|
Âteş-i aşkına yakma sînemi…

1443 Ramazanı geldi, hayatımıza çekidüzen verdi, kalbimizi toparladı, zihnimizi sarstı, bizi bir parça kendimize getirdi ve şimdi de aldı başını gidiyor. Mahzunuz…

Hüzün sadece kalbi olana yakışmakla kalmıyor; Ramazan’dan ayrılığın sızısı düşen sînelerde de çok şık duruyor. Hüzünlü kalplerin Ramazan’ın Rabbi ile bir yakınlığı var. Sebepsiz hüzün lütuftur buyrulmuş, oysa bu hüznün bir sebebi var ve yine lütuf. Bilenler anlar, bilmeyenler anlamaz demem, -Ramazan’lıyız zira- anlasın diye dua edilir.

Ramazan’dayız yerine Ramazanlıyız deyiverdim ve yakıştı sanki. İnsan Recep’i yaşar, Şaban’a ulaşır, Zilhicce’ye erişir ama Müslümansa hilali görünce Ramazanlı olur. Bu yönüyle on bir ayın sultanı diğer bütün aylardan ayrışır ve sadece zaman belirtmez, sanki bir mekâna dönüşür. Nerelisin diye bir soran olsa, iki hilal arasında, Ramazanlıyız desek sezâdır, hani o kadar. Ramazan bir zaman belirtiyorsa kalbimize, bilesiniz ki gidiyor. Yok, eğer onu dağları muhabbet, dereleri mağfiret, ağaçları bereket, meyveleri ihsan, köşe başları melek, yolları huzurdan oluşan bir mekân gibi tasavvur edeceksek biz bu mekândan gidiyoruz. İki durumda da ayrılığın vakti geldi çattı.

Bir şey yapmalı. Gidenden bir parça bizde kalsın diye yahut giden bizden bir parçayı alıp kendisiyle götürsün diye. Bir şey yapmalı. Giderken kendimizden bir şeyi bu beldede bırakalım diye yahut bu beldeden bir şeyleri alıp yanımızda götürelim diye. Ramazan’ı bir insan gibi görür bizim tasavvurumuz, bir kutlu misafir gibi. Biz ondan razıyız deriz ve merakla niyazı harmanlayarak ilave ederiz: İnşaallah o da bizden razıdır. Şubatı razı etmek derdimiz yoktur, eylülden razı olamaz zaten Müslüman Türk dediğin, ağustosu incitmeyelim diye bir çabamız da yoktur ama Ramazan başka. Zamansa onunla gitmeli, mekânsa onda kalmalı, insansa ne yapıp edip ona dönüşmeli. Ramazan ne kadar insandır bilmem ama insan bir parça Ramazan olmalı.

O gidince mukabeleler de alıp başını gitmemeli. Mübarek on bir ayların her ikindi sonrasında Kerim kitabımızı ellerimize alıp birkaç sayfa okuyuvermeli ve hamdetmeli ondan bize bir kalan var diyerek.

O gidince oruçlar bir yıllığına tozlu raflara kalkmamalı. Hiç olmazsa senenin birkaç pazartesi, perşembesi şenlenmeli ve iftar vakitlerinde buğulu gözler sızlayan kalplerle bir sonraki senenin Ramazan’ına kendimizi hatırlatmalı.

O gidince secdeler boyu uzayıp giden teravihlerin huzuru seccadelerde öyle mahzun kalmamalı. Bazen bir akşam namazı sonrası evvâbinlerle, bazen bir kuşluk vakti, bazen bir işrak vakti huzura durmakla gönlü alınmalı Ramazanlı secdelerin. Hele gecenin bir yarısı sebepsiz uyanıverdiğimiz uykumuza, saatin seheri vurduğunu görerek daha erkenmiş diye asla mışıl mışıl devam etmemeli. Sahurun Rabbi beni seherin bir vaktinde uyandırmışsa Ramazanlı teheccüdler beni huzura çağırıyor diyerek yorganı atıvermeli üstümüzden, sağ yanımıza mahcup bir göz kırpışla.

O gidince infakın hazzı, cömertliğin neşesinden bir eser bırakarak gitmeli bize. Yetimlerin okşanan saçları boyunca güzelleşmeli senenin diğer ayları, fukaranın halini gözetmekle parıldamalı bir dahaki Ramazan’a giden yolları da senenin bütün günlerinin.

O gelince önemli zannettiğimiz pek çok mesele değerini yitirmişti hani gözümüzde, kalbimizin gündemi sarıp sarmalamıştı ya hani zihinlerimizi, hızına da hazzına da rest çekmiştik ya hani bir oruçlu vakitte modern dünyanın isyankâr bir derviş edasıyla ve o dervişâne duruşa yakıştığı kadar başka hiçbir edaya yakışmamıştı ya hani isyan; işte o duruşu, işte o isyanı, işte o resti taşımalı bütün alışverişlerimize senenin avm’li vakitleri boyunca.

Bir iftar sofrasında, ezana beş dakika kala, çekilerek tenhasına kendimizin, kucağına düşer gibi gerçeğin, fark ediverdiğimiz bir gerçek vardı hani. Onu asla unutmamalı! Suya bakıp, hurmaya ve pideye bakıp, kalp kesilen gözlerle sofradaki her bir nimete bakıp, Ya Rabbi demiştik hatırlayın, bunların hiçbirisi benim değil, ben de benim değilim, sendendir nemiz varsa senindir benim sandıklarım, hatta ben bile. Bayram sabahından bir dahaki hilalin geleceği vakte kadar ne zaman bir şey için ‘benim’ diyecek olsak varıp o iftar sofrasına oturmalı yeni baştan idrakimiz. Sadece Ramazan’da değil her bir vakitte, her bir nefeste seninim Allah’ım demeli; hatta nefes de senin Ramazan da senin diye ilave etmeli.

O gelince helalden bile Allah istedi diye uzak durana o gidince harama yaklaşmak yakışmaz demeli, uzak durmalı yasaklananlardan yasaklayanın hatrı var diyerek.

O gidince onun tekrar geleceği güne hazırlık yapmaya başlamalı. 1444 Ramazan’ı gelince Allah ömür verir de buralarda olursak şaşırmalı bizi görünce: Bıraktığım gibi buldum seni madem, ben de olduğun yerden daha güzele taşıyacağım, demeli bize.

Bir zamansa onunla gitmeli, bir mekânsa onda kalmalı, bir insansa ona bürünmeli, ölmeden evvel biraz Ramazan olmalı Müslüman dediğin ki ölünce bayram olsun, düğün dernek kurulsun toprak altında kırk gün kırk gece.

#Ramazan
#Recep
#Şaban
#Zilhicce
2 yıl önce
Âteş-i aşkına yakma sînemi…
Sinan Çetin"in Çiçek Abbas"ı
Kara dinlilerle milletin savaşı
Akıl Oyunları
Özgürlüğün kadıncası
Fars emperyalizmi ve Şiî yayılmacılığı-2