|
‘Alarm’…

ABD,
Kıbrıs-Yunanistan eksenini kurarak Akdeniz dinamiklerini yeniden ayarlıyor ve güç dağılımını yeniliyor.
Kıbrıs böylece, bölgedeki kriz ağının merkezlerinden birine dönüşüyor…

Yine Amerika bunu yaparken, Ankara’ya bir toplu mesaj da gönderiyor; ‘yerini bil’… ‘Seç’ anlamındadır, ‘haddini bil’ de o ‘yer’in içinde zaten…

Yüksek riskli bir durumla karşı karşıyayız. Yeni kriz merkezi üzerine çok şey söyleyeceğiz. Son tahlilde iş askeri güce geliyor ve Türkiye şimdiden bunu yapıyor…

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu; “… oraya daha fazla güç göndereceğiz ve silah olarak da ne ihtiyaç varsa onları da karşılayacağız”. (29/09.)

Fevki de gerekecek görünüyor…

***

‘Çok şey var’ dedik ya…

Bir
, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusunda haklı diretişini sürdüren Türkiye, GKRY’nin NATO’ya üyeliğinin önüne getirilebileceğini düşünmeli. Bu konu Türkiye-Batı/NATO ilişkileri tartışmalarının ‘ayrılmaz parçası’; çünkü, “üyeliğe kabul sürecinin sulandırılabileceği, oy çokluğu” fikirlerinin ortaya atıldığı dönemde yaşıyoruz. Ankara’nın oyu olmadan bunun sağlanması mümkün değil.. Ama
normal şartlar
altında! Kıbrıs artık anormaldir.
İki
, Akdeniz enerji rezervleri; bu kalem bir yandan Atina ile ilişkilerde daha daha alev alacak potansiyel geliştirirken (son
Libya
adımımız buna ilişkindir), Avrupa’nın Ukrayna nedeniyle acil ihtiyaç duyduğu enerji ve yollarını da jeopolitiğe katmış durumda. Bu konuda bir “helalleşme” arandığı ortada.
Üç
, Türkiye’nin, Kıbrıs’ın yeni stratejik konumunu, ürettiği tehlikeleri hızla kavradığını görüyoruz; Cumhurbaşkanı’nın BM Genel Kurulu’nda yaptığı Kıbrıs çağrısının anlamı oydu.
Dört
, Washington’un Kıbrıs üzerinden yeni harita yapma planı hakkında şüphesi kalan yoktur herhalde ama illa ‘kanıt görelim’ diyen varsa, bu yeter;
ABD’nin Kıbrıs Rum yönetimi üzerindeki savunma kısıtlamalarını kaldırması,
başka şeye ihtiyaç kalmadan alarm zillerini çaldırmıştır.
Beş
, eldekileri saymayı sürdürelim; Yunanistan ve Güney Kıbrıs’a yönelik ağır silah yığınakları, savaş uçak ve helikopterleri yanında özellikle
füze ve menzilli radar sistemlerini
de alarm sirenlerine katmalıyız…
Altı
, Türkiye’nin ABD’ye, “iki ülke arasındaki dengeyi bozma” ikazının da bu zaman diliminde gelmesi, adadaki askeri varlığını, “ne gerekiyorsa” boyutunda artırması, Kıbrıs’ın sadece yeni kriz merkezi olarak değil,
olası bir çatışmanın da kıvılcımı
olabileceğinin değerlendirildiğini gösteriyor…
Yedi
, mevcutların vazettiği gerçeklikle yüzleştik;
ABD, Yunanistan ve Rumların arkasında duruyor, maksimalist taleplerine destek veriyor. Son örneği, Rum kesimi silahlı kuvvetlerini “kardeş ordu” ilan etmesi ve Ukrayna’daki gibi eğitme
kararı almasıdır. Türkiye’nin 70 yıllık NATO ilişkileri dahi böylesi “kardeşliğe” mazhar olamamıştır.
Sekiz
, Ankara’nın KKTC politikalarında diplomatik hareketlenmeler de izliyoruz. Biri, uzun süredir haberleri uçuşan, Rusya’nın KKTC’yi tanıyacağına ilişkin söylencedir. Gerçeğe evrilmesi konusunda beklenti ve talep olduğunu anlıyoruz. Güney Kıbrıs uzun süre Rus yatırımları, oligarkları ve siyasetine ev sahipliği yaptı. İki taraf arasında bu minvalde resmi anlaşmalar da vardı. Hepsi
ABD ve İngiltere
tarafından bozuldu, Rusya adadan atıldı. Şimdi Türkiye’nin Moskova dahil bir çok başkentle bu yolda görüşmeler yaptığını söyleyebiliyoruz. Bunların içinde
Azerbaycan
gibi dost ülkeler,
Türk Devletleri Teşkilatı
üyesi olanlar hatta
Hindistan
’ın bile olduğunu yazabiliriz. Sürprizler de var!
Dokuz
, gelişmeleri Türkiye’nin girdiği
seçim sürecinden
gayrı düşünemeyiz.
‘Altılı Masa’
nın son toplantısının ardından-herkes Cumhurbaşkanı adaylarını beklerken-yayınlanan bildiride münhasıran bu konuya yer açılmasını not etmeliyiz; “… İktidar, Ege’deki Türk-Yunan dengesinin Atina lehine bozulmakta olduğu gerçeğini hamasi nutuklarla örtmeye çalışmaktadır”. İlginç;
‘Dengeyi kim bozuyor’
sorusunun Altılı Masa ‘uzmanları’ tarafından görmezden gelindiği anlaşılıyor. ‘İktidar olduğumuzda dengeyi düzelteceğiz’ demek istiyorlar. Tabii,
kim bozuyorsa onunla normalleşerek…
On
, seçimlerin sadece Türkiye özelinde görülmediğini anlamalıyız. ‘Onlara’ göre geniş bir alanı düzenlemek için Türkiye’nin düzenlenmesi, yani seçimlerin düzenlenmesi şarttır ve böyle yapıyorlar.

Geliyoruz Türkiye’nin dış politika ve ulusal güvenlik anlayışındaki hassasiyetini, “gerçekleri örtme” gören mahfillere ve sığ bir kitleye işin önemini anlatmaya…

***

ABD, Türkiye’nin stratejik özerkliğini korumasından rahatsız.
Rusya’yla ilişkilerinden çok rahatsız. Bu ülkeye yönelik kuşatmayı zayıflattığımıza inanıyor.
Şimdiye kadar Türkiye’ye bu konuda uyguladığı baskı yeni aşamaya geçiyor.
Başlangıç adımını, iş dünyasına yazılan mektuplar ve MİR uygulamasının engellenmesi sayabilirsiniz.
Amerika, Türkiye’nin sadece güçlü ulusal duruşundan değil,
küresel hegemonyasını yaralayan dış politika adımları atmasından da huzursuz.
Çok kutupluluğu teşvik ettiğine inanıyor. Şanghay İşbirliği Örgütü’ zirvesini bunlardan sayıyor…
Özellikle Amerikan askeri kanadı Türkiye’ye daha çok abanılması gerektiğini savunuyor. Onların açısından
Baltık’tan Avrasya’ya kadar jeopolitik, Türkiye’nin duruşunun bozulmasını gerektiriyor.
Seçimler de bunun stratejik ayaklarından birine dönüşüyor.
Hülasa, Türkiye de, İncirlik, Kürecik, vb., stratejik Amerikan varlıkları üzerinde daha çok düşüneceği, Montrö’yü sıkılayacağı, ABD’nin güney sınırımızdaki diğer “kardeş örgütlerine” karşı politikalarını yükselteceği, belki
stresi uzağa taşıyacağı
bir döneme giriyor…
#ABD
#Kıbrıs
#Yunanistan
#NATO
#Türkiye
2 yıl önce
‘Alarm’…
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset