|
“Fatma Girik niye öldü?”

27 Ocak 2020 Perşembe günü Fatma Girik (1942-2022 ) için yapılan cenaze töreninde Nur Sürer, “İyi ki hayatımızdan Fato geçti ama niye öldü” dedi gözyaşları içinde.

Niye öldü? Ölümlü olduğumuz için öldü.

Bu soru zannedilmesin ki sadece Nur Sürer’in dilindedir. Sekülerinden dindarına herkesin dilinde rastladığımız sorudur: Neden, nasıl, niçin ÖLDÜ!?

Platon, “Felsefe yapmak ölümü anlamaktır” demişti. Eskiler de ölümü anlamazdı muhtemelen, ama ölümlü olduklarını bilirlerdi.

Hız ve haz kıskacında takılı kalmış modern insan için ölüm doğarken birlikte getirdiğimiz bir şey olmaktan çıkmış, dışarıdan gelen bir şeye dönüşmüştür. İnsanlar modern zamanlarda ölmezler ille de “öldürülürler”. “Runth Menahem, LaMort apprivoisee adlı yapıtta şöyle der: “Modern zamanlarda ölüm sanki dışardan gelen bir şeymiş gibi yadsınır, kişi ölmez, bir şey tarafından öldürülür. “Onu öldüren neydi” diye sorma ihtiyacı duyarız” (Alıntılayan Z. Bauman, Ölümlülük, Ölümsüzlük ve Diğer Hayat Stratejileri sh.182).

Nur Sürer’in “Niye öldü?” sorusu modern bir sorudur ama Fatma Girik’in hayat arkadaşı Memduh Ün’ün arkasından “Memduh’tan sonra hayatın anlamı kalmadı” diyerek ölüme kendisini hazır hissetmesi ise kadim bir teslimiyet.

Modern insan ölüme o kadar uzak ki, bir an önce “ölüme çare bulunması”nı bekliyor sabırsızlıkla. Masallarda, destanlarda rastlanan “âbıhayat” içerek ölümsüzlüğe ulaşan kahramanların hikâyesinin, kendi hayatında, bilimin mihmandarlığında gerçekleşmesini bekliyor, beklerken o kadar sabırsızlanıyor ki “ GOOGLE, LÜTFEN ÖLÜME ÇARE BUL” diye pankart açmaya kadar götürüyor işi. (Google’dan ölümsüzlük isteyen pankartın hikâyesini, Mark O’Connel,’in Makine Olmak /Mütevazı Sonumuz Ölümlülük kitabından okuyabilirsiniz.)

Modern insan, ölümü bir kader olarak değil ancak keder olarak idrak edebiliyor ve bu kederle başa çıkmak için kendisine “ölüme hazırlanma atölyesi” ısmarlıyor.

Başka bir yazıda “Ölüme hazırlanma atölyeleri” üzerine konuşuruz elbet. Bu yazı için Tolstoy’un (1828-1910) İvan İlyiç’in Ölümü romanı ve Üç Ölüm hikâyesi üzerinden ölümün reddi ve kabulüne dair iz sürelim.

Tolstoy hayatın anlamı ve ölümün hayata düşen aksi üzerine çok düşünmüş ve yazmıştır. İvan İlyiç’in Ölümü adlı romanı kısa ve derin bir metindir.

İvan İlyiç ölmektedir. Ölümü hiç beklemediği bir zamanda ölmektedir. Ölümün zamanı var mıdır? Ölenler için tam da hülyaların ortasına düşer ölüm.

İlyiç’in ölümü eşyadan gelmiştir. Tam da yeni bir eve yeni hayata dâhil olurken. Yeni hayatın her türlü yeniliğini özene bezene seçerken. Geniş odalara artık ne kadar zengin olduklarını ispat edici eşyalar doldururken. İlyiç’in ömrünü sanki eşyalar almıştır.

İvan İlyiç›in Ölümü’nde tam hayatı yoluna girmişken ölen bir bürokratı anlatan Tolstoy, “Üç Ölüm” de farklı sınıfların ölüme gidişini anlatır.

Ölüm döşeğindeki genç karısını, ölüme hazırlamasını istiyor yaşlı kuzeninden hasta kadının kocası. Ölüme hazırlamak, ölüme hazırlanmak...

Genç kadın ölüme hazır değildir. İtalya’ya gitmek istemiş doktorun akciğer iflas etmiş yola dayanamaz demesine rağmen karda kışta çıktığı yolculuğu tamamlayamadan tekrar evine dönmüş, kış boyunca umutla hayata tutunmuştur. Baharla birlikte bütün tabiat tazelenmiş ama kadın için ölüm eşikten bir adım daha içeri girmiştir.

Genç kadının yaşlı annesi perişandır. Kocası perişandır. Papaz içerde beklemektedir ama önce genç kadının “ölüme hazırlanması” gerekmektedir. Kadının kocası, hastayı ölüme hazırlama vazifesini yaşlı kuzenine havale eder.

Birkaç ay önce hasta kadın, eşi ve doktoru ile İtalya’ya gitmek üzere yola çıkmış yolda bir handa mola vermişlerdir. Hancının kızları daha önce hiç veremli görmedik diye merakla kadını seyretmeye koşarlar. O güzel kadından geriye bir şey kalmamıştır.

Genç ve zengin kadın, doktorunun Moskova’ya bile ulaşamaz diye düşünmesine rağmen İtalya’ya gitmeyi İtalya’ya gider gitmez orada iyileşeceğini ummaktadır. Onların mola verdikleri handa kimsesiz yaşlı Fyedor dayı mutfaktaki fırınının üstünde yatmakta öksürük nöbetleri arasında boğulmaktadır. Aşçı kadın onun işgal ettiği yerden müşteki, hastaneye gitmesi konusunda söylenmektedir. O sıralar sadece fakirler hastanede ölüme terk edilmektedir. Çünkü ölü kimsesiz bedenler, kadavra olarak tıbbın gelişmesi için kıymetlidir. (Bu konu, G. Orwell’ın Yoksulların Ölümü kitabında teferruatıyla anlatılmakta.)

Yaşlı Fyedor dayı kimsiz kimsesiz ölümü beklerken, genç arabacı onun çizmelerine taliptir. Yaşlı adam, ölünce mezarına taş dikmesi şartı ile çizmelerini genç arabacıya verir. Yaşlı adamın şartını orada bulunan herkes duymuştur.

Genç arabacı, ölümünün üzerinden onca vakit geçmesine rağmen yaşlı adamın mezarına taş dikme işini savsaklamaktadır. Bari ormandan ağaç kes de başına haç dik ikazına karşılık ormana ağaç kesmeye gider. Ağacın kesilişi ve yere yığılışı hikâyedeki üçüncü ölümdür. Tolstoy doğanın ölümü ne kadar doğal ve saygılı karşıladığını şiirsel bir dil ile tasvir eder uzun uzun.

Ölüm bir hastalık değil şifası yok, ölümlü oluş insanın hem kaderi hem kederi...

Bu dünyadan nasibi olanlar doğar, yaşar ve ölür. Ruhlar geldikleri yere geri döner. Bir sınav için gelinmiştir, sınavı veren de veremeyen de hesabını ödemek üzere Ahiret yolculuğuna çıkar. Bedene emanet ömür, kişiden kişiye, toplumdan topluma, çağdan çağa rakamsal olarak değişir. Ama sonuç değişmez. Er ya da geç. İlla ki.

Ölümü fani bedenimize ne kadar yakıştıramıyorsak ölümsüzlüğün peşinde koşanların hikâyesini de dilimize, gözümüze o kadar yakın eyliyoruz. Dün, destanlarda olan şey bugün filmlerde. Fountain filmi mesela. 2006 Amerikan yapımı film, ölümü hastalık olarak gören bilim insanı Tomy’nin ölümsüzlük arayışı üzerine kurulu.

Ölüm bir hastalık tıpkı diğerleri gibi diye kurar önermesini Tomy. Maymunları denek olarak kullanırken; yaşlılığa ve ölüme çare ararken; bulduğu çare ile beynindeki tümör her geçen gün büyüyen karısı için ölümsüzlüğü yakalayacak iken; kendisine durmadan bunu hatırlatmaktadır.

Tomy ölüme çare bulamadan karısı ölür. Karısının cenazesinde Tomy kendisini teselli etmeye kalkan amirine bağırır: “Ölüm de bir hastalık diğerleri gibi. Tedavisi var ve ben bunu bulacağım.”

Ölümsüzlük peşindeki insan, gerçek ölümsüzlüğü tadacağı öbür dünyadan korkuyor. Filmin sonunda Tomy bu dünyada değil, sevgili eşi ile esas ahiret yurdunda ölümsüzlüğe kavuşacağı fikrini nihayet kabul ediyor.

Velhasıl ölüm zor, ölümü kabullenmek zor, ölümlü olduğumuzu bile bile yaşamak hepsinden zor.

#Fatma Girik
#Nur Sürer
#Platon
2 yıl önce
“Fatma Girik niye öldü?”
15 Temmuz’a giden süreci doğru okumak/2
Zamanda ve mekânda bir uyanış: Sîdî Ukbe Ulucamii
19 Mayıs’a 10 gün kala…
Uluslararası doğrudan yatırımları çekmek
Enflasyon, döviz kuru beklentileri ve CDS