|
Köprü rolü ve jeokültür
Türkiye
-İtalya ve İran-İtalya ilişkilerinde son aylarda yaşanan gelişmeler uluslararası ilişkiler mantığı açısından son derece ilginç unsurlar barındırmaktadır. Türkiye'nin müttefiki ve sekuler Avrupa'nın önemli üyesi olan İtalya, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tehdit eden ve uluslararası terör suçu işlemiş bulunan Apo'ya kucak açarak Türk-İtalyan ilişkilerinin tümüyle zarar görmesini göze aldı. Mussolini'nin toprak talebinde bulunduğu II. Dünya Savaşı'dan bu yana en kötü dönemini geçtiğimiz aylarda yaşayan Türk-İtalyan ilişkileri bu virajdan geçerken Roma, İran Cumhurbaşkanı Hatemi'yi bütün dünyanın dikkatlerini çeken görkemli-bir törenle karşıladı.


İdeoloji-dış politika ilişkisi


Komünist başbakan liderliğindeki İtalyan hükümeti ve hristiyanlık aleminin lideri Papanın daha düne kadar uluslararası sistemce dışlanan "fundamentalist" İran cumhurbaşkanını ağırlaması, gerek uluslararası ilişkilerdeki ideoloji unsurunun dış politika yapımı üzerindeki etkisi, gerek Ortadoğu bölgesindeki gelişmeler, gerekse doğu-batı ve İslam-batı ilişkileri açısından özel bir öneme sahiptir, İdeoloji-dış politika ilişkisi açısından önemlidir, çünkü seküler ve ateist İtalyan başbakanı için ne Vatikan'ın Romanın merkezinde hristiyan alemini temsil eder bir konumda bulunması rahatsız edicidir, ne de yıllardır İslam fundamentalizminin temsilcisi olarak lanse edilen İran Cumhurbaşkanı'nın ziyareti Avrupa kimliği ile çelişkili görülmektedir. Devrimden bu yana anti-batı söylemini sürdüren İran için de İtalya ziyareti hem İran'ın Avrupa ile ilişkileri açısından hem de uluslararası ilişkilerdeki temsil gücü bakımından önem taşırken, ideolojik açıdan bir çelişki olarak görülmemektedir.


İtalya ile aynı değerleri ve ittifak sistemini paylaşan "sekuler" Türkiye'nin toprak bütünlüğünü açıkça tehdit eden bir terör örgütü ile işbirliği yapmaktan çekinmeyen İtalya, "fundamentalist" İran'ı doğunun ve Asya'nın temsilcisi olarak karşılamakta bir beis görmemiştir. Asya derinliğinde kendini has bir diplomasi ile ikili ve çok yönlü ilişkiler kuran İran, Avrupa sistemine entegre olabilmek için senelerdir kapıda bekletilen bir Türkiye'den daha fazla itibar görüyorsa bunun sebepleri üzerinde düşünmek gerekir. Güçler dengesi ve reelpolitik anlayışın uluslararası ilişkilere gittikçe ağırlığını koyduğu bir dönemde ideolojiden çok uluslararası ve kıtasal etkinlik önplana çıkmaktadır.


Ortadoğu dengeleri ve Avrupa-İran ilişkisi


Genelde Avrupa-İran, özelde İtalya-İran ilişkileri açısından bakıldığında bu girişimler Ortadoğu dengelerindeki ibre değişikliklerini de yansıtmaktadır. Irak üzerinde artan Amerikan baskısı ve son Apo krizi ile Avrupa-Türkiye ilişkilerinde yaşanan gerilimden sonra Türkiye'nin gittikçe Amerika eksenine yakın bir tavır sergilemesi de Avrupa-İran ilişkilerinin yeni bir önem kazanmasına yol açmıştır. Avrupa'nın İran'dan sonra Suriye ile de yakınlaşmaya girmesi şaşırtıcı olmayacaktır. Ortadoğu'da küresel dengelerle bölgesel dengeler arasında yeni korelasyonlar söz konusu olmaktadır.


Önümüzdeki aylarda kaderi büyük ölçüde belirlenecek olan Irak konusunda yeni ittifaklar ortaya çıkmaktadır. Bu geçici ittifakların oluşturacağı karşılıklı dengeler Ortadoğu'da kalıcı problemlerin kaynağını da oluşturabilir. İç politikası tam bir anafor yaşayan Türkiye bu kritik dönemde dış politika esnekliğini ve dinamizmini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadır.


Doğu ile batı arasında köprü kimliği


Doğu-batı ve İslam-batı ilişkileri açısından bakıldığında da ilişkilerin taraflarının kimliği önplana çıkmaktadır. Son yirmi sene içinde Türk dış politikasında en çok vurgulanan hususlardan biri olan doğu-batı arasında köprü olma rolü maalesef özellikle 28 Şubat sürecinden sonra çok ciddi bir darbe yemiş bulunmaktadır. Bu süreç içinde demokratik değerler açısından batı dünyasından, İslami kültürel kimlik açısından da İslam dünyasından uzaklaşan Türkiye, askeri ve jeopolitik gücü ile orantısız bir jeokültürel yalnızlığa itilmiştir. Doğu ile batı arasında köprü olma rolünün kilidi kabul edilen laikliğin radikal bir şekilde yorumlanmasının doğurduğu sonuçlar laik batıdan da müslüman doğudan da kopuşu beraberinde getirmiştir.


Doğu'yu, Asya'yı ve İslam'ı batı nezdinde temsil kabiliyeti açısından İran'dan çok daha avantajlı bir konumda olan Türkiye, bu konumunu kullanamamıştır. Devrimden sonra büyük çoğunluğu sünni olan İslam Konferansı Örgütü tarafından dışlanan İran, zamanla uyguladığı esnek politikalarla bu örgütün son zirvesine evsahipliği yaparak dönem başkanlığını almış ve bu dönem başkanlığının verdiği konumu batı ve Avrupa ile ilişkilerinde aktif olarak kullanmıştır.


İster benimseyelim ister benimsemeyelim, İran cumhurbaşkanı Hameney'in ateist İtalya başbakanı ile sekuler ve reelpolitik diplomasiyi, hristiyan aleminin lideri Papa ile de dini ve manevi meseleleri küresel boyutları ile konuşabiliyor olması uluslararası etkinlik ve diplomasi açısından önemli bir güç ve temsil kabiliyeti oluşturmaktadır. İtalya başbakanı karşısına bir ulusdevletin Cumhurbaşkanı olarak oturan Hamaney, Papa'nın evrensel kimliği karşısına da Doğu'nun. Asya'nın ve İslam'ın temsilcisi hüviyeti ile çıkmakta ve "medeniyetler ve dinler arası diyalogu" ve küresel meseleleri gündeme getirmektedir. Bu süreç içinde de geçmişte uluslararası sistemce dışlanan ve tehdit odağı olarak ilan edilen İran'ın gerçekte neyi temsil etmekte olduğu çok da fazla tartışamamaktadır.


Uluslararası ilişkilerde yeni dönem ve jeokültürün artan önemi


Uluslararası ilişkilerde yeni bir döneme girilmektedir. Bu dönemde ulusal güç ile küresel etkinlik arasında yeni bağıntılar ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede küresel ilişkilerde yeterince etkin olmayan ve bir tür "iddia" taşımayan ülkeler, ulusal güç konusunda elde ettikleri potansiyeli uluslararası güce dönüştürememektedir. Belki de ilk defa jeokültürel unsurlar jeopolitik unsurlarla yarışır bir nitelik kazanmaktadır. Gelişmiş ekonomi-politik güçler arasındaki rekabet arttıkça bu rekabetin nesnesi konumundaki bölgeler yeni etkinlik alanları olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenledir ki, bundan sonra Türkiye, İran, Mısır, Hindistan gibi bölgesel güçlerin uluslararası ağırlığı rekabetin seyrettiği alanlardaki etkinliklerine göre belirlenecektir. Avrupa. Amerika ve Japonya gibi ülkeler bu bölgesel güçlerle olan ilişkilerini artık ideolojik çerçevelerle değil, bu ülkelerin küresel ve bölgesel etkinliklerine göre ayarlayacaklardır. Bunun anlamı Türkiye açısından şudur: Türkiye'nin Avrupa ve ABD nezdindeki gücü ve itibarı bundan sonra Asya derinliğindeki ve hatta Afrika sathındaki etkinliğine bağlıdır. Yoksa deklaratif ve ideolojik nitelikli söylemlerle ekonomi-politik rekabetin birinci liginde yer alabilmek imkansızdır. Bunun için de batı sömürgeciliği karşısında doğuyu asırlarca savunan ve anti-sömürgeci ilk bağımsızlık mücadelesini yapan Türkiye, jeokültürel konumunu tekrar değerlendirmek zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti ile Osmanlı arasındaki aidiyet ve süreklilik ilişkisinin belki de en can alıcı noktası burasıdır.

#Köprü rolü
#jeokültür
#İtalya
#Türkiye
#İran
25 yıl önce
Köprü rolü ve jeokültür
İktisadi gelişme düzeyi, krizler, iş sağlığı ve güvenliği
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!