Kim sivil; ADD mi, Genç Siviller mi?

Murat Aksoy
00:0017/04/2007, الثلاثاء
G: 17/04/2007, الثلاثاء
Yeni Şafak
Kim sivil; ADD mi, Genç Siviller mi?
Kim sivil; ADD mi, Genç Siviller mi?

Tandoğan Mitingi'nin yüzbinleri toplayarak verdiği mesajın daha güçlüsünü 20 “Genç Sivil” Miniatürk'teki Anıtkabir'de verdi.

14 Nisan'da Ankara ve İstanbul'da iki farklı eylem yapıldı. İlki, başını emekli askerlerin çektiği “sivil toplum kuruluşları” (STK) çağrısı ile düzenlenen “Cumhuriyete sahip çık” mitingidir. Sayı muhtelif olsa da geniş bir katılımın olduğunu söylemek mümkün. İkinci eylem “Genç Siviller” tarafından düzenlenen Miniatürk'teki Anıtkabir'i ziyaret oldu. Bu eyleme katılan 20 genci, 30'a yakın basın mensubu takip etti. Her iki eylemi kıyasladığımızda bazı sorular sormamız gerekiyor; Hangi eylem sivil, hangisi STK?.

Sivil toplum ister salt kavram, isterse siyasal düzlemde kullanılsın, devlet toplum ilişkisinde, toplumu referans alan, temel hak ve özgürlük alanını genişlemesini amaç edinen kısaca “sivilleşme” temelli bir söyleme/pratiğe denk düşer. Hatırlamak gerekir ki, ulus-devlet kurgusu özde otoriter zihniyet üzerine inşa olan siyasi yapı olduğundan; devlet-toplum ilişkisinde, hangi coğrafyada olursa olsun bir gerilim varlığı söz konusudur. Toplumlar arasındaki farklılaşma da bu gerilimin şiddeti yani kamusal alanının yani siyasetin alanın daraltılıp-genişletilmesi noktasındadır. Bu ilişkide i) devletin ağır bastığı toplumlarda, siyasetin alanı devlet alanı olarak kabul edilmiştir. Oysa bu ilişkisinin ii) dengede olduğu toplumlarda kamusal alanın sınırları sürekli bir mücadele konusu olmaktadır. Bu mücadele kamusal alanda toplumsal meşruiyetin sürekli yenilendiği ve üretildiği bir devlet-toplum ilişkisi yaratmaktadır. Ve bu süreçte önemli güç, toplumsal baskı unsuru olan sivil toplum ve bunun kurumsal temsilcileri olan STK'lardır.

DEVLETÇİ SİVİL TOPLUM

Türkiye yukarıdaki ayrımda ilk gruba girmektedir. Yani kamusal, siyasi alan devletin hareket alanı olarak devlet tarafından tanımlanmıştır. Bu alanda toplumsal temsil ve taleplerin temsil işlevi görmesi gereken siyasi partiler, devletin tanımladığı kültürel kimliğin savunulması ile hayat bulabildikleri için devletin ideolojik yönetim aygıtı olmuşlardır. Siyasal olarak bu kimlik tanımını genişletmeye çalışan siyasiler için diğer ideolojik aygıtları (yasama ve yargı) devreye girerek sınırı yeniden inşa etmektedir. Bugün AK Parti bağlamında yaşanan Cumhurbaşkanlığı gerginliği, bu kültürel kimliğe uygun olmayan partiden/kişiden kaynaklanmaktadır. İstisnalar dışında STK'ların kaderi de siyasi partilerden farklı olmamıştır. Devletin rant yaratma ve bunu paylaştırma gücü, STK'ları da kontrol etme ve yönlendirmede önemli bir kolaylaştırıcı güç olmuştur.

14 Nisan mitingine gerek çağrıcı olanlar gerekse, miting için kolaylaştırıcı olan STK'lar ve siyasal partiler yapmış oldukları bu tercihle, devletçi kültürel kimliğe sahip çıkmakla kalmamışlar aynı zamanda, devletin toplumu kontrol etmesinde ve hatta yönlendirmesinde bir sakınca görmediklerini ifade etmişlerdir. Mitingde ilk göze çarpan, çalınan marşların, atılan sloganların tanıdık gelmesi. “Onuncu Yıl Marşı”, “Ankara Marşı”, “Bir başkadır benim memleketim” şarkıları, Türk bayrakları ve Atatürk posterleri ile “Cumhuriyete sahip çıkalım”, “Cumhuriyet için birleşin”, “Yarın çok geç olacak”, “Türkiye laiktir laik kalacak” dövizlerini henüz unutmuş değiliz. 28 Şubat süreci dediğimizde aklımıza “Onuncu Yıl Marşı” gelmiyor mu? Evet bu marşlar, bu sloganlar çok tanıdık; tanıdık ve bilindiği ölçüde de siyaseten giderek anlamı olmayan “şeylere” dönüşüyorlar.

Mitingde ayrıca; “Tayyip baksana kaç kişi saysana”, “Çankaya'ya imam istemiyoruz”, “Çankaya yolları şeriata kapalı”, “Çankaya emlaktan satılık vatan”, “Susma sustukça Tayyip Erdoğan gelecek”, “Meclis başkanı cumhuriyet düşmanı”, “Türkiye Sezer'le gurur duyuyor” gibi sloganlar açıkça bir kimliği sahiplendiği kadar, bir başkasını dışlamaktadır.

Mitingde atılan kültürel kimlik temelli marş ve sloganlar, siyaseten de bir tercihi ifade eder. Bütün bunlar, var olan devlet-toplum ilişkisinde devletçi bir tercihi ifade eder. Oysa STK'lar yukarıdaki tanımlanan bağlam içinde değerlendirildiğinde, toplumsal taleplerin kamusal alana taşınmasının bir aracıyken; mitingi organize eden kurumları, STK olarak kabul etmek mümkün görünmüyor. Bu kurumlar meydanlarda hamasetle Cumhuriyete sahip çıkacaklarını düşünüyorlar. Ama bilmeleri gerekiyor ki; Cumhuriyete sahip çıkmak hamasetle değil, demokrasi ile olur.

20 kişilik “Genç Siviller” sembolik olarak Miniatürk'deki Anıtkabir'de, “Yeter söz Cumhurun” dediler.

Şimdi başa dönüp soralım. 14 Nisan'da yapılan iki eylemden hangisi daha sivil; 'ADD'ninki mi, yoksa 'Genç Siviller'inki mi?