|
Doğu Timor"dan Kıbrıs"a

Dünya politikalarında meydana gelen gelişmelere bakarken bazı şeyleri dikkate almazsak anlaşılır bir zemine oturtamıyoruz. Sözgelimi Doğu Timor''da isyan mı oluyor, zulüm mü oluyor, oluyorsa Portekiz''e neler oluyor. Arkaplan verilmediği zaman bizim için pek fazla bir şey ifade etmiyor. Endonezya toprağı olan Doğu Timor''un insanları ayaklanıyor, birden orada Müslüman - Hıristiyan çatışması çıkıyor. Bütün bunlar, uzun yıllar süren Suharto hakimiyetinden sonra henüz durulmayan Endonezya politika sahnesine bağlamak mümkün. Uluslar arası kuruluşların (NATO - BM) daha etkin bir rol aldığı tek kutuplu bir dünyada himaye göreceklerini tahmin eden Doğu Timorlular bağımsızlık hareketini başlattı. Batılı ülkeler tarafından bağımsızlık yönünde motive edildiklerini söylemek de mümkün.

Bir adalar ülkesi olan Endonezya zaten tarih içinde bu haliyle var olan bir ülke değil. Zamanın belli bir noktasında bölgeyi daha iyi kontrol edebilmek için kurulmuş şemsiye ülke durumundaydı. Yönetimde Katoliklerin ağırlığı olduğu ise, bilinen bir gerçekti. Bunu da normal karşılayabiliriz, çünkü iktidara alternatif olmayan azınlıkların kollanması az rastlanan bir olay değil. Sömürgeciler giderken arkalarında Katolik bir elit tabaka bırakmışlardı. Suharto devrinde altın yıllarını yaşayan Endonezya kilisesi, Suharto''nun yıkılmasından sonra bir belirsizliğe düştü. Siyasi iradenin Jakarta''ya bağlı olması durumunda kolay kolay kontrol edilemeyecek bir hal aldı.

Geçen yıllarda çok büyük bir ekonomik performans gösteren Endonezya''nın Uzakdoğu''da nüfusunun çoğu Müslüman olan bir süper ekonomik güç olarak yıldızının parlaması, dünya ticaretinin devlerini yeterince rahatsız etmişti. Japonya, Kore ve Çin yetmiyormuş gibi, Malezya ile birlikte Endonezya ortaya çıkmıştı. Asya krizinin nedenleri üzerine spekülasyonlar devam ediyor. Fakat sonuç olarak Endonezya ekonomisi felç oldu, Suharto yıkıldı ve Müslümanların ağırlıkta olduğu kargaşa içinde bir siyasi sahne ortaya çıktı. Belki bu arada Malezya''daki istikrarsızlığı ve Enver İbrahim''in saf dışı bırakılma sürecini hatırlamamız gerekiyor.

Aslında Endonezya''nın en sorunlu bölgesi Doğu Timor değil, Açe idi. Geçen yüzyılda Açe Sultanlığı vardı ve Açeliler hiçbir zaman kendilerini Endonezya''ya bağlı hissetmemişlerdi. Mücadeleleri on yıllardır devam ediyor, BM gibi uluslararası kuruluşlara anlatılıyor, ama bir sonuç alamıyorlar.

Uluslararası adı verilen camiada bir destek görmeyen Endonezya hükümeti Doğu Timor halkının bağımsızlık referandumuna engel olamadı. Şimdi de BM kuvvetlerinin kontrolüne geçmesine engel olamıyor. Zaten kendi içinde siyasi bunalımlarla melul olan Endonezya hükümetinin gücü, neredeyse boşalmış olan Doğu Timor''a yetmedi. Doğu Timor''un ille de Endonezya''da kalması gerektiğini savunacak değiliz. Devletler halklar içindir. Eğer çoğunluk onu istiyorsa, bağımsızlık anlamlı olacaktır. Fakat bizim vurgumuz, bunun hukuk zaferi değil, Avrupa devletleri arasında yüzyıllar içinde oluşmuş geleneksel denge hukukunun bir zaferi olduğu yönündedir. Böyle olmasaydı, çok daha büyük bir nüfusu ilgilendiren Açe sorunu da aynı şekilde gündeme gelir, bir referandum hakkı tanınırdı.

Endonezya nasıl Doğu Timor sorunu karşısında uluslar arası arenada yalnız kaldıysa, Türkiye de onca çabalarına ve girdiği ittifaklara rağmen Kıbrıs sorunundaki yalnızlığından kurtulamadı. Adada yirmi beş yıldır barış havası esmesini sağlayan mevcut durumu İslam dünyası da dahil kimseye kabul ettirebilmiş değil. Batı ülkeleri ister istemez kendilerine daha yakın gördükleri ve Avrupa Evinin bir üyesi saydıkları Kıbrıslı Rumları, adanın hakimi olarak görmek, Türklere azınlık statüsü vermek istiyorlar. Türkiye ise bir yandan AB''ne girmeye çalışırken öte yandan "ata yadigari" Kıbrıslı Türkleri savunuyor. Dışa kapalı olan Kıbrıs ekonomisi tamamen Türkiye''ye bağlı olarak varlığını sürdürüyor. BM ve AB, ekonomik ve siyasi baskı sürecinde Türkiye''yi ikna edeceğini umuyor. Fakat yine de bu, Türkiye''nin AB''ne kabul edileceği anlamına gelmiyor. Çünkü bu defa başka faktörler devreye giriyor..

Portekiz küçük bir devlet, Türkiye büyük bir devlet gibi görünüyor ama Avrupa Evinin bir üyesi olması ona büyük güçler kazandırıyor. Türkiye''nin Avrupa Evine girme çabalarına kimse bir şey demiyor. Hatta mevcut ortamda bunu gerekli görüyor. Ama elinde oynayacağı kartlar olmayan bir Türkiye bu süreçte gereğinden fazla taviz vermek zorunda kalacaktır. Türk dış politikası Avrupa Evinde ve Dünyada sağlam bir yer edinmek için kartlarını çoğaltmalı, ait olduğu coğrafyayı iyi tahlil etmeli ve "ulusal hinterlandını" gözetmeden bir yere varamayacağını anlamalıdır. Kendisi olamayan uluslar, hiçbir yerde saygın bir yer edinemezler.


25 yıl önce
Doğu Timor"dan Kıbrıs"a
Eğitimde neler oluyor?
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...