|
"Doğuda yangın çıkarıp batıdaki şehre yürümek.."

Çocuk yaşlardaydım. 1970'lerin sonları. Bir fotoğraf karesi gözlerimin önünde. Bir cenaze töreni, en ön safta yer alan iki siyasetçi, yan yana, ama kaşlar çatık ve yüzleri birbirinden çevirilmiş vaziyette. Günde yirmi vatan evladının kör şiddete kurban gittiği yıllar. Bu iki kişiyi her gördüğümde, o fotoğrafı hatırlarım. Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit'ten söz ediyorum. İktidar hırsının aklın ve sağduyunun önüne nasıl geçtiğini bilmek isteyenler, 1970'lerin gazetelerine göz gezdirmeliler. 1970'lerden bugüne otuzbeş yıl geçti. Bu süre içinde birkaç defa Ecevit, birkaç defa Demirel geldi gitti. Arada askerler de gelip gitti. Ama siyasi ve ideolojik gerilimler, başka biçimlerde sürüyor, kan akmaya devam ediyor.

•••

1970'de doğan bir çocuğun yaşı, Cahit Sıtkı Tarancı'nın mısralarıyla ifade edersek, yolun yarısını 1 geçiyor. Siyasette gerilimi tırmandırmaya çalışanlar da hep eski, yaşlı kuşaktan. Kimi 1970'lerden kalan yaşlı cuntacılar, kimi siyasette en yüksek yere gelmiş eski siyasetçiler, kimi Fransızlar gibi ağzını pırtlatan yaşını başını almış eski rektörler.

Kimi bilmem ne.

Bunların eskiden söyledikleriyle şimdiki söyledikleri arasında uçurumlar olduğunu hatırlatıyoruz bazen. Olumlu ya da olumsuz, iyi ya da kötü, bu bir değişim göstergesi mi? Asla ve kat'a değil. Hiç değişmediler. Hep aynı kaldılar. Ağız aynı ağız, şarkılar değişti. Keşke değişselerdi demek faydasız. Öyle olsaydı, siyasette yaşlılık ve olgunluk yatıştırıcı, birleştirici, yol gösterici, ufuk açıcı niteliklere dönüşebilirdi. Olan, tersidir. İşte, Türkiye'de geçerli kılınmaya çalışılan siyasetçi tipi. Gerilimden, kavgadan, parçalanmadan, yetmedi kandan, gözyaşından beslenen ve sonuçları itibariyle ahlaksız bir rantiyeye güdülenen siyasetin doğası bu.

Halihazırdaki siyasi çatışmanın unsurları, dün İlerici-Gerici, Sağ-Sol idi, bugün Laik-Antilaik olabiliyor. 12 Eylül öncesinde binlerce genç insan, iğrenç tuzaklarda öldü. Anneler ve babalar acılarıyla kaldı. Dün, Demirel Hükümeti aleyhinde "Katil İktidar' diye manşet atanlar şimdi Demirel hayranı kesildiler. Hep aynı tuzak. Siyaset de toplum da, bu tuzağa, bu santaja boyun eğmemeli. Yetki ve sorumluluk sahibi her kişi yahut kurum, toplumun hassas dengelerini bozacak davranışlardan kaçınmalılar.

•••

Eski alışkanlıklarını terkedenler, yaşadıklarından hem kendisi hem ülkesi için ders çıkaranlar, birikimlerini ve bilgilerini halkı için seferber edenler zaten kendilerini belli ediyorlar. Onları, "biz de bu filmleri çok seyrettik. Aman dikkatli olun. Arkasından hiç ummadığınız başka şeyler çıkabilir. Sağ gösterip Sol vuranları, Sol gösterip Sağ vuranları gördük" derken izliyoruz. Ama kirli siyasetin unsuru olan kimi basın organları ve yazarların gürültüsü içinde, olgunluğun ve uyanıklığın sesi kısılıyor. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat öncesi gelişmeleri biliyoruz. Toplumsal hafıza bu gibi konularda zayıf da olsa, hatırlatanlar çıkıyor.

Bu olayların itirafçıları ise, az değil.Ama provokasyonlara ve kışkırtmalara teşne olanlarımız da çok. Çünkü, provokasyonlarla siyasi, ideolojik, kişisel ve ekonomik çıkarlar aynı havuzda buluşabiliyor. Yani, 'önlerine konulanın' bir provokasyon, bir tuzak, bir oyun olduğunu bile bile kendilerine süfli paylar çıkaranlar bir hayli fazla.

Olaylar durulduklarında, yön değiştirdiklerinde yahut istenilenler elde edildikten sonra, bunların kimisini günah çıkarırken, itiraflar yağdırırken, sorumluluğu başkalarına atarlarken görürsünüz. Şu ya da bu Andıç'larda rol alanların yaptıkları gibi. Çünkü, bu da profesyonel bir meslektir artık.

•••

Milli Mücadelemiz'in Başkomutanı'nı süfli emelle-rine alet edenler de, dini ve kültürel değerlerimizi siyaset pazarında meta haline getirenler de aynı yolun yolcusu değil midir? Kim ki bu uğursuz aldatmanın dışına çıkmaya çalışır, parçalanmalar, kırılmalar, çatışmalar temelinde siyaset etmeyi kabul etmez, gör başına neler gelir. Elbette burada demokrasinin gereği ve toplumsal yapımızın gerçeği olan farklılıklarımızı, doğal çatışmalarımızı kastetmiyoruz. Cumhuriyeti kurduk, saltanatı kaldırdık. Ama eski alışkanlıklar kolay terkedilmiyor. Cumhuriyeti, 'çağdaş formlara bürünmüş kabileler federasyonu' olarak görenler ve ilelebet böyle devam etmesini isteyenler, bu çıkmaz sokaktan çıkmalılar. Hiç kuşkusuz, Türkiye "Çokluk Cumhuriyeti" olmasın, ama "Azlık Cumhuriyeti" olmasına da izin verilemez. Bir süredir tanık olduğumuz gerilimli siyasi gelişmeler ve en son Danıştay'a yönelik silahlı saldırıyla ilgili çok şeyler söylendi, çok farklı yorumlar yapıldı. Ben yorum yapmak yerine bir Çin savaş stragemi aktaracağım:

"Doğuda yangın çıkarıp, batıdaki şehre yürümek."

Aman dikkat.
٪d سنوات قبل
"Doğuda yangın çıkarıp batıdaki şehre yürümek.."
Futbolumuzu koruyalım!
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…