|
Sultanahmet"te kahvaltı

PPsikolog olsaydım, bir şekilde ruhu incinmiş insanlara verdiğim reçetenin ilk maddesine hep şunları yazardım: “Birkaç haftada bir Sultanahmet''e mutlaka gidilecek… Özellikle de hafta içi ve sabahları… Tek başınıza falan değil ama… Sevdiğiniz, sizi yormayacak biri … Öyle biri yoksa haber verin, ben gelirim…” (İkinci ve üçüncü maddeleri de daha sonra açıklayacağım)

***

Lamartine''in o eşsiz şiiri kulaklarımdaydı kaç gündür: “Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin/ Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz/ Zaman adlı denizde bir gün, bir lahza için / Demirleyemez miyiz?...”

Biz de aynen öyle yapacaktık, çarşamba sabahı; demir atacaktık ''öteki'' İstanbul''un en derin denizlerine…Yağmur ya da kar etkilemeyecekti gezimizi… Dönüş olamayacaktı bu seferden ne olursa olsun!.. İlk hedefimiz Sultanahmet, ileri!...

Neyse ki güneş vicdanlı davrandı o gün bize, gülümsemeye başladı hafiften, erkenden…

Her zamankinden biraz geç, her zamanki yerde buluştuk, arkadaşımla.. O buluşmayla biz de eşlik ettik güneşe, gülümseyerek… Dükkanlar yeni açılıyordu, dünyanın dört bir yanından gelecek turistler için… ''İyi ki turist değiliz'' diye geçirdik içimizden.. ''Sultanahmet bizim!''… Ver elini Çiğdem! …

***

Öyle ahım şahım bir yer değil Çiğdem pastanesi, lüks düşkünleri pek sevmez belki.. Tam da bize göre işte.. Sıcak, sevimli, yarı otantik… Daha çok evimiz gibi… Garsonlar da eve gelmişiz gibi karşılıyorlar zaten.. ''Bu kez'' diyorum, '' Bu kez bana bu bakır şekerliklerden mutlaka vermelisiniz'' ''Olmaz'' diyor garson yine gülümseyerek: ''Bunlar sayılı…'' Satmıyorlar bile…Oysa ne güzel dururdu evimde, üzerinde Çiğdem pastanesi yazan bu sevimli şekerlik… ''Gelemediğim zamanlarda bakar seni anardım Çiğdem'' diyorum ama nafile! Yok işte… Vermiyor bir tane… Olsun, ben yine de alıp gemimin demirini, gitmeye niyetli değilim!

Değişmez kahvaltımız su böreği geliyor ardından, tam da ''ben bu şekerliği nasıl alırım'' diye düşünüp, kasada para teklif etmeyi aklımdan geçirirken göz göze geliyoruz garsonla… Anlayacağından korkup niyetimi, yumurtaya benzeyen bardaklarda gelen çayını soruyorum Çiğdem''in: “Nerede kuzum, Çiğdemim, buram buram çayın, hı.? Söz vallahi bu şekerlikleri çalmayacağım” Ve hepsinden sıcak muhabbet sarıyor ikimizi… Kimin umurunda Çiğdem''in şekerliği…

Oysa böyle miydi Sultanahmet eskiden.. Kıyamet kopmuştu bir keresinde.. Akşamdı… En sıcak günlerinden biriydi yazın.. İkimiz de çok üşümüştük o gün, bu dizeleri yazdırmıştı bana nefretin: “Satır satır ok fırlıyor/ Yaprak yaprak kan damlıyor / Sözlerinden / Hınçla, nefretle konuşuyor / Öteki sen../ Konuştukça konuşuyor / Nasıl gideceğimi düşünmeden / Sultanahmet''ten…”

Artık daha güzel Sultanahmet görünüyor gözüme… Soğuk günler çoktan geride kalmış işte.. Çiğdem''le en kısa zamanda buluşmak üzere vedalaşıyoruz, Çorlulu Medresesi''ne gitmek için.. Şimdi bol köpüklü kahve zamanı…

En sakin saatlerine biz eşlik ediyoruz Çorlulu''nun … Orta bahçede birkaç masa var yine, birbirinden habersiz… Zaman da umursamıyor burada insanları, ''banane'' demiş bırakmış işi gücü, yan masada oturuyor bizimle birlikte … Su sesleri geliyor az ötedeki şadırvandan… Bir ara kalkıp taklit yapmaya başlıyor arkadaşım, bu kez onu yadırgamıyorum… İnsan burada hiçbir şeye kızamıyor ki! Hem çok da tatlı görünüyor doğrusu! Adamı şair eder bu Sultanahmet, yine birbiri ardına dökülüyor dizeler:

“Duvar saatinin tiktakları arasında kayboldu nefesim / Ben artık bir göçebeyim../ Sesim alacakaranlığında memleketimin / Bir ezan sesine tutundu / O saatlerde kondurdu yıldızları ellerim… / Ilık bir bahar sabahı / Annemin demlediği çayın peşine düştüm / Pembe yanaklı, çiçekli fistanlı kadını arıyor gözlerim / Son olarak benliğimi kaybettim / Dost muhabbetinde içilen bol köpüklü bir Türk kahvesinde / Zaman, öyle sakin / Öyle masum / Öyle sevecendi ki!

Haydi Sultanahmet''e… Özellikle hafta içi ve sabahın en erken saatlerinde!...

15 yıl önce
Sultanahmet"te kahvaltı
Gençlere emanet…
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?