|
Biri ‘elma’ deyince, herkes ‘elma’ anlar mı?

Mansur Yavaş ile Sinan Aygün arasındaki 25 milyon liralık dava, Kanal İstanbul ile ilgili tartışmalar, Libya ile varılan mutabakat üzerine yaşanan gelişmeler, İdlib’in yeniden bombalanması ve yeni bir göç dalgası hakkında yapılan görüşmeler bir yanda dururken, şiddetli esen lodosa eşdeğer bir başka büyük rüzgâra dair durum değerlendirmesi yapacağız.

Bir önceki yazıda, yerine geç ulaşan kargo hakkındaki sözlerimizin yanlış anlaşılması üzerine gelen tepkiler, bu mecburiyeti doğurdu.

Evvela belirtmek gerekir ki PTT çalışanlarını herhangi bir surette rencide etmek gibi bir niyetim yoktur, olamaz da.

Hele hakaret içeren ifadeler kullanmak asla söz konusu değildir.

Bunun için ya manya hastalığına tutulmuş etrafa çirkin sözlerle saldıran biri (ki onlara ‘manyak’ deniliyor) yahut akıldan beri olmak gerekir.

*

Kastım yalnızca sisteme yönelik eleştiridir, şahıslara kıymetli personele dair değildir.

Yazıda geçen “Eğer öyleyse” kısmı dikkate alınmayınca yanlış anlamak mümkün.

Nitekim PTT yöneticileriyle ve Türk Haber-Sen Genel Başkanı Yücel Kazancıoğlu ile yaptığımız görüşmelerde, nezaket çerçevesinde mutabık kaldık.

Personele yönelik velev ki istemeden yanlış bir ifade kullanmış olsaydım, hiç tereddütsüz içtenlikle özür dilerdim.

Fakat ne rencide etmek, üzmek gibi bir niyetim var, ne de yazdığım odur.

Yine de yanlış anlamaya müsait bir yazı kaleme aldığım için özür borçlu olduğumu düşünüyorum.

*

Bahsettiğim husus, kullanılan araçlara yöneliktir.

Yüz yıl önceki ile bugünkü arasında fark olduğunu elbette bilmekten aciz değilim.

Motorlu kuryelerle dağıtım yapıldığının farkındayım.

Bu itibarla, neden yeterli benzin verilmiyor, personel sayısı niye ihtiyaca dayalı olarak artırılmıyor ve çalışma şartları niçin daha fazla iyileştirilmiyor gibi eleştirileri içerdiği, “Eğer öyleyse” kısmı gözardı edildiğinde, doğal olarak, yokmuş gibi algılanacaktır.

*

Ülke idaresi ona emanet edilse, ilk yapacağı işin ne olacağını sorduklarında, Konfüçyüs şöyle cevap vermiş:

“Önce dili düzeltirdim. Dil düzgün olmazsa, kelimeler düşünceyi doğru anlatamazlar. Düşünceler iyi anlatılamazsa, yapılması gerekenler iyi yapılamaz. Yapılması gerekenler yapılmazsa, ahlâk ve kültür bozulur. Ahlâk ve kültür bozulursa, adalet yolunu şaşırır. Adalet yanlış yola saparsa, halk güçsüz düşer ve ne yapacağını bilemez.”

Dilin, sözlerin, kelimelerin öneminden başlayan zincir, görüyoruz ki nerelere varıyor.

Biri ‘elma’ dediğinde, diğeri başka bir şey anlıyorsa, varılacak yer, kaosun göbeği olur.

Bu da bize Âlî Bey’in Lehçetü’l Hakâyık’ını (Hakikatlerin Dili) hatırlatır ister istemez.

*

O kıymetli eserden birkaç örneğe bakalım.

Eczane: İçindeki ilaçların faydasını alandan çok satan görür.

Ahlâk: Akıl polisi.

İhtiyat: Gençlikte lâzım ama, insan ihtiyarlıkta sahip olabiliyor.

İftira: Ne kadar koparılsa ve temizlense, yine de meydana geldiği yerde iz ve eser bırakan zararlı bir ot.

Bahşiş: Zorla verilen ihsan.

Bilâ ihtiyar (Elde olmaksızın): Nedense daima öyle olur.

Tazallüm (Zulüm gördüğünden yakınma): Zâlimin yaptığı iş.

Timsah: Tohuma kaçmış kertenkele.

Cahil: Bir şey bilmediğini bilmeyen.

Can sıkıntısı: Şeytanın avukatı.

Cesaret: Korktuğunu belli etmemek.

Çocuk: Ailenin gerçek reisi.

Cüce: Büyük adamların yakından görünüşü.

Hasta: Sıhhatin değerini anlamaya başlayan adam.

Hayır dua: Ucuz hizmet.

Dert: Merhamet öğreticisi.

Dost: Hizmete yardıma hazır zannettiğimiz kişi.

Diken: Gülün bekçisi.

Rüşvet: Hizmet karşılığı hediye.

Saçma: Bizim görüşümüzde olmayan kimselerin düşünceleri.

Sükût: Belâgat, dehşetli söz.

Âlim: Bir şey bilmediğini bilen.

Affetmek: İntikamların en güzeli.

Kibir: Ahmakların ağırbaşlılığı.

Kefen: Moda dergilerine müracaat edilmeden biçilen elbise.

Lisan (dil): Çok uzağı bile vuran bir silâh.

Mecnun: Bizim gibi düşünmeyen kimse.

Nedâmet (Pişmanlık): Vicdan hazımsızlığı.

Yazı: Gözle görülen fikir ve düşünce.

*

Bu bahsi bir şarkıyla kapatalım. Orhan Seyfi’nin güftesi, Suat Sayın’ın bestesi…

“Her akşam muhakkak tesadüfümüz / Yolumun üstünde yine sen varsın” ile başlayıp, “Bilmem ki bu garip gülümsemeden / Ben ne kast ederim sen ne anlarsın” sözleriyle biten şarkıyı Yaşar Özel’den dinlemek ne güzeldir.

#​Mansur Yavaş
#Sinan Aygün
#PTT
4 yıl önce
Biri ‘elma’ deyince, herkes ‘elma’ anlar mı?
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…