
Hukukçu Hakkı Kuran Okay''ın özel derslerinden öğrendiğim ilk şey, Tanzimat Fermanı''yla bozulan devlet – millet dengesinin bugüne kadar yeniden kurulamadığıdır.
“Osmanlı milleti”, diğer dinlere mensup olanların da emanetini yüklenmiş, dolayısıyla onları özel hukuklarıyla ihata etmiş “İslam milleti”ne yaslanıyordu.
Modernleşmenin Batı ile rekabet etmek yerine, Batılı olmak için benimsenmesiyle birlikte, ihata edenle (İslam''la), ona yaslanan (Osmanlı) arasında meydana gelen ilk ayrışma, hem Meşrutiyet hem de Cumhuriyet dönemlerinde cevabı verilemeyen şu sorunun başlangıcı olmuştur: “Devletin milleti kimdir?”
İslam''dan bağımsız bir Osmanlı''lığın hangi nedenlerle devletin yaşatılmasına yetmediği; onun temsil ettiği coğrafyada neden ırk tanımlı bir sürü devletciklerin kurulduğu tartışma gerektirmeyecek kadar açık bir konudur.
Söz konusu soru ise, halen Ortadoğu''da ve bizde yaşanan problemlerin temelini oluşturmaktadır.
Türkiye merkezli olarak baktığımızda, Müslümanların, Kürtlerin, Alevilerin ve diğer din mensuplarının devletle ilgili problemleri bu soruya net bir cevabın verilememesinden kaynaklanmaktadır.
Daha da ilginci, “Devletin milleti kimdir?” sorusunu ideolojik, ırksal ya da etnik bir zorunlulukla soranların da kendilerini nasıl bir devletin milleti içinde görmek istediklerini net şekilde belirlemekten aciz bulunmalarıdır.
Millet, din, Türk, Kürt, Sünni, Alevi, ırk, kavim, kabile kavramlarının yeni yüklendikleri içeriklerle netleşmek yerine daha da muğlaklaşması, aynıyla bireysel haklar, özerklik, bağımsızlık kavramına da yansımakta, haklı ve makul olabilecek talepler, öneriler bile bu yüzden doğru okunamamaktadır.
Tam da bu nedenle, devlet “benim milletim şudur” diyemediği gibi, ideolojik, ırksal nedenlerle hak arayışına çıkanlar da “devletin milleti şöyle olduğu için, ona dahil değiliz” ya da “devletin milleti şöyle olursa, biz o millete dahil oluruz” diyememektedir.
İslami siyasi düşünce ve İslamcılıkla ilgili çok önemli çalışmalara imza atan İsmail Kara''nın, Dergah dergisinin 251. (Ocak 2011) sayısında yayınlanan “Kimin milletindensin? İstiklal Marşı''ndaki ''Millet'' Üzerine Bir Deneme” başlıklı yazısını, malum karmaşa içinde, doğru zamanda yayınlanmış, doğru bir yazı olarak okudum.
Bu yazısında, Şemsettin Sami''nin Kamûs-ı Türkî''sinden, “millet / milli / milliyet” kavramındaki değişmeler başta olmak üzere, ümmet, kavim, cins, ırk kavramlarının / kelimelerinin izini süren Kara, Mehmet Akif''in farklı metinlerinde bunlara yüklediği anlamlardan hareketle önce şu sonuca varmış:
“1921 yılında, daha Milli Mücadele bitmeden yazılıp Meclis''çe kabul edilen İstiklal Marşı''nın içinde geçen kelime ve kavramları, bu arada “millet'' ve onunla irtibatlı mefhumları yerinde ve doğru anlayabilmek için, bakılması gereken yerlerden biri Akif''in fikir ve sanat hayatının merhaleleri, daha özelde millet-milliyet meselesine bakışıdır. Daha 1912 yılında Süleymaniye Kürsüsünde''nin sonunda şair din ile vatan / toprak / yurt arasında zaruri bir ilişki kurmaktadır; eğer Osmanlı / Türk vatanı da düşman / kafir çizmesi altında kalır ve çiğnenirse bu doğrudan doğruya şeriatın / dinin çiğnenmesi manasına gelecektir. Dinin son kalesinin burası kalması vatanı, yurdu (muhtemelen bunlarla doğrudan alakalı başka unsurları da) dinin ayrılmaz bir parçası haline getirmektir. Eskiler ''din ü devlet mülk ü millet'' diyerek bu birlikteliğe işaret ederlerdi, şimdi ''din vatan millet'' diyorlardı”.
İkinci olarak, Akif''in Milli Mücadele''de kullandığı “hilafetçi ve ittihad-ı İslamcı” dile dikkat çeken Kara, bu dilin, onun İstiklal Marşı''nda kullandığı kelime ve kavramlarla doğal bir bütünlük arz ettiğini, bunun aksini düşünmenin zaten mümkün olmadığını belirtmiş.
İsmail Kara''nın çizdiği istikametten yani İstiklal Marşı''ndaki “millet”ten baktığımızda, öncelikle devletin İkinci Meclis''ten itibaren sadece Türk ırkı''nı kendi “millet”i olarak gördüğünü, bu “ırk”la bütünleşmeyi (ifade edilmeyi) reddeden unsurları (Müslümanları, Kürtleri, Alevileri) neden şiddetli bir baskıyla sindirdiğini anlamamız mümkündür.
Buna göre, Cumhuriyet''in ilanından bugüne, Müslümanların “mürteci”, Kürtlerin “ayrılıkçı”, Alevilerin “dinsiz”lik suçlamasına maruz bırakılmalarının nedeni yine “yanlış millet”e bağlanmaktadır.
Bu durumda, “Devletin milleti kimdir?” sorusunun son bir kez daha sorulması, buna ciddiyetle açık bir cevabın verilmesi kaçınılmazdır.
Cevabın şifresi ise, Kara''nın söz konusu yazısında Mızraklı İlmihal''den naklettiği şu sorulardadır:
Millet''in ve bu millete layık devletin tanımını yeniden yapılmadıkça, “Devletin milleti kimdir?” sorusu ve onun yol açtığı problemler var olmaya devam edecektir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.