|
Traji-komik bir ülke

Türkiye, tastamam traji-komik bir ülke. Modernleşme tarihimiz süresince geliştirdiğimiz nev-zuhur bir durum bu. Peki, Türkiye''yi traji-komik bir ülke yapan şey ne, öyleyse? Bunun nedeni, kısaca, dünüyle bugünü arasındaki orantısızlık, alakasızlık; geçmişine, geleceğine ve dolayısıyla kendisine duyduğu güvensizlik. İşte bu yüzden Türkiye, ne olduğunu, nereden gelip nereye doğru gittiğini bilemeyen bir ülke görüntüsü çiziyor.

Böyle bir ülke, arafta kalmış, anafora tutulmuş, sisli bulvarlarda ve kulvarlarda yürümeye çalışan ve tüm bu nedenlerden ötürü de "önünü" göremeyen, dolayısıyla kendisini hep esen rüzgarlara kaptırmaktan kurtaramayan acınası-gülünesi bir ülke demektir. Bu nedenledir ki, Türkiye, yaşadığı, kıran kırana boğuştuğu sorunların nereden kaynaklandığını da, bu sorunların nasıl çözümlenebileceğini de bilemiyor; dolayısıyla sürgit beklenmedik zamanlarda, beklenmedik yapay sorunlarla boğuşmaktan kurtulamıyor.

Sözün özü, bizim modernleşme deneyimimiz, traji-komik bir deneyim. O yüzden çoğu zaman, ağlanacak halimize gülmekten, gülünecek halimize de ağlamaktan kendimizi alıkoyamıyoruz.

Trajedi...

İlber Ortaylı, Tanzimat modernleşmesini, trajik bir deneyim olarak tanımlamıştı. Tanzimat''taki trajik durumun, Cumhuriyetle birlikte komediye dönüştüğünü görüyoruz.

Tanzimat, acılı/trajik bir deneyimdi; çünkü üç kıtaya yayılmış, devasa bir imparatorluk, sonuçta fiilen yenildiğini anlamış ve statüsünü, onurunu koruyabilmek için, Batı''da yaşanan tecrübeleri Türkiye''ye aktarmaktan başka çıkar yol olmadığına hükmetmişti. Buna mecbur hissetmişti kendisini; çünkü bir an evvel bir şeyler yapmadığı takdirde Avrupalılar tarafından mahvü perişan edilecekti. Diğer kıtaları istila eden Avrupa, eninde sonunda Osmanlı Türkiyesini de tarih sahnesinden silme hesapları, planları yapıyordu.

Gelen tehlikenin büyüklüğünü bizzat gören Osmanlı yöneticileri, her alanda acılı sonuçları olacak köklü bir yeniden-tanzim, transformasyon süreci başlattılar.

Bu süreç acılı/trajik olmuştu; çünkü Tanzimat aydınları ve elitleri hepsi birden, bir yandan Osmanlı''nın temel dinamiklerini ve kurumlarını belirleyen, besleyen ve şekillendiren İslam''ı hala temel referans noktası olarak alıyorlar ama öte yandan da başlatılan yenileşme, tanzim hareketi sürecinde İslam''ın temel kültürel, siyasi, toplumsal ve ekonomik kodlarını yeni şekillerde yeniden icat etmeyi başaramıyorlardı.

...Komediye dönüşüyor

Cumhuriyet, traji-komik bir deneyim üretti; çünkü, Cumhuriyet, Tanzimat tecrübesinin imkanlarını ve zaaflarını hesaba katmadan, bugün de toplum olarak anlam haritalarımızı, zihin ve davranış biçimlerimizi, kısacası kimliğimizi belirlemeye devam eden tek güçlü aktör ve dinamik olan İslam kültürünü yoksaymış, İslam kültürünün izlerini hayatımızın her alanından silmeyi, geliştirilen hayali Batılılaşma projesinin başlıca hedefi olarak belirlemişti.

Sonuçta, kendisini, kendi toplumunun deneyimlerini, birikimlerini, hafızasını yoksayan, sıfırlayan bir projeyle, Türkiye''ye baştan aşağı yeniden bir nizam vermeye kalkışıldı.

Oysa böyle bir toplumsal "organizma"nın geleceğini garanti altına alabilmesinden vazgeçtik, gerçekten sağlıklı bir şekilde varlığını sürdürebilmesi bile hayaldi. Çünkü toplumsal hafıza, bilinçaltı, silinemeyecek bir şeydi. Sadece bastırılabilirdi. Büyük deneyimlerle yüklü olan ama bastırılan bir toplumsal hafızanın, kollektif bilinçaltının geri dönüşü de o oranda büyük olacak; yapılmaya çalışılan her şey, kaçınılmaz olarak geri tepecekti.

Bu traji-komik tecrübe, şizofren hatta paranoyak kimlikler, davranış biçimleri ve kurumlar üretti. Bu kaçınılmaz bir şeydi. O yüzden bugün toplumu, toplumsal dinamikleri, anlam haritalarımızı yok sayan dayatmacı, jakoben "mühendislik projeleri", kaçınılmaz olarak müslümanlığın zorlu bir deneyimden sonra, kendisini yenileyerek ve daha da güçlenerek dönmesine zemin hazırlıyor. Bu da doğal olarak jakoben mühendis elitlerle toplumu hemen her fırsatta karşı karşıya getiriyor. Ve sonuçta ülkemiz son derece ilkel, çağdışı, nominal/biçimsel yapay sorunlarla boğuşmak zorunda bırakılıyor. Bugün, Türkiye''de, topluma açıkça güvenmediğini izhar ve beyan eden elitlerin topluma rağmen toplumu değiştiremeyecekleri anlaşıldı. Ayrıca, Türk elitlerinin modernleşme, Batılılaşma projesi olarak adlandırdıkları şeyin, modernleşmeyle, batılılaşmayla hemen hiçbir ilgisinin olmadığı, sadece bir takım güç odaklarının ve çıkar çevrelerinin hegemonyalarını ve iktidarlarını sürdürme amacına hizmet ettiği, şu an Türkiye''de korunmaya, hakim kılınmaya çalışılan anti-demokratik, hukukun üstünlüğünü hiçe sayan, en temel insan hak ve özgürlüklerini ıskalamakta bir sakınca görmeyen uygulamalardan çok net bir şekilde anlaşılmaya başlandı.

Hangi "iç düşman"?

Türkiye, önceki akşam STV''deki bir programda konuşan Mahir Kaynak''ın dediği gibi, iç düşmanı olabilecek en son ülkedir dünyada.

Dünyada, böylesine zengin ve köklü bir deneyime, birikime sahip olabilen ve bunun sonucu olarak da her şeye rağmen müslümanlık ortak paydası altında mütecanis, yekvücut hareket edebilen ender ülkelerden biriyiz. Son deprem felaketi dolayısıyla toplumun gösterdiği dayanışma ve yardımlaşma ruhunun kaynağı da müslümanlığın sunduğu ve hala canlılığını koruduğu böylelikle daha da net bir şekilde ortaya çıkan anlam haritalarımız, kök paradigmalarımızdır. Hal böyleyken, elitlerimiz bundan bile korktular ve patolojik tavırlar geliştirmekten çekinmediler. Güler misiniz, ağlar mısınız? Türkiye''nin iliklerine kadar yaşadığı traji-komediyi sadece bu örnek bile gözler önüne sermeye yetiyor olsa gerek..

Ülke olarak, imkanlarımızı ve zaaflarımızı rasyonel bir şekilde tespit etmek yerine, irrasyonel, hissi davranışlarla, hayali korkularla, paranoyalarla hareket ederek topluma duyulan güvensizliği yeni şekillerde, yeni örneklerle sergileme beceriksizliği göstermeyi sürdürdüğümüz sürece yaşadığımız bu traji-komedi, hem bizi perişan edecek, hem de dünya bizi kesinlikle ciddiye almayacak, imkanlarımızın ve zaaflarımızın neler olduğunu göremeyecek, önümüze çıkan imkanları da, toplumumuzun dinamizmini, enerjisini ve birikimini de sürgit harcamaya devam edecek ve dolayısıyla toplum olarak, farklılıklarımızı zenginlik belleyip geleceğe güvenle ve emin adımlarla yürüyebilmemiz hayal olacaktır.


24 yıl önce
Traji-komik bir ülke
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak