|
İki farklı Türkiye...

DYP lideri Mehmet Ağar meydanlarda dolaştıkça hitabet kabiliyetini geliştiriyor. Geçmişine yönelik soruları eskiye oranla daha ustalıkla atlatmayı öğrenmiş görünüyor...

Ama her halde meydan ve yaklaşan seçimler heyecanı olsa gerek, eteğindeki "gizli tutmaya" çalıştığı taşlar da ortaya dökülüyor...

MHP'yle girdiği milliyetçilik yarışında, bu partinin genel başkanı (diline, bakışına tümüyle ters düşsek de milliyetçi hareketi ehlileştiren adam olduğunu itiraf etmekten geri kalmadığımız) Devlet Bahçeli'yi isim vermeden şöyle eleştiriyordu:

"Birileri nutuk atarken, biz kurşun atıyorduk. Şimdi o nutuk atan mı milliyetçilik dersi verecek?.. Keşke bizden daha milliyetçisi olsa da ders alsak"...

Ne isabet!

Tam isabet!

Hem de Şemdinli kararının çıktığı şu günlerde...

Van Ağır Ceza Mahkemesi'nin 'devlet içi çete iddianamesi' üzerinden "devlet için çete hükmünü" düştüğü şu günlerde...

Her halde Ağar bunların prim yapacağını, bunlardan oy alacağını düşünüyor olmalı ki, "milliyetçilik ve silah (şiddet) arasındaki ilişkiyi açık bir şekilde telaffuz ediyor, nutuk ve sözle iyi ve etkili milliyetçilik olamayacağını açığa vuruyor"...

Her halde haklı ve açık olduğu nadir konulardan birisi bu. Yani şiddetle milliyetçilik, bir adım daha ileri gidelim milliyetçilik ile devletçilik, şiddet ile devletçilik arasındaki ilişki...

Bu ilişkinin üzerinde uzun uzadıya durmaya değer.

Ama bunu şimdilik erteleyelim...

Ağar'ı takibi sürdürelim...

Bu konuda tescilli eski bir devlet memurudur, DYP'nin Genel Başkanı...

Haluk Kırcı ve Abdullah Çatlı'ya devlet tarafından verilen Uzi suikast silahlarıyla ilgili olarak mahkemenin sorusuna şu yanıtı veren de Mehmet Ağar'dı:

"İlgili yazınızda bahsi geçen Korkut Eken'e, genel müdürlüğüm sırasında gizli bir görev verdiğim ve bahse konu silahların bu amaçla kullanıldığı tarafımdan bilinmektedir. Konu TCK'nın 132-137. maddeleri uyarınca devlet sırrı kapsamında değerlendirildiğinden, durumu bilgilerinize sunarım..."

Ağar 1997'nin Ekim ayında TBMM'de dokunulmazlığının kaldırılması tekrar gündeme geldiğinde ise milletvekillerine şöyle diyordu:

"Ne yaptıysam askerin ve üst düzey devlet görevlilerinin bilgisi dahilinde yaptım..."

Ağar, Susurluk günleri hakkında konuşmayı hâlâ reddediyor...

Ve bu sicille Türkiye'nin en büyük kitle partilerinden birisinde genel başkanlığını sürdürüyor...

Peki nasıl temizlenecek bu sistem?

Merceği sadece askere, orduya odaklayıp bakmak yeterli mi?

Kirli işler dünyanın her yerinde olabilir...

Demokratik hukuk sistemlerinin, demokrasi fikrini sindirmiş kamuoylarının diğerlerinden farkı, bu kirli işleri ortaya çıkaran yapılarıdır. Maddi ve manevi olarak cezalandırma mekanizmalarına sahip olmalarıdır...

Ağar gibi şaibeli işlere karışmış bir isim bu tür ülkelerde kanıt yetersizliğiyle veya başka bir gerekçeyle mahkum olmamışsa eğer, en fazla evinin bahçesinde "gül budar" durumda olurdu...

Darbeciler başka ülkelerde hapishane koridorlarını voltalarken, bizde askeri törenlerle toprağa veriliyor ya da yaşıyorlarsa, siyaset bilgesi muamelesi görüyorlarsa sorun büyüktür...

Türkiye'nin asli sorunlarından birisi budur zaten...

Şemdinli kararı bir yana Ağar bir yana...

Sarıkaya bir yana Büyükanıt bir yana...

Adliye bir yana Yüksek Hakim ve Savcılar Kurulu bir yana...

İki farklı Türkiye...
18 yıl önce
İki farklı Türkiye...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi