|
Kanton dalgası...
Kürt meselesinin önünde iki temel tıkanıklık bulunuyor. Bu sorunlar ne Türkiye'deki siyasi rejimin demokratik ya da otoriter niteliğiyle ilgili ne de çatışmayı kimin başlattığı sorusuyla sınırlı.

Bu iki sorun da yapısal nitelikli.

İlk sorun Kuzey Suriye'deki Türkiye'nin sınır boyunca uzanan Kürt varlığının PKK'nın hamiliğinde siyasi bir üniteye dönüşme riskiyle ilişkindir. Malum, Suriye Kürtleri Türkiye'nin 911 kilometrelik sınır boyunda üç kanton halinde örgütlenmiş durumdalar. En Doğu'da Irak'la komşu olan Cizire kantonu, Batı'da bittiği noktadan Akdeniz'e sadece 30 km. uzaklıkta olan Afrin kantonu, ortada ise Kobani kantonu bulunuyor. Kobani ve Afrin kantonları arasında ise Cerablus hattı var, IŞİD tarafından kontrol ediliyor.

Cizire ve Kobani kantonu, aralarındaki ayrım hattı Tel Abyad'ın düşmesinden sonra bir anlamda birleşti. Kantonların birleşmeleri

Kürt hareketinin stratejisine ne denli uygunsa ve Kürtleri mutlu ettiyse, Türkiye'nin duyarlılıklarına o denli ters ve Ankara'da ciddi tepkiler yaratıyor.

Bu birleşmelerle Kürt hareketi kökleşme ve genişleme istikametinde uluslararası koalisyonun da desteğiyle ilerleme kaydederken, Türkiye açısından güney sınırının ötesinde bir PKK devleti ihtimali doğuyor.

Sonuç olarak Rojava'da yaşanan her hareket, her değişim, her ilişki Suriye'deki iç savaş sonrası devreye giren bir dinamik olarak Türkiye-Kürt hareketi ilişkilerinin en can alıcı, krizli noktalarından birisini oluşturuyor.

İkinci yapısal sorun ise Türkiye'de Güneydoğu'nun kimi yerleşim alanlarında yaşanan çatışmanın niteliği ve anlamıdır.

Bu bölgede yaşanan bildik PKK eylemleri ve bunlara yönelik devlet tedbiri, ya da bildik devlet baskısı ve bunlara karşı örgüt tepkisi olarak tanımlanamaz.Duruma Mesut Yeğen'in bir yazısındaki bir tespitten hareketle bakalım:

“PKK bir zamandır, bağımsızlaşmış değil, demokratik özerklik ya da özyönetim yoluyla 'özgürleşmiş' bir Kürdistan için çalışıyor. Bunu da biri diğerinin alternatifi iki yolla, iki vasıtayla gerçekleştirmeyi öngörüyor: Müzakere ya da Devrimci Halk Savaşı. PKK, 2011'den beridir 'müzakere, olmadı Devrimci Halk Savaşı yoluyla demokratik özerklik' diyor. Bu yeni doktrine göre müzakerenin alternatifi artık kırsalda verilen gerilla mücadelesi değil, PKK militanları ve milisleriyle Kürt kitlelerinin iç içe geçtiği şehir çatışmalarına dayalı Devrimci Halk Savaşı. Ve malum, 2011 Temmuz'unda olduğu gibi çözüm sürecinin son raundunun çökmesinin ardından bugün de PKK Devrimci Halk Savaşı ilan etmiş durumda…”

Bu teşhisten yola çıkacak olursak, Güneydoğu'da yaşanan çatışmaların temeli “
egemenlik
” ve “
alan kontrolü
” meselesidir.

PKK “
milisleri
”nin elinde olan ya da kuşattığı mahalleler, alanlar içine devlet girmeye çalışmakta, bu çerçevede çatışmalar yaşanmakta, güvenlik bölgeleri bu çerçevede ilan edilmekte, siviller bu çerçevede zarar görmektedir.

6-8 Ekim Kobani olayları, devletin bölgedeki örgüt derinliğini görmesine yol açmış ve kamu güvenliğinin sağlanması çözüm sürecinin ön koşulu haline getirilmişti. Suruç saldırısından sonra silahlı özerklik ilan edilen yerlere müdahale ederken, sandığının ötesinde bir güç ve tabloyla karşılaştı. Ve tedrici olarak geldiği nokta çözüm sürecinden önce egemenliğin yeniden ve tam tesisi meselesi oldu.

Bir süredir cumhurbaşkanının, başbakanın, bu meseleden sorumlu başbakan yardımcısının yaptığı, “operasyonlar sonuna

kadar sürecek” açıklamalarının işaret ettiği durum tam olarak budur.

Rojava'dan gelen kanton dalgası Güneydoğu'da esiyorsa, çatışmaların durması nasıl olacak sorusunu herkesin kendisine sorması gerekiyor.

Başta Kürt siyasi hareketinin...
#kürt hareketi
#çözüm süreci
#kanton
#Kobani olayları
8 yıl önce
Kanton dalgası...
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti