|
Geçmişten Geleceğe Mısır Ve Türkiye

Mısır, Makedonyalı İskender''in fetihlerinden itibaren Helenistik imparatorluğun bir parçası haline gelir. Daha sonra ise, özellikle Kleopatra döneminde, Roma imparatorluğunun önemli bir ülkesi olur. M.S 395''te Roma imparatorluğu Doğu ve Batı diye bölününce, Mısır Doğu Roma içinde kalır.

Hz. Ömer zamanında Amr Bin s tarafından fethedilerek bilâd-ı İslam''a dahil olur. Hulefâ-yı Râşidîn devrinden sonra Emevi ve Abbasi idarelerinde kalır. Abbasilerin zayıfladığı dönemde ise bölgesel hanedanlar ortaya çıkar. Tolunoğulları (254-292/868-905) ve İhşidîler (323-358/935-969) bunların başlıcalarıdır. Ardından gelen, Şiî-İsmâilî Fâtımîler; Şâfiî-Kürt Eyyubîler (564-650/1169-1252); Kıpçak Memlüklüleri ve Çerkes memlüklüleri sırası ile Mısır''ı idare eden hanedanlardır.

Yavuz Sultan Selim 1516-1517''de Suriye-Mısır seferleri, Mercidâbık ve Ridâniye savaşları neticesinde, Suriye ve Hicaz ile birlikte Mısır ülkesini de Osmanlı topraklarına katar. Mısır, 1830''lu yıllarda, vali Kavalalı Mehmed Ali Paşa''nın ayaklanmasına kadar olarak Osmanlı''ya tam bağlı kalır. Yavuz''un fethi sonrasında Yerel olarak idare Çerkes memlüklüler''e bırakılsa da, Merkez''den tayin edilen çoğu Arnavut ve Boşnaklardan oluşan valilerce yönetilmiştir..

Napoleon idaresindeki Fransızların 1798''de Mısır''ı kısa süreli işgalleri sonrasında, Aslen Korça''nın Viskopie köyünden bir Toska Arnavutu olan, Kavalalı Mehmed Ali Paşa Mısır''a vali olarak gönderilir. Mehmed Ali Paşa Mısır''da ilkin idareyi elde tutan Memlüklü beylerini tasfiye ederek işe başlar. Bir gecede 200 civarında Memlüklü-Çerkes beyini katlettirir. Ardından Fransız sistemine dayalı yeni bir ordu kurar. Sürekli olarak Selanik limanından onbinlerce Arnavut askeri gemilerle Mısır''a sevk edilirek bunlardan yeni ve güçlü bir ordu tesis eder.. Arnavut askerlerinden kurulu bu ordu, 1227-1228/1811-1812 yıllarında, Hicaz''da 30 yıla yakındır süregelen Suûdî-Vahhâbî tasallutuna karşı uzun süren bir harekat düzenleyerek, Hicaz''ı tekrar Osmanlı idaresine bağlarlar. Ne var ki, Kavalalı''nın oğlu İbrahim Paşa idaresindeki ve çoğu Arnavut askerlerden oluşan Mısır ordusu, Osmanlı''ya karşı ayaklanarak sonunda Osmanlı ordusunu Nizip''te mağlüp eder. Kütahya''ya kadar ilerlerler. Akabinde 1839''da Rusya, Fransa ve İngiltere''nin devreye girmesi ile Hünkar İskelesi andlaşması imzalanır. Mısır''a imtiyazlı eyalet statüsü verilerek Kavalalı Mehmed Ali Paşa ve oğulları Hidivlik unvanı alır. Bu dönemden itibaren Resmen Osmanlı idaresine bağlı gözükse de Mısır fiilen Kavalalı Mehmed Ali Paşa ve oğullarınca yönetilir. Hidivler özel bir statüye sahip olur. Hidivler İstanbul boğazında, Hidiv Kasrı ile Hidivler yalısını yaptıran Hidivler Yaz aylarını İstanbul''da geçirirler. Ancak Osmanlılarla birlikte, İngilizler ve Fransızlar da Hünkar İskelesi andlaşması gereğince Mısır''da söz sahibi olurlar. Mısır''da Osnmanlılarla birlikte yüksek komiserlik bulundururlar. 1882''de İngilizler, Urâbî Paşa ayaklanması ve Süveyş kanalını bahane ederek, Mısır''a asker çıkarmak suretiyle işgal eder. Bu tarihten itibaren Hidivler Mısır''ı İngiliz işgali gölgesinde yönetmeyi sürdürürler. Birinci Dünya Savaşı patlak verince, İngilizler Osmanlıların Mısır''daki haklarını tanımayıp tek yanlı iptal ederler. 1915''teki Osmanlıların Kanal Harekatı yenilgi ile sonunçlanınca Osmanlıların Mısır''la tüm bağlantısı kopar. Hatta, İstanbul''da bulunan Hidiv, ülkesine dönemez. Bunun üzerine,İngilizler bunun yerine Hidiv Kasrını yaptırmış olan eski Hidiv İsmail Paşa''nın oğlu Fuâd''ı Mısır Kralı ilan eder.

Tüm bunlara rağmen, Gerek Hidivler ; gerekse bu aileye mensup Krallar döneminde Mısır''da Osmanlı kültürü ve idari sistemi devam eder. Başbakanlar ve rütbeliler "Paşa" ünvanı ile anılır. Mehmed Ali Paşa''nın kurduğu Bulak Matbaasında Arapça, Farsça ve Türkçe birçok eser basılmaya devam eder. Türkiye''de 1926''da yasaklanmasına karşın, Fes yaygın olarak giyilmeye devam eder.1924''ten itibaren Türkiye''de yasaklanan Osmanlıya ait, Evkâf Nezareti, Nakibu''l-Eşraflık, Surre Eminliği, Meclis-i Meşâyih gibi dini ve idari kurumlar Mısır''da bu dönemlerde de devam eder. Hatta Mısır''da Osmanlı vakıflarına ait arazi ve mallarla ilgili tasarruf hakkı da, bu vakıfların Türkiye''de yaşayan mütevellilerince sürdürülegelir. Ancak,1952''deki General Necip liderliğindeki askeri darbe; devamında 1954''te Cemal Abdünnâsır''ın idareyi ele alması bu geleneğin ve bağın sonu olur. Seküler-ideolojik militer Arap milliyetçiliğini esas alan Abdünnâsır idaresi ülkedeki tüm geleneksel müesseseleri Ezher dahil atıl bırakıp dumura uğratır. Oysaki, bugün bile sadece Kahire''de Cami, Medrese, Tekye, Türbe, Çeşme ve sebil olmak üzere 150''ye yakın Osmanlı eseri hala hayatiyetini devam ettirmektedir. Bunlar içinde Halvetiyye''nin Gülşeniyye kolunun kurucusu Şeyh İbrahim Gülşenî''nin (Vefatı: 940) (Memlüklü Müeyyediye Camii, arkasındadır.) Tekke ve türbesi ilk bilinen Osmanlı eseridir. Bugün halen harap halde ayaktadır. Mısır''daki Eyyubî-Kürt, Memlüklü Çerkes eserleri de bir hayli çoktur. Eyyubî-Kürt eseri olan Mısır kalesi ve İmam Eş-Şâfiî türbesi; Memlüklü-Çerkes eseri olan El-Müeyyediye Camii başlıca eserlerdir. Ayrıca, Mısır''da Osmanlı dönemi inşa ve tamirlerine ait birçok Türkçe kitabe halen mevcudiyetini sürdürmektedir.

Tüm bu bağlara bakıldığında, I. Dünya savaşı akabinde kopan ilşkilerin, Abdünnâsır ve haleflerinin diktatöryal yönetimlerinin geçen yıl sona ermesinin ardından yeniden sağlıklı bir şekilde kurulması elzemdir. Mısır''da hala kendilerini, türk, kürt, Çerkes, Arnavut, Boşnak olarak Osmanlı bakiyesi gören birçok aile vardır. Cemal Abdünnâsır''dan beri sürekli darbe yiyen Mısır ekonomisi kültür/medeniyetinin yeniden inşasına Türkiye öncülük edebilir. Mısır''da Tolunoğulları, Fatımî ve Eyyubî eserlerinden, özellikle İmam Eş-Şâfiî külliyesinden başlanarak harap ve metruk vaziyetteki eserlerin restorasyonu önem arzetmektedir. Selahaddin Eyyubî tarafından inşa edilen bu külliye ve türbede, Memlüklü, Osmanlı ve Hidivler dönemine ait tamir kitabeleri yan yana durmaktadır. Bu anlamda, Türkiye''nin bu külliyeyi restore etmesi ortak bir medeniyet inşasını sembolize etmesi açısınsdan hayati derecede önem arzeder. Ardından, harap vaziyetteki Eyyubî eseri olan Kahire kalesi, Kahire Gülşenihânesi, Mevlevîhanesi, Sinan ve Süleyman Paşa camileri, Şeyh Abdülvahhab Eş-Şa''rânî , Ebu''l-Hasen Ali Eş-Şâzelî, Sivaslı Fakîh Şeyh Kemaluddin İbn Hümam, Bayburtlu Şeyh Ekmeluddin türbeleri Türkiye''nin ilgisini beklemektedir. Yanısıra, uzun yıllar Mısır''da yaşayıp, kabirleri orada bulunan, ünlü Nakşibendi-Hâlidî şeyhi Şeyh Muhammed Emîn El-Kürdî (Vefatı:1916), Şeyhülislâm Mustafa Sabrî (Vefatı:1954) ve Düzceli Şeyh Muhammed Zahid El-Kevserî (Vefatı:1952) gibi mutasavvıf ve ulema bu bağı son asırdaki temsilcileri olmuşlardır. El-Mukattam dağı eteklerinde kilometrelerce uzanan Karafe mezarlıklarında bulunan ve nüfusları milyonla ifade edilen, mezar-evlerde yaşayan yoksul insanların durumuna çözüm bulma konusunda TOKİ projeleri aracılığı ile yatırımlar yapabilme şansına da sahiptir. Mısır''da çeşitli alanlarda ortak ticari-kültürel faaliyet ve yatırımlar konusunda bir hayli bakir alan bulunmaktadır. Bu anlamda, tahi ve kültürel ortak faaliyetlerin yanı sıra, Belediyecilik, Tarım ve Turizm Türkiye''nin kardeş Mısır''a katkı sunacağı başta gelen ortak yatırım alanlarıdır.

12 yıl önce
Geçmişten Geleceğe Mısır Ve Türkiye
Türkü sözlerinin şiir değeri II
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…