|
Türkiye ve bölgeyi bekleyen sorunlar

30"lu, 40"lı yıllardan itibaren Türkiye"yi çevresine kapatan/yabancılaştıran bir "İstikrar Ülkesi/İstikrar Adası" söylemi vardı. Bununla, çevresine özellikle Orta Doğu ve Balkanlara duyarsız, tarihi ilişkilerini dondurmuş bir siyasal yapı, resmi ideolojiyi meşrulaştırmaya yönelik bir söylem dayatıldı. Her ne kadar Sadabad ve Bağdat Paktları gibi açılımlara girildiyse de, bu çevresine kapanma/yabancılaşma, çevresini/ bölgesini kendisine haram kılma gerçeğini değiştiremedi.

Asıl itibariyle, Türkiye"nin İkinci Dünya Harbinin ardından bu pırangayı kırmaya yönelik adımları atması beklenirdi. Gerçi Menderes İdaresi döneminde İngiltere"nin gözetiminde, Irak, Pakistan ve İran"la birlikte Bağdat Paktı oluşturulduysa"da, 1958 Temmuzunda Irak"ta General Abdülkerîm Kasım tarafından gerçekleştirilen Şerifler Hanedanı ve Başvekil Nuri Said Paşa"nın katledilmesi ile sonuçlanan kanlı askeri darbe ile sonlandırıldı. Suriye sınırına, kaçakçılığı önlemek gerekçesi ile döşenen mayınlar bu yabancılaşmayı katmerleştirdi. Türkiye"de de 27 Mayıs darbesi, Batı"nın izni ve gözetimi altında da olsa, bu tarz açılımların önünü uzun süreliğine kapattı.

30"lu yıllardaki resmi ideolojinin ve etkisinin çok uzun sürmesinin bedeli, Türkiye"nin çevresine yeniden açılması ile ilgili birçok değerli fırsatların kaçırılmasına neden oldu. 80"li yıllarda Orta Doğu"ya yönelik ticari ve kültürel bazı açılımların artış göstermesine rağmen, zaten Harb-i Umûmî akabinde hiçbir zaman istikrar görmeyen Orta Doğu Coğrafyası, çalkantılarla dolu bir bölge haline geldi.İsrail"in kurulmasının oluşturduğu travmaların yanı sıra; İran-Irak Savaşı, Birinci Körfez Savaşı, 2003"te Irak"ın işgali, en son Suriye ve Libya"daki iç savaş, Mısır"daki darbe, Yemen"deki olaylar vs. bunların tümü bölgeyi geleceği belirsiz bir kaos ortamına sürüklemiştir.

Kuzey ve Orta Mezopotamya gibi İslâm Coğrafyasının göbeğinde baş gösterip, büyüyerek bir kör düğüm haline gelen Kürt ve Alevi meselesi, daha da belirsiz bir geleceğe işaret etmektedir. Yanısıra, öteden beri zaman zaman alevlenen mezhebi gerilimlerin, Irak"ın işgali akabinde ülkede ve özellikle Bağdat"ta oluşan yeni siyasal durum ve Suriye olayları, IŞİD"in yükselişi ve Körfez ülkelerinin tutumu mezhebi gerilimlerin iyice artışına yol açmıştır. Bağdat"ın 17. Yüzyıl başı/Şah Abbas dönemi statüsüne geri döndürülme çabası, Yemen"de Saâde bölgesindeki Husî sorunu bunun başlıca göstergesidir.

Ortadoğu"da süreçlere müdahale edebilecek potansiyele sahip olan Türkiye"de ise, Türkiye"yi bir demir kafes"e hapsetmiş olan Misâk-ı Millici, çevresine yabancılaştıran resmi ideolojinin çok uzun süre hakimiyetini sürdürüyor olması, yıllardır fırsat kaçırttığı gibi, manevra kabiliyetini olabildiğince kısıtlamıştır. Türkiye"nin çevresine ve bölgeye yönelik uzun vadeli stratejiler geliştirip uygulamaya koymasını uzunca bir süre önlemiş, olaylara hazırlıksız yakalanma konumuna sürüklemiştir. Türkiye, çevresinde oluşan kaosun kuşatması altına alınmıştır. Resmi ideolojinin, ulus-devletin oluşmasına/ gelişmesine sebebiyet verdiği hem Kürt hem Alevilik Meselesi, henüz bir çözüm aşamasına ulaşmadığı gibi artık neredeyse bölgesel bir sorun haline gelmiştir. Resmi ideoloji ve ulus-devletin tek-tip dayatmacı yapı ve siyaseti, bu sorunların zamanla daha da büyüyerek gelişmesine sebebiyet vermiştir.

Resmi ideoloji, sadece Orta Doğu"da değil Balkanlarda da Türkiye"nin önüne birçok engel çıkaran bir işlev gördü. Doğu Blokunun çökmesinin ardından, bölgeyle yeniden bağ kurulabilmesi yönündeki önemli fırsatlar kesinlikle değerlendirilemedi. Bosna ve Kosova olayları esnasında, Türkiye"nin hareket kabiliyetini önemli ölçüde kısıtladı. Balkanlar/Rumeli"ye yönelik resmi ideolojinin oluşturduğu kronik kayıtsızlık ve ulus-devletin yol açtığı, bölgedeki en büyük Müslüman nüfusu oluşturan Osmanlı bakiyesi gayr-i Türk Müslüman unsurları görmezden gelme politikası alışkanlıkları, Türkiye"nin önüne çıkan önemli bir engel"dir. Özellikle, en kalabalık Müslüman nüfus olan Arnavut ve Boşnak unsurunu görmezden gelen bir dış politika anlayışının vakit kaybetmeden aşılması yönünde adımlar atılması gerekmektedir.Üstelik Türkiye"de 10 milyon civarında Arnavut ve Boşnak vatandaş bulunurken..Oysaki, Osmanlı saray idaresinde ve askeri gücü olarak en kuvvetli topluluklar Arnavutlar ve Boşnaklardı. Arnavutlar 33, Boşnaklar ise 29 sadrazam çıkarmıştı.

Türkiye"de son 10-12 yılda gerçekleştirilen reformlarla mesafeler alındıysa da, on yıllarca biriken sorunların ağırlığı halen ciddi olarak hissedilmektedir. Ayrıca, bugün artık ehlileştirilmiş adıyla "uluslar arası kamuoyu" adı verilen eskinin Düvel-i Muazzama vesayeti de buna eklenince ağırlık daha da etkisini hissettirmektedir.

Bunca sorun içerisinde, bölgenin en stratejik ülkelerinden biri olan Türkiye"nin bu sorunlara kayıtsız kalması, eski/kronik kayıtsızlık siyasetini sürdürmesi mümkün değil. Zaten, bugüne kadar kaçırılmış fırsatlar, kaybedilen zaman fazlasıyla başlı başına bir sorun yumağı oluşturmaktadır. Yeni ve gerçekçi; hayalcilik ve maceracılıktan uzak, stratejik manevra kabiliyetini genişleten donanımlı/aktif kadrolara ve tarz-ı siyasete ihtiyaç hissedilmektedir.

10 yıl önce
Türkiye ve bölgeyi bekleyen sorunlar
İşkence mi dediniz?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim