|
Sorumluluk ve görevler

Türkiye önümüzdeki birkaç yıl içerisinde ayakları üzerinde durup duramadığını gösterecek ve toplumsal varlık- yokluk mücadelesinde layık olduğu yeri bulacaktır. Ama, böyle bir sonu hazırlayacak olanlar, toplumun kendisi mi olacak, yoksa; topluma ekonomik ve politik güçleriyle yön verenler mi?

Birinciler işi yüklendiğinde, toplumun geleceği daha ümitvar bir noktaya ulaşabilir. Çünkü, faydası ve zararıyla, ülkenin sıkıntılarını yüklenenler, bizzat onu çözmek isteyenler olacaktır. Ama ikinciler işi kontrollerine alırlarsa; geleceğimiz, sadece onların menfaat ve kararlarına endekslenmiş olacak ve toplumun bunalım ve sıkıntılarını çözme noktasında hiçbir ciddi çaba gösterilmeyecektir.

Çünkü, bir toplum kendi kaderini belirleyecek güçlerden yoksun kalmış ve yönlendirmelerle bir yerlere götürülüyorsa, onun kendi varlığına sahip çıkma ehliyetinde olmadığını söyleyebiliriz. Bu durum da, hiç de kabul edilebilecek bir misyon değildir.

Böyle bir durumda sosyal ve ekonomik programlar; toplumun ihtiyaç duyduğu yönde değil, çıkarcıların istediği istikamette cereyan etmeye başlar. Sonuç olarak, toplumun görevi; sistemi biçimleyenlere sadece hizmet etmek ve onların isteklerini yerine getirmek noktasında şekillenir.

Şöyle bir soru devamlı sorulmaktadır; Bu toplum ne zaman kendi menfaatlerinin farkına varacak ve kendisinin kullanılmasına karşı çıkacak? Gerçekten de halkımız; yılların getirdiği ezilmişliğin, horlanmanın, muhatap alınmamanın ve saygı duyulmayışın psikolojik sıkıntılarını yaşıyor.

Bence olayın temelinde, halkın "kendine ait hakları olduğu"na dair bir şuur eksikliği problemi yaşanmaktadır. Halkımız, kendine şimdiye kadar verilmeyen hakları almak zorunda olduğu konusunda beklenti içinde değildir. Bu durum, ister istemez, halk üzerinde geniş yetkileri olduğuna inanan başka güçleri; daha fazla totaliterliğe ve şımarıklığa yöneltiyor.

Sonuç olarak, bu zor günlerde cılız bir şekilde duyulan "hak arama" tepkilerinin daha sistemli ve toplumu kuşatacak biçimde dillendirilmesinin gerekliliği beklenmektedir.

Her ülkenin sıradan insanları, ihtiyaç ve geçimlerinin çerçevelediği bir dünyanın dışına pek çıkamazlar. Bu yüzden, toplumda önderlik konumunda olan insanların, halkı aydınlatma gibi önemli bir sorumlulukları bulunmaktadır. Bu sorumluluk, hem kendi gelişimlerini sağlamak ve hem de toplumu bilgilendirmek ve ona göre yön vermek şeklinde belirlenebilir.

Aydınlar, sadece kendi ideoloji veya dünya görüşlerinin propagandistliğini yapmakla yetinmeyip, kendi gruplarından bile olsa, mantık dışı ve gerici tutumlarına prim vermemek durumundadırlar. Onlar, düşüncelerini baskıdan kurtaran, ruhlarını dirilten hakikat değerlerinin savunuculuğunu ve bekçiliğini yapmak durumundadırlar.

Toplumsal çözülme, eğer aydın ve bilgin insanların şuursuzluğu ve gayretsizliği ile oluşmuş veya hızlanmışsa; aydınların onurlu bir hayat yaşamaya hakları olamaz. Onların konumları, aslında hastalıklara çare bulamayan "sözde doktorlar" olmaktan farklı değildir.

Aynı şekilde, toplum da kendi sorumluluk alanı ile ilgili görevleri yüklenmek ve en azından bunları çözebilecek kişi ve kurumlarla yoğun diyaloglar kurmak zorundadır. Sıkıntı ve problemlerini bilmeyen ve bunlar için çaba sarfetmeyen toplumlar; daha iyi bir hayatın ve sistemin insanı olmaya layık değildirler.

23 yıl önce
Sorumluluk ve görevler
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset