|
DYP ve ANAP"ın ateşle imtihanı...

Bugün yeni dönemin ilk, belki de en kritik günü. Saat 15.30''da TBMM, 11. cumhurbaşkanını seçmek amacıyla ilk oturumunu yapacak.

Soru ortada: Meclis 367 üyeyi biraraya getirebilecek mi?

ANAP ve DYP CHP''nin kuyruğuna takılmazsa Türkiye''de “normalleşme”nin ilk büyük hamlesi gerçekleşmiş olacak, Meclis en geç 9 Mayıs günü kimsenin itirazına ve müdahalesine imkân bırakmadan 11. cumhurbaşkanını seçmiş olacak. Muhtemelen bu seçimin hemen arkasından, Türkiye bu kez genel seçim havasına gerecek. Ve normalleşmenin ikinci aşaması start alacak.

Aksi halde, ANAP ve DYP CHP''nin kuyruğuna takılırsa Türkiye kurtulduğu bir krizden hemen sonra ikinci bir krizin ocağına düşecek ve bu, tam anlamıyla bir “siyasetin ve siyasetçinin krizi” olarak karşımızca çıkacaktır…

Bir iki gündür vurguluyoruz: Abdullah Gül''ün cumhurbaşkanı adayı olması yurtiçi ve yurtdışında toplumsal, siyasal ve ekonomik güçler tarafından olumlu karşılandı. Ülke önemli ölçüde sivil aktörlerin ağırlık koymasıyla muhtemel “meşruiyet krizi”nden hızla uzaklaştı. Dahası tepkiler, eşi tesettürlü bir cumhurbaşkanı adayının az çok sindirilmesi, farklılıkların bir arada yaşaması noktasında ülkenin kat ettiği “demokratik mesafe”yi ortaya koydu.

DYP ve ANAP, CHP''nin peşine takılır, Anayasa Mahkemesi de 367''yi gerekli koşul olarak yorumlarsa, TBMM dört turda cumhurbaşkanını seçemeyeceği için kendisini fesh edecek ve erken seçimlere gidecek…

Bu ne anlama gelir? Ne gösterir?

Çok şey…

- Bir kere siyaset mekanizmasının her hangi bir sorunu kendi dinamikleriyle çözemediğini ortaya koyar. Daha önceki uygulamalara bakarak ya da başka temas yollarıyla çözülebilecek bir sorunun yargıç karşısına götürülmesi sadece uzlaşma kültürü açısından değil, demokratik olgunluk açısından da son derece olumsuz bir gösterge olacaktır…

- Cumhurbaşkanlığı seçimleri gizli olduğu, bu konuda grup kararı alınamayacağı için, oturumları parti kararıyla boykot etmek, “oy kullanmamak seçimi etkilediği oranda bir oy ifadesi anlamına geldiği için”, doğrudan doğruya anayasaya aykırı bir davranış olacaktır. Ve bu şekilde ihlal, keyfi davranış, keyfi yorum kapısı açılacak, siyaset her anlamda bir dış hakeme, yargıca ihtiyaç duyar hale gelecektir…

- Bu durum Anayasa Mahkemesi''ni, yargıçları doğal olarak siyasi hüküm vermeye iteceği, siyasallaştıracağı başka bir açıdan da demokratik zafiyet oluşturacaktır.

- Parlamento kararları içerik açısından yargıç vetosuna açılacaktır ki demokratik düzenler açısından olabilecek en sakıncalı durumlardan birisidir.

- Bu tür gelişme anayasanın ruhuna da aykırı olacaktır. Zira 1982 Anayasası, bir önceki dönemin deneyiminden yola çıkarak cumhurbaşkanı seçimlerinin sistemi bloke edici bir rol oynamasını engellemeye çalışmıştır. 367 yeter sayısı yorumu ise sistemi tümüyle bloke eden bir adım olacaktır…

- Bu durum, önümüzdeki dönemleri de etkileyecektir. 367 kişiye ulaşmayan her TBMM kendisini fesh etmek durumuyla karşı karşıya kalacak, bu durum siyasi partilerin elinde tehlikeli bir silaha dönecektir.

- Siyaset mekanizması kendi eliyle siyasi alanı daraltacak, siyaseti çözüm değil, kriz aracı haline çevirecek ve çeşitli dış müdahalelere meşruiyet kazandıracaktır.

- En nihayet böyle bir gelişme siyasi dengeleri toplumsal taleplerle değil toplumsal tepkilerle ilişkilendirecektir. Özetle seçmen davranışı etkileyerek DYP ve ANAP''ı iyice yok olmaya AK Parti''yi ise tepki oylarından istifade etmeye itecektir…

Şunu unutmamak gerekir:

Seçmen çatışanı sevmez, mağdurdan yana durur ve oylarıyla cezalandırır…

Umarız sorumluluk taşıyanların gözleri iyice körelmez, körelmemiştir…

Kriz üzerinden siyaset yapılmaz…

17 yıl önce
DYP ve ANAP"ın ateşle imtihanı...
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset