
Erzurum girişinde beni boz-bulanık, pusarmış bir atmosfer karşıladı. Bu boz-bulanık havasıyla şehir uçuyor mu, yoksa bir çökelti gibi yamyassı diplere mi iniyor belli değil.
Hakkında fazla birşey bilmediğim bu şehre girerken, içimde kırık dökük ezgilerden kurulu bulanık bir resim vardı. Belirsiz, uzak bir mesafeden bakar gibi, hatları iyice seçilmeyen fulû bir resim: Dolup boşalan kışlalar, adını sadece tariten duyduğum tabyalar ve kar beyazının zor seçilen tonlarıyla içiçe bir uzaklık duygusu!..
Şehre doğru yürüyorum:
Karşımda, sonbaharı tamamlayan "dinmiş lodos uğultuları" ve belki de uzak yakın tarihin külfeti bir atmosfer. Yere, göğe hakim bir toz bulutu, tozun tek rengi bir pusarıklık!.. Kar yoktu işte! Her yer, şehrin silueti tozdan bir örtüye bürünmüş öyle duruyor.
Şehre doğru ağır, hiç telâşsız, gözümü ondan ayırmadan yürüdüm.
Erzurum önümde bir esâtir gibi geriliyor. Ben gidiyorum o uzaklaşıyor, zaman uzuyor ve vakitler akşama dönüyor: Önümde, sağa sola kıvrılan caddeler, hangisinden yürüsem acaba? Sonra sokaklar. Aralarına daldıkça perdeler iniyor, sokaklar kıvrılıyor. İşte yanı başımda, kulaklarımda, eski bir "Oğuz-nâme"den arta kalmış cümleler, kelimeler işitiyorum. Fakat ne kadar uzaklardan geliyorlar öyle. Onları tarihin bir uğurtusu gibi duyuyorum. Hepsi kendi üstüne kapanmış bir âlemin şifreleri sanki.
Çarşılarını gezdim, sokaklarında yürüdüm. Mahalle aralarının daracık sokaklarında, camlardan sarkan kadın sesleri işittim. Farkediyorum ki içine girdikçe değil, aradaki mesafeleri hissettikçe, hep bir uzaklık duygusu ile şehir içime yerleşiyor.
Ve İsmail Emmi!..
Onu ertesi günü, üniversiteli bir grupla birlikte bir pastahanede tanıdım. İlk müşahhas Erzurumlu işte, karşımda. Fakat kendi iç emniyetine rağmen, ne kadar da eğreti duruyordu bu salonlarda? Hep beraber dinliyoruz. Benim kafamda Erzurum, üniversiteli dostların dikkati İsmail emmiye dönük. Ne kadar yaklaşsan, sokaklarını dolaşsan ve üstüne eğilsen de, öylesine bir uzak duruş içinde Erzurum. Sonra bir söz ve belki "Oğul!.. Oğul!.." sözleriyle başlayan uzun bir tirat, İsmail emminin içine açılan kapıları aralıyor. İlk anda insana biraz da kekre gelen bu şive, anlıyorum ki, Erzurum''un mahremiyetine açılan asıl kapıları da aralar gibiydi. Akkoyunlu saraylarının bilmem kaç asırdır inik duran perdeleri sıyrılıyor, paslanmış rezeleriyle kapıların gacırtılı seslerini işitiyorum.
Sonra kaç defa kendisini ziyaret ettim. Kaç defa elleri ve ayakları titreyerek, camilerin kubbelere kadar yükselen iskelelerinden indi. Yaptığı büyük işler karşısında mecalsiz duran bu sanatkârı saatlerce dinlemek, konuşmak ve konuşturmak isterdim. Erzurumlu''ya has, biraz nazla karışık bir istiğnâyı hiç de elden bırakmazdı. İlk anda hafif bir çekingenliği olurdu. Fakat bulunduğu her meclisin, nihayetinde sahibi gene o idi. Yaşı onu bir tarihe dönüştürüyordu. Bu arada, zihnî melekelerindeki sağlamlıkla da birleşen bir müktesebatla, tarihin bizzat kendisi oluyordu. O anlarda konuşan artık İsmail emmi değil, bizatihî tarihin kendi şuuru idi.
(Devamı yarın)
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.