Fas, Kazablanka'daki meşhur Hasan II Camii'ni gezerken dikkatimi çeken bir detay oldu. Caminin bir köşesini, İslam Medeniyeti'nin tarih boyunca insanlığa kazandırdığı en güzel mimari ve sanat örneklerine ayırmışlardı.
Hint-İran havzası, Selçuklu-Osmanlı havzası, Endülüs bölgesi ya da Mağrip havzasına ait birbirinden güzel çini, hüsnü hat ve süsleme sanatlarından örnekler vardı. Kaybettiğimiz medeniyet zenginliği orada sergileniyor.
Bir uzun bahçeyi andıran yeri gezerken, İslam dünyasının, tıpkı bu sanat eserleri gibi, bir araya geldiğinde ne büyük zenginlik oluşturabileceğini düşünmüştüm.
İslam ülkelerinin neredeyse tamamını gördüm. Bir çok düşünür, gazeteci ya da din adamıyla da konuştum. Genelde iki soru sorarım:
İslam dünyası
içinde b
Üzülerek belirteyim, içinde bulunduğumuz kriz ve kaostan çıkmak için çok parlak fikirler dinlemedim. Malezya'da, Bangladeşli siyaset bilimci bir profesör,
” demişti bana. Bu sözü Fas'ta, Yemen'de, Filistin'de ve Suriye'de de duydum. Yani birinci sorumun cevabı, “çözümü Türkiye üretmeli” şeklinde özetleyebiliriz.
İkinci soruma, yine yaklaşık ortak bir cevap aldım:
Bir ütopya olarak ya da Müslüman dünyasının bir
olarak,
Batılı ve batıcı aydınlar bu ütopyanın gerçekçi olmadığına dair oldukça fazla argümanlar ürettiler bir yandan.
şey, İslam dünyasının birliğini
Son iki yüzyıldır,
İslamcı
Şeriatçı
üretild
Osmanlı'nın dağılmasını, ülkelerinin işgalini önlemek isteyen Müslümanlar, bir suçluymuş gibi bu etiketlerle damgalandı.
İngiltere, Almanya, Fransa, daha sonra da İsrail ve ABD'nin en çok dikkat ettiği şey, Osmanlı'dan doğan ve yayılan
Buna karşı ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Çünkü “Ümmet” ya da “İttihadı İslam” hayalinin gerçekleşmesi
dünyadaki tüm dengeleri etkileyecek güçte bir anafor yaratabilirdi.
Bugün, aynı korku ve aynı dikkat Batı'da devam etmektedir. Ne zaman ki Türkiye İslam dünyası ile ilgilenmeye başladı, ne zaman ki bir çok ülkede iktidarlar değişti, “Yeni Osmanlıcılık, Ümmetçilik, İslamcılık” tartışmaları yeniden başladı ve yeniden bir suçluymuş gibi insanlar damgalanmak istendi.
İşidçi
Suriye savaşı ve sonrasında yaşananlar, İslam birliğinin bir hayal olduğuna daha çok inandırdı insanları. Birbirini boğazlayan bu insanların, asla bir araya geleceğine inanmadılar. 'Bu vahşilerle bir araya gelmek istemeyiz' diyenler çoğaldı. Öyle ya, kafa kesen IŞİD'le kim birlik olmak ister ki?
Burada bir “İslam Birliği, İttihadı İslam” doğmasına engel olan şey nedir? Bence bunun en güzel cevabı, Avrupa Birliği'nin tarihinde gizlidir. Avrupa mezhep savaşlarını yüz yıl yaşadı. Tüm dünyayı içine alan Birinci Dünya Savaşı'nda 15 milyon insanın ölümüne neden oldu. Bunun acısı daha dinmeden, İkinci Dünya Savaşı'nda bu kez 40 milyondan fazla insanın ölümüne neden oldular.
Tam o dönemlerde biri,
diye sorsa, cevap ne olurdu? Birlik hayaline kim inanırdı? Hiç kimse. Ama oldu. Savaşın bitmesinden ve 40 milyon ölüyü toprağa gömdükten sadece 6 yıl sonra, 1951'de birlik için ilk adım atıldı ve bugünkü Avrupa Birliği doğdu.
Şimdi, Avrupa onca ölümden sonra birlik olmayı başarıyor da, böyle cinnet savaşlar çıkarmayan İslam dünyası neden
Nedense Avrupa birleşince
olmuyor, bilakis çok başarılı bir sosyoloji tezi oluyor da, İslam dünyası birlik olunca, neden ürkütücü şeyler insanların aklına getiriliyor ki?
“Ümmet, İslam Birliği” değil de
çok eskiden başladı.
İslam İşbirliği Teşkilatı bu hafta Türkiye'de toplanıyor. Bu konuları tartışmak için güzel fırsat.