|
Televizyonunuzu kapatmayı unutmayın!

İngiltere''de, 40 yaşında televizyon karşısında ölen bir kadının cesedi, öldükten tam üç yıl sonra bulundu. Cesedin kimliği dişçi kayıtlarından öğrenilirken, ölüm tarihi açılmamış Noel hediyeleri ile mektuplardan yaklaşık olarak anlaşılabildi. 2003 Şubat''ında bir gün, muhtemelen birbirinin aynı olan yeni bir güne başlamıştı Joyce Vincent. Kumandasını eline almış, televizyonun karşısına kurulmuştu. Sonra ölüverdi. Üç yıl boyunca onu kimse aramadı, kapısını çalmadı, merak etmedi. Faturaların birikip devasa rakamlara ulaşmasıyla hatıra geldi böyle birinin olduğu. Merak edilen borçlarını neden ödemediği idi. Kapısı kırılıp içeri girildiğinde Joyce''dan geriye kemiklerinden başka bir şey kalmamıştı. Televizyonu ise hâlâ çalışıyor, karşısındakini eğlendirmeyi, oyalamayı amaçlayan şeyler yayınlamaya devam ediyordu.

İnsanların alabildiğine atomize olduğu, tek başına evine çekildiği, yalnız yaşayıp yalnız öldüğü bir çağ bu. Çekirdek bile olsa bir aileye sahip olmak lüks kapsamına girmek üzere. Akrabanın, dostun, arkadaşın ısıttığı yer soğumaya yüz tutmuş.

Eksilenin yerini televizyon dolduruyor o yüzden. Ya da doldurmayı deniyor, en azından. Az şey değil, izleyicisini oyalıyor beyaz cam. Gözlerini kendisinden alamayanlara ekran kişilerinden dostlar arkadaşlar sunuyor. Spikerler, sunucular, dizi kahramanları, reklam ve film yıldızları tatlı dilleri, güler yüzleriyle her gün ya da her hafta, tekrar eden bir periyotla, izleyicinin evine ziyarete geliyor. Ziyaret sıklaştıkça tanışıklık artıyor, mesafe kalkıyor. Gerçeğin yerini sanal olan alıyor. Farkına bile varılmıyor. Kişi ne yapsın, bağlanıyor. Kalabalık bir ekranın karşısında yalnızlaştıkça yalnızlaşıyor. Yalnızlaştıkça da ekrandakine daha çok bağlanıyor. Yılan kuyruğunu ısırıyor, çember kapanıyor.

Şükür, insani ilişkiler bizde böyle değil, -henüz-. Televizyon en önemli eğlence ve bilgilenme aracımız olsa da, günün her saatinde ne çıkarsa çıksın ekranda, çoluk çocuk ailecek izleniyor. Zaten problem de burada başlıyor. Kan, şiddet, entrika ve gözyaşı, kötülük ve cinsellik gibi büyüklerin dünyasına ait şeyler, gördüğünü anında belleğine kaydeden çocuklara herhangi bir filtreye tabi tutulmadan ulaşıyor.

Çok reyting, çok reklam esasına dayalı çetin rekabet ortamında on beş yıldır yayın yapan ama sosyal sorumluluk ilkesini pek dikkate almayan televizyonlar da, ekranlardan boca edileni süzme iradesi gösteremeyen izleyici de nihayet "akıllı işaretler" adlı bir filtre sistemiyle tanışıyor. Tam da yıllardır yapılan sorumsuz, kontrolsüz yayıncılığın sonuçlarının ortaya çıkmaya başladığı bir zamanda. İlk özel televizyonun ''korsan'' olarak yayına başladığı 1990''da doğan çocuklar bugün 16 yaşında, yani lise çağında. Malum, liselerde kan gövdeyi götürüyor.

RTÜK''ün uygulamaya koyduğu bu sistem, ekrandaki yayının hangi yaş guruplarına hitap ettiğini, nasıl bir içerik taşıdığını simgeleme esasına dayalı, izleyicisini -özellikle anne babaları- uyarma amaçlı bir sistem. Fazlasıyla geç kalındığı ortada, lakin, bu tür sorunlarla hiç karşılaşmamış olan atalarımızın söylediği gibi; zararın neresinden dönülse kârdır, öyle değil mi.

Uyarıldıktan sonra kanal değiştirecek, çocuğunu ekran başından uzaklaştıracak ya da gerekiyorsa televizyonunu kapatacak olan izleyici elbette ama yararlı sistemin işlemesinde iş yine de televizyonlara düşüyor. Yayın sorumluluğunu hatırlamaları, "kaç yaşında olursa olsun, ekran başında beni izliyor olsun", demekten vazgeçip, "şimdi göstereceklerim çocuklar için zararlı ey seyirci, tedbirini al" demeleri gerekiyor.

Derler mi, demezler mi, izleyip göreceğiz.

18 yıl önce
Televizyonunuzu kapatmayı unutmayın!
Kara dinlilerle milletin savaşı
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…