
Ömrünü dini eğitimin gelişmesine adayan vakıf isimlerden Prof. Ali Özek Hoca"nın hatıraları Dr. Ramazan Yıldırım"ın iki yıl süren çalışmaları sonucunda kitaplaştırıldı. "Medreseden Üniversiteye: Ali Özek" başlıklı kitapta Cumhuriyet tarihimizde din ve vicdan hürriyeti alanında verilen mücadeleye ilişkin önemli bilgiler yer alıyor. "Tek Parti" dönemini, "Demokrat Parti" dönemini, "27 Mayıs", "12 Mart" ve "12 Eylül" darbelerini gören Ali Özek Hoca bütün bu devirlerde dini eğitim alanında verilen çetin mücadelelerin içinde oldu. Bu yüzden hayat hikayesi bugünlere nasıl gelindiğinin de hikayesi. Özek Hoca"nın hatıralarında genç kuşaklar için ibret verici sahneler var.
Bir memleketin kültür ve irfanı, dün ile gelecek arasında köprü vazifesi görüyor. Peki ama kültür ve irfanımızın teşekkülünde rol oynamış büyüklerimizi yeteri kadar genç kuşaklara tanıtabiliyor muyuz? Prof. Ali Özek de kendisini ilme, irfana ve eğitime adamış bir Hocamız. Cumhuriyet tarihinde dini eğitim ve öğretim alanında verilen mücadelede büyük hizmetleri geçmiş bir şahsiyet. Şimdi 80 yaşında olan Özek Hoca hala idealist bir genç adamın enerjisiyle Kazakistan"da eğitim alanındaki mücadelesine devam ediyor. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyelerinden Dr. Ramazan Yıldırım, şöhretten uzak durmayı ve hep hizmette olmayı tercih eden Ali Özek Hoca"yı konuşturdu. Dr. Yıldırım"ın iki yıl önce başlattığı çalışma sonucunda Özek Hoca"nın yakın tarihimize ışık tutan hatıraları kitaplaştırıldı. Kitap, "Düşün Yayıncılık" tarafından "Medreseden Üniversiteye: Ali Özek" başlığıyla" önümüzdeki günlerde okurlara ulaşacak. "Tek Parti" dönemini, "Demokrat Parti" dönemini, "27 Mayıs", "12 Mart" ve "12 Eylül" darbelerini gören Ali Özek Hoca bütün bu devirlerde dini eğitim alanında verilen çetin mücadelelerin içinde oldu. Bu yüzden hayat hikayesi bugünlere nasıl gelindiğinin de hikayesi.
Ali Özek Hoca, dini eğitimin neredeyse yok mesabesinde olduğu "Tek Parti" döneminde ilim tahsil etmek için taa Mısır"a kadar giderek "El-Ezher Üniversitesi"nde okumuştu. Özek Hoca neden Mısır"a gittiğini şu sözlerle anlatıyor: "Mısır"a gittiğimde benim kafamda bir ideal vardı. Buradan öğrendiklerimi bir an önce Türkiye"ye gidip uygulamak, dine ve memlekete faydalı olmak gibi bir düşünceye sahiptim. O yüzden hiç sınıfta kalmadan, başarılı bir öğrenci olarak okulumu bitirdim. Okuyabildiğim kadar kitap okudum. Mesela "Hilâl" diye altmış kitaplık bir seri vardı, onu okudum. Yine Arap dünyasının hemen hemen bütün romanlarını okudum. " Ali Özek Hoca kendisini 19. Yüzyıl İslam dünyasının önemli şahsiyetlerinden Reşid Rıza, Muhammed Abduh ve Cemaleddin Efgani gibi şahsiyetlerin temsil ettiği, ülkemizde Mehmet Akif"in de izlediği "Yenilikçi(Islahatçı)" İslami çizgiden etkilendiğini vurguluyor.
İslam dünyasını karanlıktan çıkaracak çizginin ıslahatçı çizgi olduğuna dikkat çeken Özek Hoca"ya göre İslamda yenilikçilik asla reform değildir. Zira reform üzerinde durulan bir şeyin aslını kısmen de olsa değiştirmek, ona yeni bir anlam ve yeni bir görünüm vermektir. Yenilikçilik ise, aslı bozmadan üzerinde çalışılan şeye yeni bir yorum ve yeni bir görünüm kazandırmaktır. " İslam"da Yenilikçilik, dıştan gelen bir oluşum değil bilakis dinin aslından gelen bir sistemdir ki, bunun adı içtihattır, yani içtihadî olan her konuda yeniden içtihat yapmaktır" diyen Özek Hoca, "Müslümanlık insan merkezli bir dindir. İnsanla ilgili olaylar ve durumlar değiştiği ölçüde yeni içtihatlar yapılacaktır. Nitekim bu gün bunlar kısmen de olsa yapılmaktadır. Konuya bu bağlamda baktığımız zaman görürüz ki, Mehmed Akif hararetli bir yenilikçidir. O Müslümanların son asırlardaki davranışlarıyla ilgili öz eleştiriler yapmıştır" şeklinde konuşuyor.
Ali Özek Hoca Kahire"de pek çok meşhur şahsiyetle de tanıştı. Bu şahsiyetler arasında Mehmet Akif"in mealini emanet ettiği yakın dostu Yozgatlı İhsan Efendi (Ekmeleddin İhsanoğlu"nun babası), Osmanlı hanedanının sürgün üyeleri, Osman ve Emin Saraç hocalar, Ali Yakup Cenkçiler ve Ali Arslan Aydın hocalar, Osmanlı"nın son döneminden Şeyhülislamlarından Mustafa Sabri Efendi, Zahid Kevseri, eski Osmanlı subaylarından meşhur Aziz Ali el Mısri Paşa, Suriye"den Şükrü Kuvvetli Paşa ve Mısır ulemasından güzide şahsiyetler yer alıyor.
Kral Faruk döneminde Kahire"ye giden Özek Hoca, Albay Nasır liderliğindeki "Hür Subaylar"ın askeri darbeye de tanık oldu. Hem Kral Faruk dönemi ve Albay Nasır dönemi arasında, hem de Türkiye ve Mısır arasında mukayese yapma imkanına sahip. "Hür Subaylar" darbesinde "Müslüman Kardeşler"in oynadığı rol hakkında da- belki çoğumuzun kabul etmek istemeyeceği- ilginç gözlemleri var. Hatratından anladığım kadarıyla Özek Hoca"nın hayatını üç şehir şekillendirmiş: İzmir, Kahire, İstanbul. 12 yaşında Hafız olan Özek Hoca, İzmir Kestanepazarı Kur"an Kursu"nda Arapça okudu ve İzmir"in manevi mimarlarından Hacı Salih Efendi"nin telkinleriyle dini ilimlerde derinleşmek için Kahire"ye gitti.
Özek Hoca El Ezher Üniversitesi Usülü"d-Din Fakültesi"ni bitirdikten sonra Hadis ve Kuran ilimleri üzerine master yaptı. 1957"de İzmir"e dönerek bir süre Kestanepazarı Kur"an Kursu"nda yöneticilik ve öğretmenlik yapan Özek Hoca Kestanepazarı Derneği"nin kurucuları arasında yer aldı. Dernek,Cumhuriyet döneminin din eğitimi alanında faaliyet gösteren ilk derneğidir.
Kestanepazarı Camii, Fethullah Gülen Hoca"nın İzmir"de vaizlik yaptığı dönemde sık sık gündeme gelmişti. Kestanepazarı"nın başta Raif Cilasun olmak üzere çok sayıda meşhur ismin yetişmesinde emeği vardı. Derneğin kurulmasına öncülük eden merhum Cilasun, "Haram Lokma", "Bir Annenin Feryadı", "Oğlum Osman" gibi romanların da yazarıdır. Kestanepazarı"nın sivil bir akademi olduğunu belirten Özek Hoca şöyle diyor:
"Fethullah Hoca Kestanepazarı"nın yetiştirdiği ve destek verdiği bir kişidir. Mesela benden destek görmüştür. Eğer benim düşüncelerimi benimsememiş olsaydı, benimle yakın ilişki kurmazdı. Kestanepazarı bir ocak. Ben faydalandım, Fethullah Hoca da oradan faydalandı, diğerleri de oradan faydalandı. O yüzden "Kestanepazarı Akademisi" diyorlar. Gerçekten de Kestanepazarı Türkiye"de benzeri olmayan bir kuruluştur."
Ali Özek Hoca 1960 yılı başlarında İzmir"den İstanbul"a giderek Fatih"e yerleşiyor. İstanbul İmam Hatip Okulu"nda öğretmenliğe başlıyor ve bu arada İsmailağa Kur"an Kursu"nda Nesefi Akaidi"ni ve Arapça okutuyor. 1962"den itibaren İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü"nde hoca, sonrasında ise müdürü oluyor. Aynı dönemde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitiriyor. 1970"de kendi sahasında ilk örneklik teşkil eden "İslami İlimler Araştırma Vakfı (İSAV)"nın kurulmasına öncülük ediyor.
Ali Özek Hoca kendisini "ıslahatçı" çizgiye mensup addetmekle birlikte dönemin gelenekçi şahsiyetleriyle de ünsiyet kurmuştu. Hoca"nın yakınlık tesis ettiği şahsiyetler arasında İsmailağa Cemaati"nin Şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu, Cerrahi Şeyhi Muzaffer Özak, İskenderpaşa Cemaati Şeyhi Mehmet Zahit Kotku, Ramazanoğlu Mahmut Sami Efendi, Musa Topbaş ve Osman Topbaş Efendiler, Fethullah Gülen Hoca, Süleyman Hilmi Tunahan, Bediüzzaman Said Nursi ve Mehmet Kırkıncı Hoca da var.
Her biri kendi alanında yetkin ilim adamları olan Hayrettin Karaman Hoca, İsmail Karaçam, Muhammed Eroğlu, Bekir Topaloğlu, Hamza Aktan, Fahrettin Attar, Sadrettin Gümüş, İbrahim Kafi Dönmez ile Diyanet İşleri eski Başkanı Tayyar Altıkulaç ve daha niceleri Özek Hoca"nın talebeleriydi. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi"nden 1998"te emekli olan Özek Hoca, 1994 yılından itibaren Kazakistan"a eğitim faaliyetlerine devam ediyor. Önce Orta Asya Medeniyet Vakfı"nı, sonra da bu vakfa bağlı olarak Almatı"da Yabancı Diller ve Mesleki Kariyer Üniversitesi"ni kurdu. Kendisini Kazakistan"da eğitim çalışmalarına adayan Özek Hoca Almatı ve çevresinde 6 camiinin yapılmasına da öncülük etti.
Hülasası, Cumhuriyet tarihimizin İslami eğitim ve öğretim mücadelesinde bir nefer gibi hizmet etmiş Özek Hoca"nın hayat hikayesinin, tecrübelerinin ve birikiminin genç kuşaklarca bilinmesi gerekiyor. Zira geçmişte neler yaşandığını bilmeyenler, geleceği doğru şekillendiremezler.
"O zaman henüz İmam Hatip okulları yoktu. 1950 senesinde Mısır"a gitme imkânı çıktı. O dönem seçim oldu ve Demokrat Parti başa geçti. Ezan Arapça"ya çevrildi. Binlerce, belki de yüz binlerce kurban kesildi Türkiye"de. Halk ezanın Arapça"ya çevrilmesini çok büyük bir coşkuyla karşıladı. İlk Arapça ezan okunduğunda ben İzmir Kestanepazarı"ndaydım. Hacı Salih Efendi 70 yaşında vardı. Bu haber yayınlanınca o kadar yaşlı olmasına rağmen Kestanepazarı Camisi"nin minaresine çıktı ve Arapça ezanı kendisi okudu. Büyük bir heyecan duyuldu. Menderes"i asmalarının temelinde o kadar çok şey var ki; bunlardan bir tanesi ezanın Arapça"ya çevrilmesine izin vermesi, ikincisi İmam Hatip Okulları"nı açması, üçüncüsü Osmanlı Hanedanı"nın erkeklerinin Türkiye"ye girmesi hakkındaki yasağı kaldırması ve onların yurda dönmelerine izni vermesidir. Dördüncüsü, TBMM"de "Siz isterseniz hilafeti geri getirebilirsiniz" demesidir. Beşincisi, Konya Mebusu Fahri Ağaoğlu"nu görevlendirmişti, Türkiye"yi eyaletlere bölecekti. Bazı anlaşmazlıkları, Türk-Kürt gibi bazı meseleleri kökünden halledecekti. Bunun gibi asılmasına sebep olan sayılabilecek birçok sebep var."
"12 Eylül ihtilali yapılıp Evren Paşa gelince, ben birçok yerde Evren Paşa"nın ihtilal yapmaktaki haklılığını daima dile getirdim. Çünkü memleketin iç savaşa gitmesi mi, yoksa ordunun el koyması mı uygundur? Ben ordunun el koymasının daha uygun olacağını düşünüyordum. Çünkü durumu görüyordum. Yüksek İslâm Enstitüsü"nde bile silahlı çatışmalar oluyordu. Devlet birçok yerde yapılan silahlı çatışmalara, karışıklığa hâkim olamıyordu. Ayrıca polis içinde gerilla, kontrgerilla gibi gizli örgütlenmeler ol-duğu söyleniyordu. Dolayısıyla bunun çaresi ordunun el koyup düzeltmesiydi. Fakat ihtilal yapıldıktan sonra her zaman olduğu gibi çok büyük haksızlıklar yapıldı.
(..)Burada yanlış olan bu ihtilali yapanların uygulamalarıydı. Yoksa o devirde 12 Eylül harekâtına ihtiyaç vardı. Hâlbuki ihtilal olduktan sonra usulen bir af çıkartmaları gerekirdi ki kardeşlik tesis edilsin. Fakat bunu yapmadılar. Yanlış buradan kaynaklanıyor. Hatta bugün bile bu Ergenekon davasında birçok şey ortaya çıktıktan sonra mahkemeler toplanıp, kardeşliği tesis etmek adına "Bu işi burada bırakalım. Herkes serbesttir" demelidir. İslâm hukukunda bir "akile" meselesi vardır. Toplu işlenen suçlar ya affedilir veya diyet ödenir. Hukukta bir şey var. Birinci suç affedilir ama ikinci kez suç işlendiği zaman bu defa daha ağır cezalar verilir. İslâmi esaslara göre gittiğiniz zaman da af en güzel olandır."
"Müslümanların itikadi mezhepleri arasında bir yakınlaşma sağlamak amacıyla Şiîlik konusunda Şiî âlimlerin de katılımıyla bir toplantı tertiplemeyi düşünüyordum. Bu toplantıyı düzenlemeden önce yerinde inceleme ve araştırma yapmak ve toplantının katılımcılarını tespit edip görüşmek amacıyla İran"a otobüsle on beş kişilik bir ilmi gezi yaptık. (..)İran ziyaretinden altı ay sonra İslâmi İlimler Araştırma Vakfı olarak Uluslararası Şii Konferansı"nı tertip ettik. Bu, vakıf olarak yaptığımız ilk uluslararası toplantıydı.
(..)Tabii bu esnada bazı enteresan şeyler de ortaya çıktı. İran"dan gelen misafirlere İstanbul"daki camileri gezdirdik. Adamlar hayretler içerisinde kaldı çünkü baktılar ki bizim camilerimizde Ali, Ha-san, Hüseyin isimleri yer alıyor ve Ehl-i Sünnet olan bu toplumda birçok insanın isimleri Ehli Beyt isimleri. O adamlar bu kadar ilim yapmış, Ayetullah olmuş ama bir Sünni camisine girmemişler. Bu büyük bir eksikliktir. Aynı şey bizde de var. Şiiler nasıl ibadet eder? Camilerinde ne var? Bizde girip bunu tetkik etmemişiz.
Tespit ettiğimiz başka bir şey de şudur: Şia"nın Caferiye, İmâmiye diye hem itikadi hem de ameli mezhebi var.
Ayrıca bunu uygulayan, İmâmiye"yi benimseyen ve Caferi olan birçok insan var dünyada. Fakat Osmanlı ve Ezher medreselerinde Şia hiç okutulmamış. Onlar da bizim kaynakları okutmamışlar. Tarih boyunca Şii ve Sünni dünya arasındaki anlaşmazlık cehalete dayalı bir anlaşmazlıktır. Biz Sünniler olarak İmâmiye"nin, Caferiye"nin uygulamaları nedir bilmiyoruz, çünkü medreselerde okutulmamış. Keza onlar da bizi bilmiyor. Onlar bizim, biz onların camiine hiç girmemişiz. İşte tüm bu gibi meseleler bu toplantıda ortaya çıktı."
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.