|
O kibir seni bitirecek…

Her insan kendini beğenir. Kendini sever. İnsan olmaklığın bir gereğidir bu. Kendini sevmeyen ve kendini beğenmeyen, başkasını da sevip beğenemez. Normal olanı bu.

Sadece kendini seven ve yalnızca kendini beğenen birinin davranışı anomalidir. Bir tür sapmadır. Öylesine bir sapmadır ki narsisizme kadar ucu açık olan tehlikeli ve marazi bir araza düçar eder insanı.

Bu tür insanlar adeta kendilerine taparlar. Kendilerini her şeyin merkezine oturturlar. Bütün başarıların kendileri sayesinde geldiğine inanırlar. Bütün başarıların da ancak kendileriyle sağlanabileceğini varsayarlar. Süper ego sahibi oldukları için herkesin kendileri karşısında önlerini iliklemesini isterler. Eleştirilmekten hazzetmezler. Ama biteviye eleştirip dururlar. Hiçbir başarısızlığı kendilerinden bilmezler. Bütün başarısızlıklarına mutlaka bir kılıf bulurlar. Başarısızlıklarının müsebbibi olarak da hep başkalarını görürler. Sürekli bir bahanenin arkasına sığınırlar.

Narsisizmle bütünleşen kibir şeytanın vasfıdır. Bütün şeytanlıkların anası işte bu marazi sapmadır.

Sahip oldukları para, güç, makam-mevki dolayısıyla kendilerini adeta yeryüzünün Tanrısı gibi gören Fravunların ve Nemrutların yapıp ettikleri malumdur. Akıbetleri de. Ne yazık ki insan ders almasını pek bilmeyendir. Gücün ayartıcılığı karşısında kendi nefsini Tanrılaştıran yegâne mahlûktur. Şeytandan ders çıkarmış olsalardı Şeytanın ayak izlerini takip etmezlerdi. Şeytanlaşmazlardı. Kendilerini şeytanlaştırmaya iten insanları da çevrelerine sokmazlardı.

SEÇİLMİŞ KRAL MISINIZ SİZ?

Demokrasilerde seçilmişlik bir kibir vesilesi değildir. Seçilenler de herkesten en iyi, en değerli ve en büyük oldukları için seçilmezler. Partiler demokrasisi marifetiyle seçilenlerin elde ettikleri güç vesilesiyle insanlığa nasıl kötülükler ettiği bilinmeyen şey değil. Seçilmişlik önemlidir lakin her şey değildir ve dahi her şeyin ölçütü değildir.

Seçilenin kendini kral zannedip herkesin artık önünde el pençe divan durması gerektiğine inanması tam bir anomali halidir. Seçilmişlik her şeyin ölçütü değildir. Seçimle başımıza kral seçmiyoruz ki seçilmişlik her şey için yeter sebep olsun.

Kuşkusuz seçilmişler atanmışlardan üstündür demokrasilerde. Bu üstünlük ne adamlık, ne de moral değerler bahsinde geçerli bir üstünlüktür. Bu üstünlüğün bir tek tarifi vardır. O da şudur: Seçilmişler atanmışlara emir verirler. Nihai otorite ve son söz seçilmişlere aittir.

Ülke yönetiminde seçilmişlerden oluşan sivil otorite nihai otoritedir. Kurumlar ve bürokrasi sivil otoritenin emrindedir. Sivil otoritenin yetkesi krallık yetkesi değildir; anayasa ve yasalarla kayıtlanmış bir yetkedir. Sonsuz ve sınırsız değildir. Kayıtlı, belirli ve sınırlı bir yetkedir.

Seçildiği için artık kendini tüm ülkenin ve herkesin mutlak sahibi/kralı olarak gören birisi bilesiniz ki ülkeye de yönettiği şehre de zarar verir.

Seçilmiş yönetici bir kral değil bir hizmetkâr olduğunu bilerek hareket ettiğinde üstündür, değerlidir ve anlamlıdır.

İMAMOĞLU’NUN SORUNU VE SORUNLU ANLAYIŞI

İstanbul Belediye Başkanı kişisel olarak kendini herkesten büyük görebilir. Bu onun sorunudur. Lakin kendini seçildiği için herkesten büyük görmesi, hepimizi ilgilendiren bir sorundur. Zira bu anlayış hepimize yönelik bir tahkir ve tezyifi içeriyor. İşte buna şiddetle ve hiddetle karşı çıkarız.

İmamoğlu belli ki demokrasiyi bilmiyor. Ülke yönetiminden bîhaber. Narsisizmle buluşan kibri, züccaciye dükkânına giren fil misali. Ha bire kendi nefsini odağa alarak her şeyi kırıp döküyor, herkese hakaret etmeyi marifet biliyor. Öylesine ki kendisini o makama taşıyan genel başkanına bile düne kadar “Ben varım, ancak ben’le zafer kazanılır, sen kimsin, otur oturduğun yerde!” anlamına gelecek davranışlar sergilemeyi siyaset zannediyor.

BAKAN ATANMIŞ DEĞİL, SEN DE KRAL DEĞİLSİN

Başkanlık sistemlerinde doğrudan halk tarafından seçilen başkan bakanları kendi belirler. Bu atanmışlık yukarıda çerçevesini çizdiğimiz bürokratik bir atanmışlık değildir, siyasi bir atanmışlıktır. Atanan bakanların kendi bürokrasileri vardır ve o bakanlar atadıkları o bürokratlarla iş tutarlar. İmamoğlu’nun düz atanmışlık veya şeklî atanmışlık üzerinden sarf ettiği sözler, çoklarının da müptela olduğu cehaletle alakalı.

İmamoğlu’nun bu bilmezliği tolere edilebilir lakin seçilmiş kral edasıyla Ulaştırma Bakanı için kullandığı sözler zinhar affedilemez.

“Ben seçilmiş başkanım, sen ise atanmış birisin. Karşımda düğmelerini ilikleyeceksin” lafı neyin nesidir, hangi hâletirûhiyenin ifadesidir!

O bakan senin atadığın biri değildir ki karşında düğme iliklesin, bu bir.

O bakan senin anladığın tarzda atanmış bir memur değildir, sen de seçildin diye herkesin karşında düğme iliklemesi gereken bir kral değilsin, bu iki.

Kendinin atadığı memurlara, yani atanmışlarına karşı bile bu ön mecburiyeti bu tarz kaba ve kırıcı koyamazsın, bu da üç.

TAHKİRİ VE TEZYİFİ ESAS ALAN BİRİ ŞEHREMİNİ OLAMAZ

Hızını alamayıp “O zavallı bir arkadaştır” demen ise artık kibrini aşan bir başka siyasi sefaletin ifadesidir.

Bir başkanın dili herkese karşı nazik ve nezih olmalıdır. Nefsini azmanlaştırmış, dilini zehre dönüştürmüş, öfkesini kontrolsüz bir gücün emrine koşmuş bir belediye başkanı o şehrin emini olamaz.

Bir insan evvela şunu düşünür. Biri kalkıp aynı hakaretimiz sözleri üzerime boca etse ben ne hissederim?

Rahmetli büyük üstad Cemil Meriç adaleti ne güzel tanımlar: “İnsan haysiyetine saygı.”

Bir bakanın haysiyetine saygı duymayan biri sıradan insanların haysiyetine saygı duyar mı hiç?

Başkasının nefsini kendi nefsi gibi, haysiyetini kendi haysiyeti gibi bilmeyen biri asla emin sıfatına sahip olamaz ve dahi adaleti tesis edemez.

#İstanbul Belediye Başkanı
#İmamoğlu
#Cemil Meriç
2 years ago
O kibir seni bitirecek…
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler