
Beş partiden oluşan İsrail hükümet koalisyonu, İsrail’in Ortadoğu’daki pozisyonu başta olmak üzere birçok konuda birbirine taban tabana zıt görüşlerdeki siyasi parti liderlerinden oluşuyordu. Liderleri tarafından bir araya getirilen 5 partinin gönülsüz birlikteliğinden oluşan bu koalisyonda, tarafların tek ortak noktası liderlerinin güce olan açlıkları (çünkü her beş parti lideri de iktidar nimetlerinden faydalanmak istiyordu), kişisel hırsları ve şahsi ajandalarıydı. Mavi Marmara olayı sonrası ABD’nin girişimleri ile Türkiye’den özür dilenmesine rağmen devamı getirilemeyen süreç, Mısır’daki askeri darbe sonrası İsrail hükümetinin kararsız kalması, İŞID saldırıları karşındaki sessizlikleri, başta Filistin barış süreci olmak üzere, siyasi, sosyal ve ekonomik birçok alanda ‘sıfır ilerleme’ hatta gerileme kaydetmesiyle bu durum ispatlanmış oldu.
Benyamin Netanyahu başkanlığındaki beşli koalisyon hükümetin neden daha başında ölüme mahkûm bir yapı olduğunu anlamak için, koalisyon ortağı liderlerin kişiliklerine ve şahsi ajandalarına bakmak gerekiyor. İngilizlerin yüz yıl önce yarattığı Ortadoğu metaforu hızla çöküşe sürüklenirken, hükümetin Ortadoğu halklarını anlayan ve bir arada yaşamasına olanak sağlayacak vizyoner liderliğe en çok ihtiyaç duyduğu süreçte bu liderler iktidar için en küçük paydada bir araya gelemediler. (Ortak noktaları, uyumları azdı.)
Bir diğer isimde İsrail Ekonomisini yerle bir eden Maliye Bakanı Yair Lapid. Sosyal ve ekonomik kalkınmaya odaklanan gazetecilikten politikaya geçmiş bir siyasetçi olan Lapid, Filistin sorununa yönelik herhangi bir çözüm düşüncesi olmadığı gibi illegal yerleşim yerleriyle ilgili gelişmelerden de oldukça memnuniyet duyan biriydi. Son Gazze saldırıları sürecinde Netanyahu’ya uzun sürebilecek bir savaş için Maliye bakanlığının her türlü desteği vereceği mesajını vererek Diaspora ve radikal Musevilerin sempatisini kazanmıştı. Lapid, kendi yeteneklerinin çok ötesinde olan ekonomi bakanlığına getirilince kısa süre içinde tecrübesizliğini herkese gösterdi. Yirmi iki aylık hükümetin son dokuz ayından itibaren Lapid mali politikalar üzerinden Netanyahu ile sürekli bir didişme içinde oldu. Ayrıca İsrail’i bir Yahudi ulus devleti olarak kabul edecek bir taslak üzerinden de Netanyahu’yla bir karşıtlığın içine girince bu nihayetinde hükümetin sonunu getirdi.
İsrail kabinesinin belki de en fazla zikzak çizen ve kafa karıştıran parti yöneticisi kabinenin Ekonomi Bakanı Naftali Bennett ise aşırı sağcı bir isim olarak biliniyor. Hükümete katılmak için başta Lapid ile görünürde bir ittifak içine girmişti. Fakat bunu sağlar sağlamaz ondan uzaklaştığı her zaman Telaviv kulislerinde konuşula geldi. Çoğunlukla Lieberman ile aynı görüşlere sahipti ve daha da önemlisi Filistin konusunda Netanyahu’yu ürkek buluyordu.
Dördüncü kez başbakanlığa gitmek, siyasi zemini kendi diktalarını rahatça uygulayabileceği bir hükümet için uygun hale getirmek Netanyahu için çok önemliydi. Kendisi ve dört lider, ayrıca koalisyon hükümetinin disfonksiyonel doğası baştan buna kanıt sayılabilir. Dört parti lideri bakan da kendi siyasi konumlarını konsolide etmek ve muhalefette durmaktansa halkanın içinde yer almayı tercih etti. Siyasete daha fazla etki edebilme güdüsüyle koalisyona dahil olmuşlardı.
Netanyahu, hükümeti bir arada tutmak için olağan üstü çaba gösterdi. Hatta erken seçim kararından pişman olduğu ve gizlice ultra Ortodokslarla yeni bir koalisyon kurmaya çalıştığı da konuşuldu. Öyle ki tüm kabineden kendine yönelik eleştirilerin bitirilmesi, uygun fiyatlı konut ve savunma için finansman, barış sürecine sadece kendi şartlarında devam etme ve tartışmalı İsrail’in Yahudi ulus devleti olduğuna yönelik taslağına destek gibi taleplerle ortaya çıkıyordu. Ancak ilk bakışta komik gelse de, Netanyahu kendisinin yerini dolduracak bir lider olmadığını biliyordu. Seçimden sonra ise halkın bu vahşi, bir avuç sözde liderden İsrail’i kurtarması için kendisine destek vereceğini düşündüğü için hükümeti dağıttı. Demokratik siyasal sistemlerde sandıktan çıkacak sonuç önemlidir. Dolayısıyla Netanyahu’yu geri dönüşü olmayacak bir emekliliğe gönderebilecek vesilenin de yine İsrail halkının sandıktaki tercihi olduğunu düşünüyorum.
Netanyahu için artık sonun başlangıcı geldi denilebilir. 17 Mart seçimleri, İsrail halkına bölgesinde kalıcı bir barışın sağlanabilmesi ve demokratik değerlerin muhafaza edilebildiği bir fırsat sunuyor. İsrail halkının geleceği ve güvenliği bu seçimlerden çıkacak sonuçlar ve yeni kurulacak hükümetin politikalarına bağlı. Aksi taktirde I. Dünya Savaşı sonrası Ortadoğu metaforu çökerken İsrail bu yıkımın altında ezilebilir.
