|
Ortaklık, enflasyon, kusurlu mal
Soru

Bazen evimizin bazen de yönettiğimiz yerlerin sorumlusu olarak bir usta ile anlaşarak işler yaptırmaktayız. Ancak bu işleri yaptırırken usta ile anlaştığımız iş A kalitesinde iken iş sonunda B kalitesinde veyahut 100 birim anlaşmışken 90 birim tarafımıza teslim edilmektedir. Neden böyle olduğunu sorduğumuzda fiyatlar arttı veya zaten ucuza yaptık yapıyoruz gibi vb. cevaplar veriyorlar (Bugünkü gibi her gün değişen piyasa olmadığı zamanlarda da böyleydi). Biz de her seferinde sesimizi kesip ücretini tam veriyoruz. Ancak her seferinde Allah korkusundan dolayı mağdur olan biz oluyoruz ve piyasadaki ustalara malı geri gönderme, iptal etme ya da ücretini eksik ödemediğimizden dolayı onlar da şımardıkça şımarıyor. Şimdi biz böyle eksik, kötü işleri yapanlara ne yapmalıyız?

Cevap

“Anlaştığımız iş A kalitesinde iken iş sonunda B kalitesinde oluyor” diyorsunuz

Malın B kalitesinde olması demek kalite bakımından değerini düşürecek kadar “kusurlu, eksik, ayıplı” olması demektir.

Bu durumda Hanefî ve Şâfiî mezheplerine göre ya mal olduğu gibi kabul edilir veya akit, malı alan tarafından feshedilir, mal geri verilir, ödenen para da geri alınır.

Hanbelî ve Mâlikî mezheplerine göre ise bir şık daha vardır; malı sipariş edip alan kalite eksikliğini karşılayan meblağı düşerek veya ödeme yapmış ise o kadar meblağı talep ederek malı alıkoyabilir.

Dört mezhebe göre de eksikli, kusurlu, kalitesi düşük malı olduğu gibi kabul etmek mecburiyeti yoktur.

“100 birim anlaşmışken 90 birim tarafımıza teslim edilmektedir. Neden böyle olduğunu sorduğumuzda fiyatlar arttı veya zaten ucuza yaptık yapıyoruz gibi vb. cevaplar veriyorlar” diyorsunuz.

İş ve alım-satım akdinden sonra piyasa fiyatlarında değişme olsa da daha önce akdi yapılmış iş, mal ve bedelde değişiklik olmaz; gönüllü bağış dışında ödemede fazlalık veya eksiklik caiz değildir. Kaç birim mal teslim edilmiş ise o kadarının bedelini ödemek borçtur. Fazla ödeme olmuşsa geri alınacaktır.

Dolarizasyonu durdurmaya yönelik bir teklif

Ülkemizde dolarizasyonu durdurmaya yönelik önlemler genel itibarıyla faize dayalı olması nedeniyle dini hassasiyeti olan insanlarımız bu önlemlere kayıtsız kalmakta ve birikimlerini döviz ve altın olarak değerlendirmektedir. Bu insanlarımızın faize dayanmayan bir sistem getirilmesi halinde bu önlemlere katılacağını düşünmekteyim. Buna yönelik âcizane bir önerim bulunmaktadır:

Enflasyon sepetini tam olarak yansıtacak, enflasyon sepetindeki mallardan oluşan bir birim belirlensin ve bu birimin karşılığı olan mallar belli olsun. Bu birim vatandaşlarımıza satılsın. Vatandaşlarımıza ise istediği zaman bu birimden kaç adet aldı ise bunları güncel fiyattan devlete satma hakkı verilsin. Bu şekilde dini hassasiyeti olan vatandaşlarımız bir yatırım aracına kavuşmuş olur ve birikimlerinin enflasyon karşısında erimesine engel olunur.

Benim görüşüm

Faize bulaşmadan paranın değerini korumak isteği meşrudur. Bunun için çareler düşünmek de makbul bir faaliyettir. Bu bakımdan E. P. Bey’i tebrik ediyorum, görüşüne ise katılmıyorum çünkü:

Fıkha göre meşru ticaret, “meşru, helal, tasarrufu caiz olan bir malı, hizmeti, malî hakkı alıp satmakla” yapılır. Yukarıdaki teklifte sonuç olarak enflasyon farkı alınıp satılmaktadır. Alınıp satılan bir mal yoktur. Enflasyon farkı ise satıma konu olamaz.

Soru

Selamünaleyküm hocam,

Müsait olursanız size sorum olacaktı.

Kâr ortaklığı ve işin devri hakkında:

1. Biz ticaret ile meşgul olan firmayız. Kâr-sermaye ortaklığı işin başında mı yapmalı? Mesela işi almışız, malı teslim etmiş artık iş fatura kesmeye kalmış. Ödemeyi vadeli alacağımız için paraya sıkıştık, bir kişiye bu işe kâr-zarar ortaklığı için teklifte bulunuyoruz.

2. Diğer sorum da hocam işi komple devretmek. Yine aynı şekilde işi almışız, teslimatlar yapılmış iş bitmiş sadece fatura kesmek kalmış. Ödemeyi vadeli alacağımız için nakde sıkıştık. Ve bu işi komple başka şirkete; “Biz buna bu kadar masraf ettik. Tüm masrafı verirsin ben sana fatura ederim. Müşteriye de faturayı da sen keser kârı da sen yapar ödemeyi de sen alırsın” diyoruz. Müşterimiz olan firma da sıkıntı yapmıyor.

Hocam bu iki olay dinen uygun olur mu? Allah razı olsun.

Cevap

“Kâr-sermaye ortaklığı” ifadesi yerine, ortaklığın çeşidine göre kâr-zarar ortaklığı (müşâreke), sermaye-işi yapma ortaklığı (mudarebe)… ifadeleri kullanmanız gerekiyor.

Bir işten elde edilen kârın veya hâsıl olan zararın paylaşılabilmesi için ortaklığın, o işin başında yapılmış olması gerekir. Bir işe ait değil de genel olarak ortak alma söz konusu olduğunda yeni ortak da ya sermaye koyar veya işi yapmaya katılır; işte bu takdirde şirket, ihtiyaç duyduğu sıcak paraya kavuşmuş olur, yeni ortak da katılma tarihinden itibaren yapılacak ticaret ve işin kâr ve zararına katılır. Soruda anlatıldığı gibi işi yapıp malı da teslim ettikten sonra o işe ortak olunmaz. Alacağın satılması olur ki, bu da caiz değildir.

İkinci soruda da yine malın değil, alacağın satımı yapılmaktadır ki, bu da caiz değildir.

#Hanefî
#Şâfiî
#Hanbelî
#Maliki
#sermaye
#kar
2 yıl önce
Ortaklık, enflasyon, kusurlu mal
Perinçek ve Atatürk
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?