Şehitler, siviller, ağır yaralılar, gaziler ve diğerleri... Bir ülke yine yasa boğuldu, yine acılarla, öfkeyle, hınçla doldu.
Bunları yaşarken, 'müttefik' dediğimiz ülkeler, acımızı paylaşmak yerine, 'Türkiye'ye gitmeyin' uyarısı yaptı.
Ermeni yasasını kabul eden, bu bombayı patlatan örgütün Suriye'deki koluyla ittifak yapan diğer 'müttefiklerin' yaptığı gibi, arkadan vurdular bizi.
Evet, paranoya haline getirmeyelim. Evet, komplo teorileri kurmayalım...
Neyle açıklamayalım peki tüm bunları?
İran, Rusya, ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Belçika.... düne kadar 'dost' dediğimiz ülkelerin, ardı ardına vurduğu darbeleri, nasıl açıklayalım? Üst akıl, alt akıl, Türkiye'ye yönelik komplolar, geleneksel düşmanlıklar... adını nasıl açıklarsak açıklayalım, gerçek şu ki, düşmanımızdan değil, dost bildiklerimizden darbe yiyoruz.
Peki ne yapacağız, ne olacak?
Bu dünyada geçerli tek bir kural vardır, güçlü olmak.
Güçlü olduğunuz için, haklı olursunuz bu dünya sisteminde.
Güçlü olduğunuz için, adil olursunuz.
Güçlü olduğunuz için, hukuka, evrensel ilkelere ve insan yaşamına en saygılı ülke ilan edilirsiniz.
Güçlü olduğunuz için, çevreye saygılı, sanata duyarlı, fikir hürriyetine önem veren bir millet olursunuz.
Dünyanın tüm kapılarını açan sihirli anahtar, güçlü olmaktır. Bizim gerçeğimiz de budur.
Bizim dünyaya anlatacak medeniyet hikayemiz var, doğru.
Bizim dünyaya anlatacağımız muhteşem bir din var, doğru.
Bizim dünyaya anlatacağımız, bir imparatorluk tarihi, bir adalet devleti, bir arada yaşama örneği var, doğru.
Ancak bunları ne kadar anlatırsanız anlatın, güçlü değilseniz, kimseye etki edemezsiniz. Atom bombasıyla yok ettiği Japonya'da hala Amerikan hayranlığı varsa; kan kusturduğu Vietnam'da, Küba'da hala saygı ile karşılanıyorsa, tek sebebi vardır: Güç.
Bize uymaz, bizim felsefemize, din anlayışımıza, tarihimize uymaz, doğru.
Güçlülerin kurallarını koyduğu oyunda oynuyorsak eğer, bu kurallara uymak zorundayız. Bir gün en güçlü devlet biz olursak, oyunun kuralını o zaman değiştirip,
diyebiliriz.
Belki de, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ayaklarımız üzerinde durmaya en yakın dönemdeyiz. Bir çok alanda güçlendik, kuvvetlendik. Ama yetmiyor işte. Sizin Ramazan ayınızı, bayramınızı, huzur günlerinizi kana bulayanların ve onların arkasındaki güçlerin canına okuyacak kuvvette değilsiniz hala.
Bu yüzden her alanda güçlü olmak için çalışmaya ihtiyacımız var.
Kim bunun için bir seferberliğe katılmaz? Çocuklarımızın geleceği için, güçlü bir ülke inşa etmeye kim itiraz eder? 'Kimse' diyoruz içimizden ama öyle değil, bir sorun var. Bunu bulmalıyız.