|
Ölçüyü elden bırakmamak ve YÖK’ün denklik meselesi

Eleştiride de güzellemede de ölçülü olmak, aklın, sağduyunun insana öğrettiği sağlam bir yoldur. Peygamber Efendimiz’in de bize bir tavsiyesi, emridir. Ola ki ölçüsüzce eleştirdiklerinizle yarın iyileşirsiniz yüzüne bakacak haliniz kalsın veya ola ki ölçüsüzce övdüklerinizle yarın bozuşmak durumunda kalırsınız, kendi söylediklerinizden utanmayın.

Dün Deva Partisi Kongresi’nde Ali Babacan’ın konuşmasını izlerken açıkçası sadece hüzünlendim. Muhalefeti en kötü modelden, CHP’den öğrenmiş gibi; onlarla yarışır gibi, hiçbir ölçü tanımadan, ama üstelik eski dostlarına saydırmakta hiçbir ölçü tanımayarak. “Erdoğan bizim ve arkadaşlarımızın yaptıklarıyla övünmeyi bıraksın” diyor. Neresinden bakarsanız sadece utanılacak bir söz. Erdoğan olmasa o “arkadaşlar” neyi yapmaya muvaffak olabilirlerdi ki? Yaptıklarını kendilerinden biliyorlarsa bundan sonra kime ne hayırları olacak? Kemal Derviş’ten daha yetenekli, daha vizyonlu, daha tecrübeli kim vardı o arkadaşlar arasında? Derviş’in eksiği neydi, o arkadaşların fazlası neydi acaba? Erdoğan’ın rolünü o kadar kolay mı bellediniz?

Babacan’ın sağlık çalışanlarıyla ilgili de bir sözü oldu: “Sağlık çalışanlarımızın bir kısmı bu ülkeyi terk ediyor artık. Mevcut koşullarda dahi çalışmak çok zorken, hâlâ yeni zorluklar getirmeye çalışan bir yönetim var şu an” diyordu.

Sağlık sistemimizde sağlık çalışanlarının çalışma koşullarının iyileştirilmesi üzerine elbette her türlü yapıcı eleştiri yapılmalı. Neticede sistem çalışanların mutluluğuyla, memnuniyetiyle kaim. Katlanılmaz şartlarda hiçbir hakkı hukuku, memnuniyeti gözetilmeyen çalışanların bulunduğu sistemler sağlıklı çalışmaz zaten. Ancak şu anda durumun sağlık çalışanlarını Türkiye’den kaçmaya zorluyor olduğunu söylemek büyük haksızlık. Daha iyi şartlar veya fırsatlar bulup bunu değerlendirmeye çalışmak her zaman mümkün. Ancak bunu genel bir eğilim olarak göstermek bugünün Türkiye sağlık sistemine haksız bir karalama.

Bilakis daha önce bu köşede yazdığım, Türkiye sağlık sisteminde çalışmak isteyen, Üstelik ABD’den, Avrupa’dan ciddi bir talebin varlığını bizzat gözlemliyorum. Türkiye’yi avantajlı kılan ise özellikle son zamanlarda oluşturmuş olduğu olağanüstü güçlü sağlık altyapısı ve bunun bütün dünyada artık tanınmış-bilinmiş olması. Türkiye bu açıdan çok ciddi bir sağlık turizmi merkezi ve bu yönü giderek daha da güçleniyor. Şu anda Türkiye’nin dünyada en güçlü olduğu alanlardan birine bu kadar kolay karalama olmamalı, aksine neredeyse milli bir kazanım olarak değerlendirilmeli ve herkesin sahip çıkması gerekiyor.

Ancak, bu düşüncelerimi sosyal medyada ifade ettiğimde bana gelen tepkilerden özellikle YÖK’ün denklik işlemleriyle ilgili çok ciddi bir sıkıntının olduğu anlaşılıyor ki, bu benim bizzat sözkonusu ettiğim, Türkiye’de çalışmak isteyen ABD’li doktorların bile mustarip olduğu bir konu. Hepsi alanlarında çok iyi yetişmiş ve ABD’nin önemli üniversitelerinde çalışan bu doktorlar Türkiye’yi sadece sıradan yabancı hastaların tedavisi için değil, özellikle karmaşık ve uzmanlık gerektiren müzmin-ağır hastaların tedavi edileceği bir merkez kılacak bir sistem üzerinde çalışırken karşılaştıkları en önemli sorunun bürokratik prosedürleri çok ağır, yavaş ve sonucu belirsiz denklik süreci olduğunu söylüyorlardı ki, bana gelen tepkileri doğruluyor.

Bu vesileyle Türkiye’nin son zamanlarda özellikle üniversitelerimizde yaşanan uluslararasılaşmanın Türkiye’nin dünyaya ekonomik ve siyasal açılımıyla paralel olduğunu söylemek gerekiyor. Ülkemizde halihazırda 200 binin üstünde yabancı öğrenci var ki, bu yabancılık üniversite kavramı için aslında münasebetsiz bir kelimedir. Üniversite, adı üstünde zaten yabancılık kavramının aşılabildiği bir sürecin adıdır. Üniversitede yabancılık olmaz, çünkü bilgi evrenseldir, ama işin gerçeği başka ülke ve kültürlerden ne kadar çok insan olabiliyorsa üniversite kavramı ve ideali o kadar gerçekleşmiş oluyor. Başka bir tartışma. Ama burada bizi ilgilendiren, bu kadar hızla ve büyük ölçüde uluslararasılaşmış üniversitelerimizin dünyanın başka üniversiteleriyle uyumunu sağlamak üzere çalışan denklik kurumunun da buna uygun bir hıza ve esnekliğe sahip olmaması.

Gelen birçok mesajdan veya gerçek talepten ciddi bir yavaşlık sorunu ve anlamsız katı kuralların olduğu anlaşılıyor. Çok iyi bildiğim, yaşadığım bir örnek, mesela. Yayınlarıyla uluslararası tanınırlığıyla ve akademik-bilimsel itibariyle dosyasına hiçbir risk hissetmeden rahatlıkla profesörlük derecesi verebileceğim tanıdığım doktoralı biri sırf lise ve lisans diploması aldığı kurumlar tanınmıyor diye şu anda lisans mezunu bile sayılmadığı için çalışamıyor. Bu şahsın yurtdışında rahatlıkla doktora derecesini alabileceğini ise biliyorum. Bu tek örnek de değil. ABD’de uzun yıllar kadrolu profesörlük yapmış çok saygın bir isim şu anda bir üniversitede sadece doktora derecesiyle çalışabiliyor.

Bu konuda YÖK’ün Türkiye’nin gelişen rolüne uygun yeni bir içtihatta bulunmasının vakti gelmiş geçiyor. Sığınmacılar arasında bile çok sayıda yüksek eğitimli insanlar, kedilerine ya denklik verilmediği için veya bir sürü prosedürle yoruldukları için Avrupa’ya, Kanada’ya gittiler.

Başka ülkelerden alınan denkliklerin bir kısmında sorun yok değil. Bazı ülkelerde veya üniversitelerde bu işin ne kadar ayaklara düşürülmüş olduğuna dair de çok ciddi veriler var. Elbette bunları ayırt etmek için bazı kriterler de lazım. Üstelik işi zorlaştıran bir durum, bu konuda işin kolayına gidip bu yola başvuran insanların sayısının gerçek vakalardan fazla olması.

Bir şekilde elde ettiği uydurma, merdinvenaltı kurumların diplomasını saydırmak için binbir türlü siyasi tavassuta başvuranları da bizzat bildiğim için yine de tavsiyelerimde ihtiyatı elden bırakmıyorum. Ama sayıları yine de çok fazla olan gerçek vakaları ayıklayıp sisteme entegre etmeye Türkiye’nin de çok ihtiyacı var. Tabii ondan öncelikli olan talep edenlerin mağduriyetinin giderilmesi.

#YÖK
#Ali Babacan
#DEVA Partisi
#Cumhurbaşkanı Erdoğan
#CHP
3 yıl önce
Ölçüyü elden bırakmamak ve YÖK’ün denklik meselesi
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?