|
Ucuz siyaset...

Derin toplumsal sorunların ucuz siyasetin manevilası haline gelmesini nasıl açıklamalı?

AK Parti'yi 2007 cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik yıpratma ve tuzağa çekme politikası kendisini saklayamayacak noktaya ulaştı

Bu açıdan sıcak siyasi boyut ortada...

Ancak meselenin kökü devlet ideolojisine uzanan yapısal bir yönünün bulunduğu ortada...

Bu yapısal yönü üç maddede özetleyelim:

Türk modernleşme modeli, ödevleri, hakları, tavırları, yaşam biçimiyle sıkı sıkıya tanımlanmış bir ''Türk-laik yurttaş'' kimliği üzerine oturtulmuştur. Bu resmi kimlik çerçevesinde yaratılmaya çalışılan resmi "insan'' Türk modernizasyon projesinin temel taşıyıcısı olmuştur.

Bunun dışında kalan tüm kimlik ve taleplere, yani devlet-birey kutuplaşmasında bireyin özerkliğinin altını çizen siyasal hareketlere merkezkaç güçler olarak bakmıştır.

Toplumdaki tüm aracı aktörler ve kurumları bu resmi kimlik projesini gerçekleştirecek işlevlerle donatmıştır.

Bu çerçevede merkez sağ ve sol partiler merkezkaç talepleri ehlileştiren araçlar, yani milli devlet modelinin sentez aygıtları, entegrasyon araçları ve filtraj mekanizmaları olarak vazife görmüşlerdir. Liberaller, sosyalistler, Kürtler, İslamcılar, gecekondu sakinleri, dindarlar devlet kaynaklı modernleşmenin reddettiği kimlik ve taleplerini siyasi kimlik ve taleplere çevirmemeye, başka bir deyişle devletin tanımladığı ve kontrol ettiği özel mekanlara hapsetmeye zorlanmışlardı.

Denebilir ki: "Türk demokrasi anlayışı, dini ve etnik farklılıklara ve değerlere özel mekanlar ve özel yaşamlar çerçevesinde özgürlük tanınmakla sınırlı kalmıştır."

Türk demokrasisinin gösterdiği terakki, özel mekanların kamusallaşması ya da en azından çoğalması şeklinde değil, özel mekanlar ve dünyalar çerçevesinde ifade edilebilecek değerler ve farklılıkların sayısının artmasıyla ölçülmüştür; siyasi partiler de bu sayı artışını sağladıkları oranda demokrat olmuşlardır.

Başka bir deyişle, merkez güç-merkezkaç güç çatışması, özel yaşamların ve yerel-kültürel kimliklerin özel yaşamlara hapsedildiği, kamu yaşamının ise siyasal merkez tarafından belirlendiği bir yapılanmayı ifade eder. Bu yapılanma, özel alanla ve kamu alanını birbirinden sıkı sıkıya ayıran, ancak ayırırken kamu sahasını; "yerel değer karşıtı evrensel değerlerle'' ahlakileştiren bir ikilik üzerine oturur.

Türk siyasal yaşamı uzun süre, merkezkaç güçlerin taleplerini gerçekleştirme çabalarıyla, merkezin bunları bazen doğrudan bazen ehlileştirerek bastırma çabası arasındaki gerilimden şekillenmişti.

Diğer bir deyişle, belli bir iktidar ilişkileri alanını ve bir yaşam biçimini belirlemişler ve bu korunmanın simgesi, hatta doğrulanması olarak kullanmışlardır. Bu çerçevede kültürel ve sosyal sahada laiklik, ekonomik sahada tekelimsi sanayi yapılanması ve kapalı bir rant sistemi Türk sistemi ve globalleşmesinin temel dinamiği olarak ortaya çıkar. Nitekim Türkiye'de globalleşme politikaları demokratlığı ve demokrasiyi vurgulamak yerine korumacı sınırlar altında tanımlanan bir liberalizmi ifade etmişlerdir.

Türk modernleşme modelinin temel iç çelişkisi ve kriz yaratıcı niteliği de buradan kaynaklanmaktadır. Zira kapalı rant sistemlerinin varlığı değer, inanç ve demokratlığın bir meta gibi tüketimi üzerine kurulu evrensel mantığa aykırı bir içerik kazandırmıştır. Çünkü ikili bir yapı içinde ifade bulmakta, rekabeti, özgürlüğü, eşitliği zımnen de olsa reddetmekte ve Batı'yla belirli koşullar altında iktisadi bütünleşmeyi savunurken, siyasi liberalleşmeye kapılarını kapamaktadır .

Bu model hemen her yönüyle iflas etmiştir...

Kimileri bugün olduğu gibi bu iflası derinleştirmeye çalışmakla kalmıyor, bu modeli onarma, demokratikleşme imkanı olanlara sırf bu nedenle meydan okuyor.
18 yıl önce
Ucuz siyaset...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi