|
İkinci Kırım vakası

Kırım sözcüğünün soy-kırımla bir ilgisi var mı bunu Kırımlı arkadaşımız Fikri''ye sormak isterdim. Ama bir memleket olarak elbette ilgisi var. Geri dönüşlerine izin verileli şunca zaman olmakla beraber halen toparlanabilmiş değiller. Eski iyi günlere dönüşleri ise pek mümkün görünmüyor.

Kırım Osmanlı tarihinin son dönemleri boyunca Rus saldırılarına maruz kaldı. Ama son büyük darbeyi Stalin''den yediler. Demir perdeden kurtulmak için İkinci Dünya Savaşı''nı ve Almanlar''ı bir umut olarak görmüşlerdi. Almanlar çekilince bütün Rusya gibi Stalin''in insafına kaldılar ve vagonlara doldurularak Rusya''nın içlerine sürüldüler. Nüfusun büyük bir kısmı bu yolculukta telef oldu. O sırada Türkiye''deki tek parti yönetimi, savaşa katılmadığı için şükretmekle meşguldü. Ama savaş sonrasında dünyada yaşanan değişimden payını almakta gecikmedi.

Yıldönümü falan olmadığı halde Kırım''dan neden bahsediyorum şimdi ona gelelim. Sistemler ne olursa olsun, ulusal karakterler kolay kolay değişmiyor. Devlet politikalarındaki geleneği belirleyen de işte bu karakterler oluyor. Bu nedenle, Lenin dönemindeki "uluslara bağımsızlık" politikaları fazla dayanamadı. Rus devlet geleneğinin hantal ve kolay kolay değişmeyen yapısı karşısında yenik düştü. Ve "yeni Çarlık dönemi" diyebileceğimiz Stalin dönemiyle işler yeniden eski rayına oturdu. Tabii burada Çarlık dönemine bir haksızlık yapmış olmamak için bir noktaya değinmekte fayda var: Çar''ın elinde Sovyetler''in elinde olduğu kadar soykırım yapabilecek teknik imkanlar yoktu. Azınlıklar Rus parlamentosunda temsil edilmeye bile başlanmıştı.

Ve gelelim Çeçenistan''a. Burada yazık ki yeni bir Kırım vakasıyla karşı karşıyayız. Kadınlar, çocuklar yine azgın Rus toplarının mermileriyle can veriyor. Bir soykırım yaşanıyor. Bütün ağırbaşlılığıyla Çeçen Devlet Başkanı Maşadov çareyi Papa''dan yardım istemekte buluyor. İflas halindeki Rus sisteminde iflas etmeyen bir şey var: ordu. Silahlar ve ordu adeta Rus devletinin varlık sebebi. Eskiden demir perde vardı. Perde kaldırıldı, Rus tahta bebekleri gibi içinden yeni bir demirperde çıktı. Bu perde devasa silah ve mühimmattan, tank ve toplardan oluşuyor. Soğuk savaş döneminde bir yolunu bulup dünyanın çeşitli ülkelerine, Küba''ya kadar ulaşıyordu. O gün ideolojinin kurallarıyla ulaşan silah bugün ticaretin kurallarıyla ulaşıyor. Rusya kendi hakimiyet alanı olarak tutmak istediği yerlerde aynı şeyi yapmak istiyor. Ama gönüllü olarak ikna edemiyor, zora baş vuruyor. Azerbaycan, Türkmenistan gibi bugün "tanınmış" olan devletler fazla kendilerine güvenmesin. Alternatif ve geçerli bir güvenlik kuşağına dahil olmazlarsa bu iş bitmez. Bugün devletin çeşitli kademelerinde ağırlığı bulunan Rus bürokratlar, "sıranın gelmesini" bekliyor. Büyük devletin çekim alanları açısından bakarsak bunu tabii görmemiz de mümkün.

Türkiye ise üç maymunu oynamaya devam ediyor: Görmedim, duymadım, bilmiyorum. Batı devletlerindeki hükümetlerden sık sık şu veya bu şekilde Rusya''yı suçlayan, "endişelerini" dile getiren açıklamalar yapılıyor. Fakat Ankara, Çeçen olayını Rusya''nın "iç işleri" kapsamına almaya devam ediyor. İç işi olduğuna göre dilediği gibi saldırabilir, resmi bir tepki gösterilemez. Bu bayatlamış İkinci Dünya Savaşı politikalarıyla deprem karşısındaki Kızılay''ın durumu arasında elbette bir bağlantı var. Dış politikamızın da arşivleri çürümüş malzemeyle dolu. Onları yeni durumlara uyguladığınızda hiç işe yaramıyor. Her tarafı gediklerle dolu. En küçük bir tabii olaya karşı duramıyor.

Rusya''nın soykırımı bölgemizin alışılmış, tabii bir olayı. Ama hükümet hazırlıklı değil. Değil gelişmeleri yönlendirmek, ilkyardım tedbirlerine bile baş vuramıyor. Kendini tamamen Rusya''nın gerekçelerine teslim etmiş görünüyor.

Hükümeti hiç değilse bu gibi olağanüstü durumlarda milletin hislerini ciddiye almaya davet ediyorum.


24 yıl önce
İkinci Kırım vakası
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset