
Öncelikle şunu kabul etmek lazım ki, Abdullah Öcalan''ın Türkiye getirilmesi ya da getirtilmesi çok önemli bir siyasi başarıdır. Öcalan''ın Suriye''den çıkışıyla başlayan hızlı düşüşü artık noktalanmış, PKK hareketinin geleneksel çizgisinin de sonuna gelinmiştir. Uzun bir süredir zayıflama sürecine girmiş bulunan PKK hareketinin artık "ayrılıkçı" çizgisini koruyabilmesi ve bunun için dünyada siyasal destek bulabilmesi mümkün değildir. Zaten, Öcalan''ın İtalya''ya gelişinden Türkiye''ye getirilişine kadar geçen sürede yaşananlar dikkate alınırsa PKK''nın Avrupa''da eski parlak günlerine dönmesinin imkansız olduğu da anlaşılmaktadır. Avrupa''sız bir PKK''nın siyasi varlığı ile yokluğu arasında bir fark olmadığı ortadadır. Dün, Yunanistan temsilciliklerinin ard arda PKK saldırılarına uğraması da adeta bu bitişin finali gibiydi.
Türkiye, Öcalan''ı bulunduğu yerden çıkartarak kazandığı avantajı dün bir anlamda taçlandırırken geride cevaplanması çok zor sorular da kalmıştır. Bunlardan ilki operasyonun gerçek boyutunun ne olduğudur. Hatırlanacağı gibi, Başbakan Bülent Ecevit, daha bir hafta önce "Öcalan''ın Rusya''da olduğu zannediyorum. Ama, bunu bir şey bildiğimden söylemiyorum" diyerek bugün gelinen noktanın çok uzağında bulunduğunu göstermişti. Bu yüzden olacak, konuyu yakından izleyen bazı uzmanlar, Türkiye''nin operasyonda aktif bir rol oynadığı konusunu inandırıcı bulmuyorlar. Hasan Köni''ye göre Türkiye, operasyonun Kenya ayağında rol almadı ve Öcalan Yunanistan''dan alındı. Mahir Kaynak ise, konunun polisiye yönünü önemsemiyor. Kaynak, Öcalan''ın gelmesini polisiye bir başarıdan çok siyasi bir başarı olarak değerlendiriyor ve Avrupa''nın Kürt hareketi üzerindeki nüfuzunu kaybedişine dikkat çekiyor. Zaten, asıl önemli soru da bu noktada ortaya çıkıyor. Bundan sonra ne olacaktır?
Kürt hareketinin sınırlı da olsa bir siyasallaşmaya doğru yöneldiği ortadadır. Ve bu siyasallaşmayı hedefleyenlerin de buna ihtiyacı olanların da kullanabilecekleri zemin cari siyaset alanıdır. Yani, dış faktörlere dayalı bir siyasallaşma sürecini tatbik etmek ihtimal dışı bir seçenek haline gelmiştir. Dolayısıyla da bu saatten sonra artık "ayrılıkçı" bir Kürt hareketinin örgütlenmesi söz konusu olamayacaktır. Bu saptamanın doğal bir sonucu olarak kavga yani savaş döneminin de sonuna gelinmiş olduğunu kabul etmek gerekiyor. Kürt sorunu ya HADEP üzerinden yeni bir siyasallaşma mecra arayacak ya da merkez partilerin bu konuyu eskisinden daha ciddi bir şekilde ele almaları sonucu doğacaktır. "Eli kanlı bir Bebek katili" portresinden pasif bir siyasi kimliğe doğru yöneliş kaçınılmazdır. Ecevit''in Öcalan''ın yakalandığı haberini verdikten hemen sonra "dağdaki aldatılmış gençlere" yönelik pişmanlık yasasından yararlanma çağrısı siyasallaşmanın düşünülenden daha hızlı gelişeceğini göstermektedir.
Bu süreçte ABD''nin tesirini gözardı etmek de "maalesef" zor görünüyor. Çünkü, inkar etse bile ABD yönetiminin Öcalan''ı Türkiye''ye hediye etmesinin ve üstelik bunu Yunanistan eliyle gerçekleştirmesinin, en azından Kuzey Irak politikasına yönelik yansımaları olacaktır. ABD yönetiminin bugünden sonra giderek hızlanacağı anlaşılan içerideki siyasallaşma eğilimini, bölgede sürdürülebilir bir istikrara tahvil etmeye çalışacağı açıktır. 17 Eylül''de yapılan Washington Zirvesi''nde bölgedeki Türkmen varlığını dışlayan, Türkiye''yi ise gözlemci statüsünde tutmaya özen gösteren ABD''nin Kuzey Irak''ta bir Kürt Federasyonu için atacağı adımlar önümüzdeki dönemin en önemli dış politika problemi olmaya namzettir.
Şekli ne olursa olsun Öcalan''ın bugün Türkiye''de bulunuyor olmasının herkesi memnun etmeli. Ancak, FP, DYP ve ANAP gibi üç büyük parti dururken olayın dördüncü parti olan DSP''nin liderinin başbakanlığına denk gelmesi de ilginçten öte hesaplanmış ve anlamlı bir tesadüftür. ABD başta olmak üzere bütün Batı''lı güç odakları Öcalan''ın iç siyaset açısından ne derece önemli bir malzeme olduğunu biliyor olmalılar. Bu yüzden, Kutan, Çiller ya da Yılmaz''dan herhangi birisi başbakan koltuğunda otururken Öcalan Türkiye''ye getirilmiş olsa başbakanın partisi lehine doğacak siyasal sıçramanın dengeleri olağanüstü şekilde bozacağı hesap edilmiş görünüyor. Bu durumda, bir "şahıs partisinin lideri"nin başbakanlığı en uygun seçenek gibi görülmüş ve Ecevit''e bütün siyasi hayatı boyunca elde edebileceğinden daha fazla güç bir gecede aktarılmıştır. Tam da seçimler öncesinde doğan bu "ısmarlama" şansın bazı partiler açısından ne büyük bir talihsizlik olduğunu ise söylemeye gerek yok. Mesela, güle oynaya Yılmaz hükümetini yıktıran ve Ecevit''i tek başına başbakanlık koltuğuna oturtan Baykal''ın CHP''si gibi...
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.