|
"Kral"larla "Papaz"ların Dansı

Türkiye bu tabloyla 21. yüzyıla iddialı ve güçlü bir ülke olarak giremez. Türkiye''yi böylesine absürt ve anormal şartlara sürükleyen nedenleri ve olayları, rasyonel bir şekilde analiz etmediğimiz, bizi bu karabasan ortamına ve tam bir çıkmazın eşiğine sürükleyen iç ve dış gelişmelerin muhasebesini yapmadığımız sürece, Türkiye''nin 21. yüzyıla güçlü bir ülke olarak girebilmesini sağlayabilmemiz zorlaşır.

Kabileler Zamanı

Dünyada karşımızda şöyle bir manzara var: Küreselleşme, dünyadaki siyasi, ekonomik ve kültürel sınırları ve sınırlandırmaları aşındırıyor. Batı-dışı toplumlarda bile, demokrasi, insan hakları; ekonomide, kültürde ve siyasal hayatta liberalleşme politikaları ve özlemleri başlıca hedefler haline gelmiº durumda. Bu, madalyonun görünen yüzü.

Bir de madalyonun görünmeyen ama üzerinde entellektüel olarak kafa yorulduğunda zamanla farkına varılabilecek öteki yüzü var. Şöyle bir manzara bu:

Küreselleºme, Baudrillard''dan Lyotard''a kadar pek çok düşünürün de değişik şekillerde ifade ettikleri gibi aynı zamanda kabilecilleşmeyi de beraberinde getiriyor. Michel Maffesoli''nin deyişiyle tastamam bir "kabileler zamanı"nda yaşıyoruz artık. Medyanın tam bu noktada üstlendiği rol, çağımızın "kabileler zamanı" olarak adlandırılmasını kolaylaştırıyor. Medya, dünyanın en ücra köşelerinde olan bitenleri bile anında aktarabilecek ve tüm dünyaya yayabilecek bir özelliğe sahip olduğu için, medya aracılığıyla dünyanın evrensel bir köy haline gelmesi imkan dahiline girebiliyor.

Küresel Köy, Geleneksel Köy''den Ne Kadar Farklı?

McLuhan, büyük ölçüde iletişim teknolojileri aracılığıyla "evrensel bir köy" haline gelen dünyada gerçeklerin üretiliş, algılanış ve sunuluş biçimlerinin de yüzeyselleştirildiğini söyler. Baudrillard ise, yaşanan gerçekliklerle medyaların marifetleriyle yeniden üretilerek sunulan gerçekliklerin örtüşmediğine, medyaların böylelikle yeni tahakküm vasıtaları haline geldiğine dikkatlerimizi çeker.

McLuhan, Popper''dan yola çıkarak "geleneksel köy"le, görünürdeki tüm karmaşıklığına rağmen "evrensel köy"ün pek de birbirinden farklı özellikler taşımadığını vurgular. Buna göre, "geleneksel köy"de de, "evrensel köy"de de her tür ilişki biçimi basittir; yüzeyseldir; kabilecildir; dolayısıyla primitif ve irrasyoneldir.

Küreselleşen tek bir kültür var: Batı kültürü. Batı kültürünü de artık Batı uygarlığını tek başına temsil eden, bunun kavram ve kurumlarını üreten tek başlı çok bacaklı bilgisayar yaratığı cyborg, yani ABD temsil ediyor. Başka bir deyişle, dünyada tek (tip) bir kültür hakim kılınmaya çalışılıyor: Amerikan kültürü.

Amerikan kültürü küreselleşirken hem kabilecil ilişkileri yaygınlaştırıyor; hem de kaçınılmaz olarak diğer kültürleri düzleştiriyor, tüketiyor.

Küreselleºen tek kültür olan Amerikan kültürüne karşı çıkan kültürler ve bu kültürlerin siyasi, ekonomik ve kültürel aktörleri ve faktörleri düşman ve tehlike olarak görülmeye başlanıyor.

Osmanlı Coğrafyası''nda Vakum Var!.

İşte 28 Şubat sürecinden sonra Türkiye''de her şeyin anormalleşmesine yol açan en önemli faktörün burada yattığını düşünüyorum. Neden ve nasıl?

Osmanlı İmparatorluğu, hasta adam olarak ilan edildiği çöküş döneminde bile, İngiltere, Rusya, Almanya ve Fransa ile birlikte dünyanın başlıca süper güçleri arasında yer alıyordu. Yüzyıllarca İslam medeniyetinin tek temsilcisi olan Osmanlı''nın "durdurulması"yla birlikte Osmanlı''nın hükümferma olduğu, Orta Doğu, Balkanlar, Kafkasya ve Kuzey Afrika''dan oluşan geniş bir coğrafyada bir vakum oluştu. Bu vakum, önce Avrupalılar tarafından, İkinci Paylaşım savaşından sonra da Amerika tarafından doldurulmaya başlandı. Batılı hegemonik güçler, Osmanlı''nın durdurulmasıyla birlikte İslam medeniyetinin de tarihe karıştığına hükmettiler.

Ancak yüzyılımızın ikinci yarsısından itibaren İslam dünyasında yaşanan gelişmeler, İslam''ın bir siyasi, ekonomik ve kültürel güç olarak yeniden tarih sahnesine çıkmaya başladığını gösteriyordu. Bu, Batılı hegemonik güçler için bir tehlike sinyali olabilirdi. Soğuk Savaş süresince tehlike olarak lanse ettikleri "kızıl tehlike"yi "bir çırpıda" bertaraf etmeyi başaran dünyanın kralı ABD, bu kez "yeşil bir tehlike"yle karşı karşıya olduğunu açıkça ilan etti ve bu tehlikeyi de bertaraf edebilecek stratejiler geliştirmeye başladı.

Tam bu noktada Osmanlı coğrafyasının kuşatma altına alınması gerekiyordu. Dün, Osmanlı''nın çağdaşları olan İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya gibi güçler, dün fiilen hakim oldukları coğrafyalarda bugün hiç olmazsa söz sahibi olmak için çaba gösteriyorlar/dı. Dün bu ülkelerle birlikte dünyanın belli başlı güçlerinden biri olan Osmanlı tarihe karışmıştı ama her şeye rağmen Osmanlı''nın bir şekilde mirasçısı olan Türkiye, Osmanlı coğrafyasındaki vakumu doldurmaya heveslenebilirdi. Bunun için Türkiye''nin Osmanlı''nın mirası olan müslümanlık eksenindeki iddialara kesinlikle sahip çıkmaması gerekiyordu. İşte bu nedenle Türkiye''nin "gözü boyandı". Ardından Türkiye''ye, Amerikan çıkarlarının korunması ve pekiştirilmesi demek olan Osmanlı coğrafyasında "istikrarı sağlamak" gibi bir rol biçildi ve Türkiye ile ABD gerdeğe girdi. Ardından da İsrail-Türkiye ekseni olarak adlandırılan bir "ağ" kuruldu.

"Kral"larla "Papaz"ların Dansı Başlıyor

Burada, Türkiye''de "irtica" olarak adlandırılan şeyin aynı zaman diliminde dünyanın "kral"ı ABD tarafından fundamentalizm olarak adlandırılmasının tesadüfi olmadığına dikkat çekmek isterim.

"Kral", tek başlı çok bacaklı bilgisayar yaratığı cyborg, yani ABD''ydi. Ve "Kral"ın baş belası da fundamentalizmdi. Fundamentalizm tehlikesiyle başa çıkılması gerekiyordu. Bunun için "papaz"lar derhal devreye girdirilmeli ve misyonlarını yerine getirmeliydi.

İletişimbilimciler, medyanın, çağımızda Orta Çağ''da papazların yerine getirdiği "günah çıkarma" işlevine benzer bir misyon üstlendiklerini belirtir ve medyadaki kişileri bir tür "papaz" olarak adlandırırlar. Medyatörler, şu ya da bu şekilde de olsa "Kral"ın gücünü gözardı edemezler; aşmaya ve aşındırmaya kalkışamazlar.

Çağımızda laiklik veya lai-sitenin hükümferma olduğu bir dünyada "kral"llar, papazlara hükmederler. "Kral"ın hükmü kuraldır. "Papaz"ların, "Kral"dan bağımsız olarak hüküm verme yetkileri yoktur. Küresel/kabilecil bir çağda, "çağdaş papaz"lar, kendilerine tevdi edilen misyonu, din-dışı kutsallıklar üreten "misyon/erlik" vazifesini yerine getirmekle yükümlüdürler. Mahkumdurlar buna. Mutlak hakim "kral"dır; papazlarsa "mahkum". Hakimin hükmünü icra ve ifa etmeye mahkum. Gerisi hikaye: Şamata, gürültü-patırtı, curcuna ve şov.

Sonuçta karşımıza çıkan manzara: "kral"llarla, "papaz"ların dansı... "Papaz"lar, ne kadar hızlı "medyatör" olurlarsa, o ölçüde gladyatörlükleri ve güçleri pekişir. Türk medyasındaki medyatörlerin, "kral"ların kendilerinden istenenleri yerine getirmekte tereddüt etmemelerinin nedeni burada gizlidir: "Kral"larla "papaz"ların dansını sahnelemek...

Paranoyak ve Takiyyeci İnsan Tipi

Krallarla papazların dansı sonuçta Türkiye''de tuhaf bir insan tipi üretti: Paranoyak ve takiyyeci insan tipi bu. Öyle ki, takiyye yapmayan, yapamayan hiç bir etkili kimse veya kurum ayakta duramaz hale geldi. Ne iseniz öyle olmanız istenmiyor sizden. Ne olmanız isteniyorsa öyle olmanız, öyle görünmeniz gerekiyor. Son derece anormal ve absürt bir durum bu. Türkiye, "kral"larla "papaz"ların dansının ürünü olan böylesine absürt ve anormal bir insan tipiyle geleceğe güvenle bakacak, güçlü, şahsiyetli ve ahlâklı bireylerden oluşan bir toplum haline gelemez.

18 Nisan''ın, "kral"larla "papaz"ların dansı üzerinde rasyonel bir şekilde kafa yorulacağı; bu tuhaf, anormal ve absürt dansa nasıl son verilebileceğinin araştırılacağı bir "an" olmasını temenni ediyoruz.

25 years ago
"Kral"larla "Papaz"ların Dansı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi