Yakup, Mısır zindanlarındaki Yusuf''un gömleğinin kokusunu yüzlerce kilometre uzaktan alıyordu. Bugün, Türkiye''de milyonlarca insan, Tayyip Erdoğan''ın hapishaneden yaydığı enerjinin tesirinde..."
Alıntıladığım bu sözler, İsmet Uçma''ya ait. "Seçim çalışmalarımızda ne zaman nereye gitsek insanlar bize Tayyip Erdoğan''ı soruyor. Bilirsin siyasi etkinlik; insanlarla sıcak diyalog kurabilme yöntemidir. Birkaç denemeden sonra gördük ki insanlarla iletişim kurmanın en kestirme ve en etkin yolu Tayyip Erdoğan ve O''nun şahsında temayüz eden siyasetçi tipi. Öyle olunca bizimde en temel argümanımız Tayyip Bey oluyor" diye devam etti, Sayın Uçma. Gerçekten de hem bizzat içinde bulunduğumuz ortamlarda, hem TV ekranlarında görüyoruz ki insanların Tayyip Erdoğan''ın ismi alındığında yürekleri ürperiyor ve meydanlar dalgalanıyor.
Tayyip Erdoğan ismi ve O''nun çevresinde oluşan enerji ister istemez O''nu Fazilet Partisi''nin vazgeçilmez propaganda malzemesi haline getiriyor. Görüldüğü kadarıyla kimse de yadsımıyor bunu.
Pınarhisar''a bu duygularla gittim en son Mehmet Şeker''le hapishaneye girdiğimizde dışarıda solgun bir güneş vardı. Dışarı çıktığımızda ise çakıl taşları gibi yerden toplanabilecek irilikte ve yoğun bir dolu yağışıyla karşılaştık. Sadece aktardım; bu tür olaylarda özel anlamlar çıkarmak gibi bir yeteneğim yok benim...
Bu ziyaretlerimde en çok dikkat etmeye çalıştığım hususlardan birisi; içerde fazla kalmamaya çalışmak. Bunu hem sayın Başkan''ı meşgul etmemek, hem de diğer ziyaretçilere daha fazla zaman bırakmak açısından önemsiyorum. Onun için bu kez de kısa tuttuk ziyaretimizi.
Buna rağmen, Pınarhisar yolunda otomobilin içinde yoğunlaşan duygularımız -çünkü kaset çalarda Erdoğan''ın şiir kaseti dönüyordu- içerde daha da yoğunlaştı.
Görüşmemizin gerçekleştiği odadaki masanın üstünde kimisi henüz açılmamış bir sürü mektup vardı. Onlarla ilgilendiğimi anlayınca Başkan; her gün yüzlerce mektup geldiğini, gelen mektupların daha şimdiden üç-dört klasörü doldurduğunu söyledi. "Mektupları, onları teker teker okumayı ve hatta hepsine tek tek cevap yazmayı çok seviyorum. Çünkü her mektup Türkiye''nin başka bir tarafına açılan bir pencere işlevi görüyor benim için. Mektuplar sayesinde, satırlara binerek bütün Anadolu''yu hatta dünyayı dolaşabiliyorum. Kâh Anadolu''nun küçük bir kasabasında İmam-Hatip Lisesinde mahsun ve kırılgan bir kızımın sırasına oturuyorum, kâh Kosova''da tecavüze uğrayan bir kardeşimi teselli edememenin ızdırabını yaşıyorum, bazen bir gurbetçiyle Berlin''in, Londra''nın sokaklarında dolaşıyor, bazen de üniversite kapısında coplanan bir kızıma metin ol diyor ya da bir miting alanında çok sevdiğim insanların arasına katılıyorum."
Tabii ki mahpusluk ne de olsa mahpusluktur. Bunu bir kenara koyarsak iyi olduğunu söyledi Başkan. Ama bir üzüntüsünü de özellikle bizim aracılığımızla iletmek istedi. "Savcılığın belirlediği ziyaret günü Çarşamba. Ama, sağ olsunlar, dostlar her gün geliyor ve görüşme imkanı bulamadan geri dönmek mecburiyetinde kalıyor. Bu beni üzüyor."
Daha önce de söylediğim gibi Başkan''la sohbetimiz ne kadar kısa olursa olsun siyasete dokunmadan bitmiyor. İçerde vaktinin çok olduğunu söyledi Başkan: "Tüm gazeteleri okuyorum. TV''leri seyrediyorum. Tabi ki İstanbul''u daha bir dikkatli takip ediyorum.
Ayrıca içeri girmeden son bir ay içinde bizzat ziyaret ettiğim Kocaeli, Sakarya, Kastamonu, Gaziantep, Kilis, Kırşehir, Niğde, Tekirdağ, Bursa, İzmir, Samsun ve Erzincan illerine ait bilgiler edinmeye çalışıyorum. Tüm Türkiye''yi, partileri, adayları belki de bugüne değin hiç olmadığım kadar objektif ama eleştirel bir gözle inceliyorum.
Bu arada birşeyi çok net gördüm:
İstanbul adaylarının gazetelerde ve TV''lerde İstanbul üzerine söylediklerini ve vaatlerini duydukça; İstanbul''da, mutlaka bizim projelerimiz, bizim yönetim anlayışımız, bizim ekibimiz devam etmelidir yolundaki inancım daha bir güçleniyor. Ayrıca İstanbullular''ın bu feraseti göstereceğine de tam bir inancım var. Bu nedenle diyorum ki: Devam İnşaallah."
