|
Oruca ve teravihe dair meseleler
İki üç yazıyı ramazana ayıralım. Önce şunu söyleyelim, diğer ibadetlerde olduğu gibi oruç ve Ramazan konusunda da zorlama bir edebiyatla karşı karşıyayız. Orucun, insanın yaratıcısı tarafından belirlenen bir ibadet olarak elbette sonsuz hikmetleri vardır, ancak daha çok sevap vadedip insanları cuş’u hurûşa getireceğiz diye uydurma hadisler, garip menkıbeler zikretmek de kaş yapayım derken göz çıkarmak olur. Ayrıca ibadetler ve diğer görevlerimiz arasındaki dengeyi bozmuş oluruz. Resulüllah (sa)
‘kim benim söylemediğim bir sözü bile bile bana nispet ederse cehennemdeki yerine hazır olsun’
buyurur. ‘Biz bilerek söylemiyoruz, onun sözü olduğunu sanıyoruz, değilse değildir’ gibi bir mazeret insanı kurtarmaz. Çünkü bugün herhangi bir hadisin sıhhat derecesini en çok iki dakika içerisinde tespit edebiliyoruz.
Hadis nakledenler, din adına, Allah adına konuştuklarını bilerek naklettikleri sözün, usulüne uygun şekilde sıhhatini ve anlamını araştırmak zorundadırlar.
Bir de bunu hem araştırmayan hem de doğrusunu söyleyenlere de itiraz edenler var ki, onlar iki kez hata etmiş olurlar.
Bu günlerde bize sorulan;
‘ramazanın gelmesine sevinen insanın bedenini Allah ateşe haram kılar’
anlamındaki söz de böyle bir sözdür. Elbette ramazanın gelmesine sevinmek üstün bir mümin vasfıdır. Resulüllah Efendimiz ramazanın gelmesine sevinmiş ve onun gelişini müminlere müjdelemiştir. ‘Oruçta mümini sevindiren iki an vardır; iftara ulaştığı ve rabbine kavuştuğu an’ diye buyurmuştur. Ama söylemediği bir sözü Resulüllah’a nispet etmek de bir nifak alametidir. Bu söz nakledildiği şekliyle hadis kaynaklarında bulunmadığı gibi Arapça internet sitelerinde ararken de tek kaynak olarak hep bizim bir hocamıza ulaşıyorsunuz. Demek onlar hadis uydurma becerisinde bizden geriler.
Orucun gayesi ve faydaları anlatılırken de aynı uçuk edebiyatla karşılaşıyoruz.
Oysa Allah (sa) orucun önceki milletlere farz kılındığı gibi bize de farz kılındığını söylerken
orucun hedefi ve gayesi olarak ‘korunabilesiniz yani takvalı olabilesiniz diye’ hikmetini söyler.
Korunmak/takvalı olmak öncelikle ebedi azaptan korunmaktır ama bunun, diğer bütün ibadetlerde olduğu gibi dünyaya bakan yönü de vardır ve oruç insanı dünyada da gerçekten cimrilik, bencillik gibi pek çok kötü huylardan, hatta hastalıklardan korur. Bunun ilmi ispatı sayılamayacak kadar çoktur. Ancak tam bir mümin, hastalıklardan kurtulmak için değil sadece ve sadece Allah’ın emri olduğu için oruç tutar ve bununla o sözü edilen takvaya/korunmaya da yine ulaşır.
Bununla beraber sağlıkla ilgili faydalarını hesaba katarak oruç tutanlar, niyetlerinde Allah rızası da varsa yine de o nispette sevap alırlar.
Gerçi burada Gazzalî’nin şu formülünü de hatırlamak gerekir. O niyet bahsinde der ki, ‘niyet insanı bir eyleme götüren kalbi saiktır. Bir şeye niyet ancak yüzde ellinin üzerindeki bir saikla gerçekleşir. İbadetlerde böyle olmayan bir niyet Allah için olmuş olmaz’. Yani birincil sebep Allah rızası olmuş olursa diğer faydalarını düşünmek de onu ibadet olmaktan çıkarmaz. Biz Allah’ı hakkıyla tanıdıktan, O’nun Hakîm olduğunu bildikten sonra onun emir ve yasaklarında bize dünyamız için de ahiretimiz için de faydalar olduğunu bilir, O’na güvenir ve ne buyurmuşsa onu öyle buyurduğu için yaparız.
Orucun sağladığı önemli faydalardan bir diğeri, onun diğer eylemlerimizi de ibadete dönüştürme vesilesi olmasıdır.
Oruç manevi bir hal olarak içimize siner ve bütün amellerimizin arka fonu haline gelirse, kısaca onu oruç ahlakıyla tutarsak her amelimiz onunla ibadete dönüşür. Bunun sadece iki şartı vardı: Yaptığımız işin doğru olması ve onu halis bir niyetle yapmış olmamız. Böylece bütün azalarımıza oruç tutturmuş oluruz.
Bilindiği gibi bazı büyük hataların dünyadaki cezaları arasında onun için üç gün, on gün, altmış gün oruç tutmak vardır.
Demek ki oruç aynı zamanda iyi bir temizleyicisidir.
Onun için Resulüllah Efendimiz (sa) ‘Kim imanla ve karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları affolur. Yine kim imanla ve karşılığını sadece Allah’tan bekleyerek Kadir gecesini ihya ederse geçmiş günahları affolur’ (Buhari, Müslim) buyurmuştur.
Demek ki, biz oruç tutmakla sadece o vaat edilen sevapları almıyor, aynı zamanda günahlarımızı da sildiriyoruz.
Kefaret örtme silme demektir. Bu da bütün azalarımızla oruç tutmamızla yakından alakalıdır.
#Oruç
#Teravih
#Ramazan
٪d سنوات قبل
Oruca ve teravihe dair meseleler
Aslında Godot yoktur
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir