduğum kadarıyla çok eski zamanlarda Batı’da üst düzey yetkililer ve memurlar seçilirken hukuk sınavına alınırmış. Uzak Doğu’da ise hukuk sınavından ziyade edebiyat sınavına öncelik verilirmiş. Bütün Doğulu yazarlarda bu şiirselliği görmek mümkün değil ama ben geleneksellikten kopmamaya çalışıyorum.
Edebiyatınızı çok detaylı bir şekilde bilmesem de Türk edebiyatında da duygunun ve insanlığın ön planda olduğunu biliyorum. Bu duygu yükünün ve kültürel benzerliklerimizin eserlere de yansıdığını düşünüyorum. Ayrıca Kore kültüründe dil çok önemlidir. Yani yazına çok önem veriririz. Türkiye’de de yazın metinlerinin çok önemli olduğunu ve dil ile yazının çok önemsendiğini hissettim. Bu da edebiyatımızın ortak noktalarından biri. Türkiye’de veya Kore’de yaşanan bir sorun karşısında yazarların edebiyat vasıtasıyla aynı çözüm yollarını kullanarak sorunlara benzer eserlerle parmak bastığını görüyoruz.
Teknolojinin karşı konulmaz etkileri tüm dünyada var olan bir gerçek. Teknolojinin bu şekilde ilerlemesi, sosyal medyanın yaygınlaşması okur oranının düşmesine neden oluyor fakat şöyle de bir gerçek var ki ülkemizde kitap yayınları hızla artmakta. Yeni yayınlanan kitap sayısı da hızla çoğalıyor. Kore’de yayınevleri de çoğalıyor, yazar sayısı da artıyor. Tabii edebiyat dünyası büyük bir okyanus. Bu okyanusta hangilerinin ayakta kalacağını hangilerinin yok olup gideceğini bilemeyiz. Çağdaş edebiyat, farklı türlerle farklı bilim dallarıyla rekabet içinde olan bir şey. Kore'de edebiyat, internete ve teknolojiye yenilmemek için itici bir güç oluşturuyor. Bu anlamda ülkemde edebiyatın daha çok üretileceğine inanıyorum. Bir yazar olarak yazının özellikle insan karakterinin oluşmasında önemli bir rol oynadığını düşünüyorum. Yazı, edebiyat devam ettikçe insanların daha insancıl ve daha vicdanlı olacağına inanıyorum. Bu anlamda vicdanımızı ve insan sevgimizi edebiyata borçluyuz.
Koreliler tarihi romanlara daha çok ilgi gösteriyor. Tabi bu tarihi romanlar sadece tarihi bilgiler veren tarih kitapları gibi değil. Bunlar tarihi olayları edebi bir dille daha güzel bir şekilde aktaran metinler.
Filmi henüz izleyemedim doğrusu ama merak ediyorum. Bu tür çalışmaların yapılması çok sevindirici. Türkiye ve Kore arasındaki ortak tarihi, geçmişi sanat yoluyla aktarmamız çok önemli.
Evet... Türk yazarlardan Orhan Pamuk’u tanıyorum ve üslubunu beğeniyorum. Türk edebiyatı hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istiyorum. Bunun için çalışmalar yapacağım.
Şu an iki eser üzerinde çalışıyorum. Bu konuda yayınevlerinden de talep geldi.Eserlerin birini fabl, diğerini ise kısa roman şeklinde yazmayı planlıyorum.
Evet...2002 yılında Türkiye’ye ilk geldiğimde sadece üç gün kalmıştım. Bu süreyi de İstanbul’da geçirdim. İstanbul zihnime mavi ve altın sarısı renkleriyle kazındı. Sultanahmet Camii, ve Ayasofya Camii altın sarısı ve deniz de masmaviydi. Bunlar beni çok etkiledi. Bir sonraki eserimde Türkiye’yi bu renkler etrafında işlemek istiyorum.