|
28 Şubat-11 Eylül bağlantısı

28 Şubat 1997''deki Milli Güvenlik Kurulu toplantısından bu yana tam 10 yıl geçti. Söz konusu müdahalenin 4. yılına denk gelen Şubat 2001''de Ümran dergisinin hazırladığı “28 Şubat Özel Sayısı”na yazdığım “İslam''ın Meydan Okuyuşu ve Küresel Tasfiye” başlıklı yazıyı bir kez daha okudum. Yani henüz 11 Eylül saldırısı olmadan. ABD henüz dünyanın büyük bölümüne savaş açmadan. Afganistan işgal edilmeden. Terörle mücadele savaşı başlatılmadan. “İslam tehdidi” gerekçesiyle dünya genelinde olağanüstü hal ilan edilmeden.

O zaman da bugünkü yazılar yayınlanıyor, tartışmalar yapılıyordu. O zaman da “müdahale” sadece Türkiye''deki iç iktidar çekişmeleriyle sınırlı olarak ele alınıyordu. Tartışmalar, bu iktidar mücadelesinin Osmanlı''dan günümüze kadar izlediği seyrini bile hatırlatmaktan acizdi. Güncel gelişmelerle, belli figürler üzerinden tartışıldı hep. Ama nedense 28 Şubat aktörlerinin uluslararası sistem tarafından neden ödüllendirildiği, neden bu sürecin yeni küresel eğilimlerle bu denli iç içe olduğu sorgulanamadı. ABD''nin Türkiye''deki askeri darbe süreçlerine verdiği geleneksel desteğe atıfta bulunulurken, Türkiye''de uygulanan bu rafine müdahalenin Türkiye''nin ve dünyanın yeni şekillendirilmesinde nasıl bir ön adım olduğu algılanamadı.

Şimdilerde pek kimse ciddiye almaz ama ben yine de, Anglo-Amerikan cephenin yeni İslam algısına ilişkin örnekler hatırlatayım da, 28 Şubat''ı olgunlaştıran atmosferi tekrar yaşayalım:

“Varşova Paktı''nın çökmesinden sonra fundamentalist İslam tehdidi büyüyor. Ancak Batı, komünizmi kuşattığı gibi bu tehdidi de kuşatmayı bilecektir.” (Sunday Times. 10 Temmuz 1990) “İslam fundamentalizmi en az komünizm kadar tehlikeli. Bunu hafife almayın” (Willy Cleas, NATO eski Genel Sekreteri). “Fundamentalizm tehdidi bugün yüz yüze bulunduğumuz en büyük tehditlerden biridir.” (Helmut Kohl) “İslam fundamentalizmi, Nazizm kadar tehlikelidir.” Fransa Savunma Bakanı Francois Letord) NATO''dan sıradan bir Afrika ülkesine kadar her ülkede çok sayıda liderin benzer açıklamalarını hatırlatmaya gerek yok.

O yazıda bu süreci “Küresel Haçlı Seferi” olarak tanımlamış, dünya ölçeğinde tasfiye operasyonları yaşandığını, ileride bu savaşın farklı boyutlarını göreceğimizi belirterek, bugün yaşadığımız dünyaya ilişkin çok önemli perspektifler sunmuştum. Bu yeni dalga ile İslam, kaynaklar ve iktidar mücadeleleri arasındaki ilişkiye dikkat çektim. Maalesef, endişelerimin ve uyarılarımın hepsi bugün yaşanıyor. Bu yazıdan 7 ay sonra 11 Eylül saldırıları oldu ve sözünü eteğim dalga açık savaş dönüştürüldü. Mesela;

“Küresel Haçlı Savaşı''nın muhatabı sadece marjinal gruplar, silahlı hareketler ve sistem dışı güçler olmadı. En ılımlı Müslüman topluluklar bile hedef tahtasına konuldu. İslam''ın hayatın bütün safhalarından çıkarılması hedeflendi. Müslüman ülkelerin hiç birinde sistemle uzlaşmak isteyen Müslüman oluşumlara izin verilmedi. Ne iktidar, ne kaynak, onlarla hiçbir şey paylaşılmadı. İslam coğrafyasındaki pilot ülkelere “İslam''la mücadele projeleri” sunuldu. Sadece Türkiye''nin değil, her ülkenin 28 Şubat''ı var. Türkiye''deki 28 Şubat''ın benzerlerinin hemen aynı zaman dilimleri içinde Fas''tan Endonezya''ya kadar bu dünyanın öncü ülkelerinde uygulanması her ülkenin iç siyasi ve sosyal şartlarıyla açıklanamaz. Bütün bunlar İslam''a karşı yürütülen Haçlı Savaşı''nın birer uzantılarıdır….”

Türkiye''nin bu aşamadan sonra “İslam''la mücadele tecrübesi” ihraç etmeye başladığını belirttiğim söz konusu yazı şu cümlelerle bitiyor: “28 Şubat''ı, etkileri ve sonuçlarıyla uluslararası düzeyde İslam''a karşı yürütülen kampanyanın etki ve sonuçlarını karşılaştırdıktan sonra, Türkiye''de uygulanan süreci ne kadar bağımsız ve yerli görebiliriz? İslam''ın meydan okuyuşu sürdükçe, bu Küresel Haçlı Savaşı da devam edecektir.”

On yıl sonra bugünün dünyasına bakalım. Savaşların, işgallerin, talanın yanısıra ''Yeryüzünün Orta Kuşağı''nı oluşturan Müslüman coğrafya Batı''nın 21. yüzyıl hedefleri için ehlileştiriliyor, dönüştürülüyor, direnç merkezleri tasfiye ediliyor. 1996''lardaki ABD, İngiltere, İsrail, Türkiye, Ürdün, Mısır''ın oluşturduğu eksen tarafından planlanan yeni Ortadoğu şimdi dizayn ediliyor. Hep birlikte karşı koyduğumuz bu insafsız sürecin ilk adımlarının Türkiye''de atıldığını, öncelikle Türkiye''nin hizaya getirildiğini hala algılayamadık.

Birileri bu ülkede küçük hesaplar peşinde koşarken birileri hem Türkiye''yi hem de İslam dünyasını dizayn etmeye devam ediyordu. Bizim aklı evveller, bu uluslararası bağlantıyı kavrayamadıkları, hazırlanan “küresel 28 Şubat”ı algılayamadıkları için sürece mahalle kavgalarıyla geçiştirdi. Şimdilerde Büyük Ortadoğu Projesi, Ilımlı İslam, Ilımlılar İttifakı, demokrasi projeleri gibi paketlerle süreç işlemeye devam ediyor. Ne yazık ki, sürece destek verenler, üzerinde yaşadıkları ülkelerin bile nasıl tartışmalı hale getirildiğini anlamaktan hala acizler. Onlar ülkeyi kurtardıklarını sanıyorlar!

28 Şubat bir ABD-İngiliz-İsrail projesiydi ve başarıyla uygulandı. Figüranları değil gerçek aktörleri hatırlayalım ve bu aktörlerin bugün bu topraklarda ve yakın çevremizde neler yaptıklarını bir kez daha okuyalım.

17 yıl önce
28 Şubat-11 Eylül bağlantısı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi