|
Tarihin söylediği

Hârun Reşîd, 786 yılında Abbâsîlerin beşinci halifesi olarak tahta çıktığında henüz 22 yaşındaydı. Ağabeyi Hâdi’nin annesi Hayzüran ile giriştiği kanlı iktidar mücadelesi devleti yıpratmış, hilâfet merkezi Bağdat’ta ciddi bir kaos ortamı meydana gelmişti.



İşe devletin itibarını iade etmek ve halka güven vermekle başlayan Hârun Reşîd, bunu yaparken, kudretli vezir ailesi Bermekîlerden de büyük yardım aldı. Abbâsilerin ilk halifesi Ebu’l-Abbâs’ın emrinde kritik makamlarda yer alan ailenin ilk üyesi Hâlid bin Bermek, ikinci halife Mansûr ve üçüncü halife Mehdî dönemlerinde resmen adı konmasa da başvezir olarak görev yapmıştı.

781’de ölen Hâlid bin Bermek’in yerini alan oğlu Yahya, Hârun’un yetişmesinde pay sahibiydi. Yahya bin Hâlid’in oğulları Fadl ve Cafer de babaları ve dedeleri gibi devletin en üst kademelerinde makam sahibi oldular.

Hârun Reşîd, iktidarını sağlamlaştırırken kendilerinden çok istifade ettiği Bermekîlerin, devlet içinde devlet olmaya başladıklarını fark etti. Bürokrasiyi ve maliyeyi tamamen kontrolleri altına alan aile üyeleri, diledikleri gibi tasarrufta bulunuyor, halifenin kararlarını tam anlamıyla uygulamıyor, hatta bazen Hârun Reşîd’in emrinin aksine uygulamalara imza atıyorlardı. Bir defasında, Hârun Reşîd’in hapsedilmesini emrettiği bir yönetim muhalifinin Bermekîlerin emriyle hapisten serbest bırakılması ve Bağdat dışına çıkışının da bizzat aile tarafından organize edilmesi, halife açısından bardağı taşıran son damla oldu.

Hârun nihayet 803 yılında, yani yaklaşık 17 yıl boyunca Bermekîlerle çalıştıktan ve onların devlet içinde oluşturdukları paralel yapılanmayı bütün çıplaklığıyla gözlemledikten sonra tasfiye operasyonu için düğmeye bastı. Hızlı bir şekilde ailenin üst düzey isimleri hapsedildi, mallarına da el konuldu.

Tarih kaynaklarında, Bermekîlerin, halifenin eşlerinin hizmetçi seçimine bile müdahil oldukları, devletin kılcal damarlarına kadar sızdıkları için saray içindeki birçok entrikayı da bizzat uyguladıkları anlatılır. Dönem şairlerinin Bermekî ailesi hakkında bize aktardığı önemli tanıklıklardan biri de, aile bireylerinin hiçbir şekilde halifeye ya da başka bir kuruma hesap vermemesinin sıradan halkta büyük rahatsızlık yarattığı hususudur.

Devletin kuruluş aşamasında çok önemli hizmetler yapan, ardından ilk halifeler dönemindeki fetihlere katılan, ülkede istikrarın ve güven ortamının tesisinde büyük emeği geçen kudretli Bermekî ailesi, daha sonra devletin başı durumundaki halifeyle güç yarıştırmaya kalkışınca, mecburen tasfiye edilmiştir. Tarih kitaplarında, Bermekîlerin, durmaları gereken sınırın çok ötesine geçerek, kendilerini o makama getiren devlet başkanına kafa tutmak suretiyle devletin gücünü zayıflattığına dair yorumlar yer alır.

Ülke içinde olması gerekenin çok üzerinde güçlenen ve pratikte de gücünün çok üzerinde inisiyatif kullanmaya alışan bir grubun, resmen itaat etmesi gereken siyasi iradenin tasarruflarını beğenmemek bir yana, ona karşı alternatifler geliştirerek bunları uygulamaya kalkışması, Hârun Reşîd tarafından oyunu kuralına göre oynamamak ve kendi otoritesine meydan okumak olarak algılanmıştır. Dönemin şartları içinde değerlendirildiğinde, imparatorluğun selameti ve devletin istikameti için Hârun’un Bermekîleri tasfiye etmekten başka çaresi yoktu, denilebilir.

Abbâsîler İmparatorluğu devrinde yaşanan en dikkat çekici hadiselerinden biri olan bu tasfiye süreci, benzer şekilde Osmanlı İmparatorluğu’nda da tekrarlanmıştır. Osmanlı’da Abbâsîler’deki Bermekîlerin yerini alan aile, İznik kökenli Çandarlılardır. Sultan Birinci Murad döneminden itibaren, devlete büyük hizmetleri dokunan, güçleri hızla saray koridorlarına kadar yayılan, özellikle Fetret Devri’nde hükümdarlar kadar güçlenen aile, Sultan II. Mehmed (Fatih) tahta çıktığında Halil Paşa tarafından temsil edilmekteydi.

II. Mehmed’in babası II. Murad’ın has adamı olan Çandarlı Halil Paşa, ‘çocuk’ denecek yaşta tahta oturan genç şehzadeye ısınamamıştı. Mehmed’in lalası Zağanos Paşa’yla aralarındaki çekişmenin de etkisinin bulunduğu bu soğukluk, padişah İstanbul’u fethetme kararı aldığında zirveye çıkarak açık bir çatışmaya dönüştü. Çandarlı Halil Paşa, zamansız bulduğu bu girişimi hem eleştiriyor, hem de kararın uygulanmaması için lobi yapıyordu. Kimi kaynaklarda kendisi hakkında dile getirilen “Bizans’ın adamı” türünden yakıştırmalar muhtemelen abartı, ancak Halil Paşa’nın bütün gücüyle padişahın emrinin tersine çalıştığı da muhakkak. Neticede fetih gerçekleşti, kavganın kaybeden tarafı Halil Paşa oldu.

***

Doğruydu-yanlıştı, haklıydı-haksızdı tartışmaları bir yana, -her ne çapta olursa olsun- iktidarın ve siyasetin tabiatı böyledir. Kendisine rağmen oluşan gölge güç odaklarına müsaade etmez, onları kontrol altında tutmak ister; gücü yettiğinde de alternatifleri devreden çıkarıp yoluna devam eder. O alternatifler, mevcudu ortadan kaldıracak kadar güçlendiğinde ise, bu defa iktidar el değiştirir. Bu, tarihin bize öğrettiği çok önemli bir derstir.

(Yukarıdaki yazının ilk bölümü, yaklaşık 6 yıl önce yazılmış, dar bir çevrede paylaşılmıştı. Tarihi, günümüzü ve geleceği okurken bazı temel prensipleri göz önünde tutma bağlamında, yeniden hatırlatma zarureti hasıl oldu.)

#Tarih
#Hârun Reşîd
6 yıl önce
Tarihin söylediği
Süleyman Soylu ile 24 saatte beş şehir
Köle ve cariye yok (olmalıydı)
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’