|
Sıradan konservatizm

Bu yazının başlığı "Sıradan Muhafazakârlık" olabilirdi, olmalıydı; fakat son günlerde "Allah muhafaza!" duası (Neden bu duanın sonuna -etsin- eklemiyoruz, bir türlü anlayamadım. Cehaletime verin.) sıkça kulağımıza çalındığından, bir şeyler birbirine karışmasın diye kelimenin Firenkçesini başlığa kondurdum.

Evet, son birkaç yıldır Türkiye''de İslâmcılık yaklaşımı gerek yaygın kabulü ve gerekse genel kullanımı bakımından sıradan konservatizm derekesine düştü. İlk bakışta İslâmcılığın anlaşılmasında bir değişimden söz etmenin yerinde olmadığı düşünülebilir. Türk siyasetinde İslâmcılık zaten muhafazakâr bir akım olarak yer sahibi değil miydi? Gerçekten ellili yıllardan itibaren yirmi yıl boyunca İslâmcılar kendilerini o döneme mahsus "milliyetçi-muhafazakâr" cephenin bir parçası saydılar. Yetmişli yıllarda Türk siyasetinde gerek solcular arasında, gerekse sağcılar arasında revaç bulan bir sınır çekme furyası başladı. Tutumları ve görüşleri netleştirme eğiliminden İslâmcılar bir "furkan" çağı elde etmeyi denediler. İşte bu süreç içinde bir zamanların milliyetçi-muhafazakâr cephesinin İslâmcılığı reddeden unsurları helâl ve haram, hak ve bâtıl ayrımı gözeterek siyasi bir görüş oluşturma yolunu tutanları kolayca dışlayabildi. Milliyetçilik ve muhafazakârlık tezini Türkiye''de sağcılığın temsili için yeterli sayan ve sağcı yaklaşımı devam ettirmek isteyenler kısa bir süre önce ittifak içinde oldukları İslâmcılara teokratik yönetim taraflısı, şeriatçı, fanatik, radikal ve fundamentalist gibi sıfatlar yakıştırdılar. Böylece Türkiye''de İslâmcılık sağcı yaklaşımdan kendiliğinden koptu. Sadece sağcılıktan kopmakla kalmadı, aynı zamanda düzen/sistem aleyhtarı eğilimler içinde kendine "yeni" bir yer buldu. Doksanlı yılların başına gelindiğinde Türkiye''de İslâmcılıktan bir muhafazakâr siyasi akım olarak söz etmek imkânsızdı. Hele doktriner eğilimli İslâmcılığın Turgut Özal tarafından sunulan eyyamcılığa olan mesafesi hesaba katılırsa; biraz fantezi bir dil kullanarak Türkiye''de devrimci dinamiğin İslâmcılar tarafından temsil edildiği söylenebilirdi.

Daha başından beri Milliyetçi-Muhafazakâr Cephe Türk siyasetinde bağımsız bir İslâmcı unsurun girişim sahibi olmasını istemedi. İslâmcılığın bağımsız bir siyasi tez olarak ülke geleceğini inşa edecek güçler arasında seçenek oluşturmasını kendi varlığı için ölümcül bir tehlike saydı. Milliyetçilerin ve muhafazakârların İslâmcılığa duydukları husumetten dolayı İslâmcılık hiçbir zaman siyasi pazarlıklarda bir taraf olma gücü kazanamadı. Buna mukabil halk katında İslâmcılık kendi yolunu bularak Türk milletinin ona tahsis ettiği dereceyi kazanma kastıyla ilerledi. Milliyetçi ve muhafazakârlar baktılar ki Türk milletinin değerler merdiveninden İslâmcılığı iterek devirmek mümkün olmuyor; o merdivende İslâmcı ayakların durduğu basamağa kendileri doluştular. Böylece İslâmcılık "furkan" vasfını tebarüz ettirmede âciz kaldı ve sanki bir tür milliyetçilikmiş gibi, bir tür muhafazakârlıkmış gibi algılanmaya başladı. Türkiye''deki solcuların İslâmcılığın zaafa düşmesine hiçbir katkısı olmadı; Türkiye''deki sağcılar kendilerini İslâmcılara benzeterek, İslâmcıları kendilerine benzeterek bir çöküşe sebep oldular.


25 yıl önce
Sıradan konservatizm
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü