|
Ahmaklar açgözlüler tedbirsizler

Anlatıyorlar.

Adam, uğraş didin kendine güzel bir ev yapmış. Yaptığını da beğenmiş ve Allah’a şöyle yalvarmış: “Yarabbi, bu evimin sahibi sen ol, onu sen koru. Yıkmayı murat edersen de, yalvarıyorum, bana önceden haber ver!” Duasının kabul edileceğine inancı tam. Gün geçmiş devir dönmüş, duvarlardan birinde bir çatlak görünmüş. Adam, çamur karmış, orayı sıvayıp kapamış. Bir süre sonra başka bir yerde, giderek başka yerlerde de çatlaklar oluşmuş… Adam her defasında çamur karıp çatlakları kapatıyor. Derken bir gün dam çökmüş. Adam Allah’a sitem edip: “Yarabbi, sana bunca dualarım oldu, akıbetim bu mu olacaktı, evimi başıma yıktın…” diyerek şikayetini dile getirmiş. O anda da hatiften bir ses işitilmiş: “Ey kulum, ‘ben ne zaman sana evin çöküyor, dikkatli ol diye uyarıda bulunmak istesem, sen bir avuç çamurla ağzımı kapadın.’”

İslâm jargonunda “Sünnetullah” olarak adlandırılan kavrama Batı modernizmi “doğa yasası” diyor.

Sünnetullah veya doğanın belirli yasaları… Onlara mutlaka uyulması gerekir. Uyulmadığı takdirde doğa kendine özgü yöntemlerle onun bedelini ödetir.

Dere yatağına bina yapılmışsa, yağmur vakti geldiğinde binayı sel götürür.

Bina yapımında inşaat malzemelerinin tümü optimum düzeyde kullanılmadığı takdirde o bina sarsıntıda çöker veya binanın ekonomik ömrü kısalır.

Orman yakılırsa bedeli susuzlukla ödenir. Dağlar, ormanlar, yer altı, yer üstü; her türlü doğa zenginliği insanlığın ortak servetidir; rakabesi onun bulunduğu ülkenin sınırları içinde kalsa da…

Soğuk havada tedbirsiz olarak soğuğa tutulan vücut hastalanır. Vs. vs.

Bizim, modern dediğimiz kentlerimiz bile bir sağanak hâlinde su baskınından kurtulamıyor. Konutlar, işyerleri zarara uğruyor; trafik aksıyor, trafikteki araçlar kent ortasında göletlerde mahsur kalıyor.

Acaba niçin?

Çünkü kentin o yöresindeki cadde açılırken orası dere yatağı ise, dereyi kanala alma yerine üstü kapatılarak yol inşaatı tamamlanıyor. Ama yağmur vakti gelince, dere doğal yatağında akma yerine caddenin üstünden akıyor. Rögarlar sağanak selini istiap etme kapasitesinde olmadığından sel suyu etrafı basarak zarara neden oluyor. Ankara’ya bakınız: bu kentimiz için bazı planlar öngörülmüş olmasına rağmen, hiçbirine uyulmamış. Hoşdere, Kavaklıdere, Bülbülderesi, Bentderesi adını taşıyan ana caddeler, adından da anlaşılacağı gibi dere… Fakat şimdi oralarda dere yok. Çünkü oralar cadde olarak açılırken dereler kanal içine alınma yerine üstü kapatılıp geçilmiş. Ancak bunun ceremesi sağanak geldiğinde ödeniyor, etrafı sel basıyor…

Sosyal ilişkilerde de kurallara uyulmadığı takdirde mutlaka maddi, manevi bir bedel ödeme zorunda kalınır. Ancak sosyal ilişkilerde af müessesesi de devreye girebilir.

Ancak “Sünnetullah”ta yaptırımın affı, ertelenmesi söz konusu değildir.

Bina gerekli düzenlemeye uygun olarak inşa edilmemişse yıkılır. İçindeki canlı, cansız her şeyle birlikte çöküp gider. Geriye dönüş söz konusu değildir.

Halen içinden geçmekte olduğumuz pandemi sürecinde bu kuralların bilincinde olmayan birileri, her türlü uyarıya rağmen, düğündü, cenazeydi, her türlü toplu eğlence etkinliklerinden vaz geçmemekte direniyor.

Veya depremde, bazı binaların riskli olduğuna ilişkin rapor düzenlenmiş olmasına rağmen gerekli tedbirleri almamakta direnilmiş…

Bütün bunlar ya pandemi sürecinin uzaması ile veya binaların çökerek insanların ölümü pahasına bir bedel ödenerek sonuçlanıyor.

Ancak öyle bir bedel ki ödenen, sadece o tedbirsiz kişiyle mukayyet kalmıyor; bütün bir topluma, dahası insanlığa bedel ödetiyor. Burada yaptırım uygulamakla sorumlu bulunan kamu mercilerinin de sorumluluklarını yerine getirmemiş olduğu anlaşılıyor.

Sözün kısası, ahmakların, açgözlülerin, tedbirsizlerin ihmalinin bedelini bütün bir toplum, dahası insanlık olarak yüklenmek zorunda bırakılıyoruz.

#Bina
3 yıl önce
Ahmaklar açgözlüler tedbirsizler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…