|
“Türkiye Ekseni” mi?

Tarih felsefesi yapacağım bu yazıda. Verili gerçeklerden yola çıkarak cümle kurmaya çalışacağım.

TÜRKLERİN İSLÂM’A GİRİŞİ VE İSLÂM’IN YÜKSELİŞE GEÇİŞİ…

Birinci Medeniyet Krizi sırasında Türkler umuttu, umut olduklarını göstermişti bütün dünyaya.

Türklerin Müslüman olmaları, küresel dengeleri yerle bir etmeye yetmişti:
Türklerin İslâm’a girişi, hem Haçlı ve Moğol saldırıları nedeniyle bir türlü toparlanamayan, paramparça olan, tarihten silinme tehlikesiyle karşı karşıya kalan Müslüman toplumların silkelenip kendilerine gelmelerine, hem de toparlanıp ve bütün âlem-i İslâm’ı toparlayıp ayağa kaldırmalarına yetecek kadar büyük bir hâdise idi.
Burada ırk eksenli bir okuma yapmıyorum:
Türkler, yaptıkları medeniyet-kurucu ve medeniyeti-koruyucu atılımı Kürtlerle, Araplarla birlikte gerçekleştirmişlerdi.
Bunu söylemek bile gereksiz.
Salahaddin’in çocukları ile Selçuk’un çocukları birbirine omuz vurmadılar, omuz verdiler
ve hem içerden hem de dışarıdan gelen saldırıları püskürterek tam bin yıl dünya tarihini Müslümanların yapmalarını sağlayacak enerji, birikim ve ruhu ürettiler.

Dahası, sadece etkili askerî kabiliyetleri, zengin devlet tecrübesi bakımından değil, kelâm, fıkıh, felsefe, tasavvuf ve estetik alanlarındaki öncü atılımlara öncülük ederek düşünce alanında gösterdiği imajinatif performans, çığır ve ufuk açıcı atılımlar bakımından da umut olduklarını ispatlamıştı Türkler.

Kaşgar ve Horasan’dan Balkanlar’a, Yemen ve Hicaz’dan Kafkaslar’a kadar dünya tarihinin yapıldığı merkez coğrafyada geliştirdikleri
bütün medeniyetlerden beslenen ve bütün medeniyetleri besleyen ama Batılılar gibi hiç birini yok etme barbarlığı göstermeyen hakikat ve merhamet medeniyeti atılımı
bunun göstergesiydi.

Özetle… Türklerin İslâm tarihine girişi, hem dışardan gelen saldırıları püskürtmelerine ve Müslümanların toparlanmalarına, hem de içerde yaşanan akîdevî, fikrî ve siyasî açmazları aşacak önaçıcı bir performans ortaya koymalarına imkân tanıdı.

Türklerin İslâm tarihine girişi, İslâm tarihinin kaderini değiştirmekle kalmadı, dünya tarihinin akışını da şekillendirdi, bin yıl dünya tarihini Müslümanların yapmasını sağladı.

OSMANLI GİTTİ, DÜNYADAN RUH ÇEKİLDİ!

Türklerin İslâm tarihine girişi kemal noktasına Osmanlı’yla ulaştı. Osmanlı, dünyaya evrensel medeniyet modelinin parametrelerini sundu. Üç kıtada hakikat medeniyetinin köksalmasını, adaletin, hakkaniyetin ve sulhün hükümferma olmasını Türklerin İslâm’a girişinden sonra inşa ettikleri Selçuklu ve Osmanlı medeniyet tecrübeleri sağladı:
Selçuklu, hakikat medeniyetinin mayasını kardı, Osmanlı ruh üfledi.

Selçuklu “tarla”yı sürdü, Osmanlı’ya “tarla”yı sulamak düştü.

Üç kıtada insanlık ilk defa gün yüzü gördü; merhamet nedir, adalet nedir, hak hukuk nedir, kardeşlik nedir bildi, bunun gereğini belledi ve birbirini besledi, hakikat denizinden kana kana, doyasıya içti…

Osmanlı, tarihten çekilince dünyadan ruh da çekildi gitti.
Dünya ruhsuzluğun ve barbarlığın eşiğine sürüklendi. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’yı tarihten silen düvel-i muazzama olarak bilinen Avrupa imparatorlukları, İkinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı ürpertici katliam ve yıkım sonrasında birer birer yıkıldı, tarihe gömüldü; böylelikle
Avrupa, dünya tarihini şekillendiren bir aktör olmaktan çıktı.
Dünyanın gidişatını hem çok iyi okuyan hem de daha çok da açıkça belirleyen
İngilizlerin The Economist dergisi
, özel ve kritik bir dünya ekonomisi dosyası hazırladığı son sayısında, postkorona sürecinde dünyanın sürüklendiği
yüksek enflasyon ve faiz oranlarının dünyayı büyük ekonomik krizlerin eşiğine sürüklemekte kalmayacağını, dünyada art arda yaşanacak rejim değişikliklerini tetikleyeceğini yazıyor.

BATILILARI KORKUTAN ASIL TEHLİKE: MEDENİYET RUHUNU HAREKETE GEÇİREN TÜRKİYE EKSENİ

Bu şu demek: Dünyanın dengeleri altüst olacak.
Wallerstein’ın ifadesiyle “bildiğimiz dünyanın sonu”na doğru
koşacak insanlık. Bütün bunların sonucunda,
Batı hâkimiyeti çatırdayacak
. Dünyanın güç merkezi Atlantik’ten Pasifik’e kayacak. Artık çok belirgin olarak görüldüğü gibi,
Çin’in başını çektiği kapitalist Doğu’lu model
, hem kapitalizmin yeni modeli olacak hem de daha önemlisi de, dünyanın güç merkezinin Batı’dan doğuya kaymasına yol açacak.
Fakat Batılıları korkutan tehlike bu değil. Çünkü bu, kapitalizmin kendini yeni şekillerde yeniden üretmesi anlamına da gelecek
: Doğu kapitalizminin üreteceği rekabet Batı kapitalizmine de cansuyu verecek.

Burada Batı hegemonyasına niteliksel bir meydan okuma yok; niceliksel bir meydan okuma var: Batılı ekonomik model üzerinden ve Batılı hegemonya kurma kavramlarıyla gerçekleşen bir meydan okuma. Batı hegemonyasının dünyanın ekseni olmasından çıkmasına yol açacak olsa da, bu, Batı uygarlığının ömrümü uzatmasına yol açacak aslında aynı zamanda.

Batılıları korkutan asıl tehlikeli gelişme, Rusya’nın yeni bir imparatorluk olarak gelişi de değil.
Rusya’nın da kapitalizmin dışında bir modelle gelmediğini, gelemeyeceğini, Ortodoksluğun beslediği Rus ruhunun çoktan tarih olduğunu Batılılar da Ruslar da biliyor.
Batılıları korkutan asıl tehlikeli gelişme, Türklerin yeniden tarih sahnesine çıkma, dolayısıyla Türkiye Ekseni olarak adlandırılabilecek bir fikrin adım adım hayata geçirilmesi ihtimalinin belirmesidir.
Suriye üzerinden, Libya’yla yaptığımız anlaşmalarla inşa ettiğimiz
mavi vatan
fikrinin bize sunduğu kazanımlardan, Doğu Akdeniz’deki önalan atılımlarımızdan sonra Amerika ile Avrupa Türkiye’yi kuşatıyorlar yoğun olarak... Yunanistan’ı kışkırtıyor, Fransa’yı provoke ediyorlar...
Türkiye’yi hedef tahtasına oturtan bir “gizli el” var. Bu gizli el kim? Almanya mı? Almanya’nın da gerisinde ABD’ye her alanda hükmeden Siyonist şer şebekesi mi?
Türkiye,
savunma sanayisinde yaptığı devrimi
önümüzdeki çeyrek asırda
bizim medeniyet dinamiklerimizi hayata ve harekete geçirerek eğitim, düşünce, kültür, sanat, bilim hayatında da gerçekleştirebilirse dünyanın kaderini belirleyecek bir eksen olabilir
Allah’ın izniyle.

Vesselâm.

#Tarih Felsefesi
#Osmanlı
#Selçuklu
#Avrupa
#Türkiye
#Faiz
#The Economist
2 yıl önce
“Türkiye Ekseni” mi?
2024’te Amerikan dış politikası
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim